“…sezon açılınca Tatlı Dillim, Beyoğlu Saray Sinemasına geldi. İlk gün, ilk seansta en arka koltukta yerimi aldım. Salonun ışıkları söndü ve film başladı. Perdede 8 kere ancak görünüyorum. Her görünüşümde salon yıkılıyordu âdeta. Suratımı görür görmez büyük alkış koptu ve herkes kahkahayla gülüyordu. Filmin sözlerini duymuyorlardı bile. Filmdeki basketçi duruşumla, mimiklerimle salak bir tipi andırıyordum. Suratım enteresan geldi seyirciye. Sıcak ve kendinden birini buldu sanırım. O zaman şöyle arkama yaslanıp, ‘Bu iş tamamdır’ dedim.” (Yaman, 2020).
Bu paragraftaki cümleler, tahmin edeceğiniz gibi Türk sinemasında hâlâ yeri doldurulamayan ve 56 yıllık kısa denebilecek ömre 82 film sığdıran güldürü ustası Kemal Sunal’a aittir.
Kemal Sunal Kimdir?
Tam adı, Ali Kemal Sunal olup aslen Malatyalıdır. Mustafa ve Saime Hanım çiftinin ilk çocuğu olarak 11 Kasım 1944’te İstanbul’da doğmuştur. İlköğretimi Mimar Sinan’da okuduktan sonra Vefa Lisesine devam eder. Ardından üniversiteye başlamışsa da 12 Eylül döneminde devam edemez. Ancak yıllar sonra üniversiteye geri döner ve 1995’te Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümünden mezun olur. Mezuniyetin ardından yüksek lisans yapmaya karar verdiğinde tez konusu olarak kendi filmlerinin sosyolojik incelemesini seçer. Daha sonra Televizyon ve Sinemada Kemal Sunal Güldürüsü adıyla bu tezi bir kitap hâline getirir.
Tiyatro Dönemi
Sunal’ın yeteneğini ilk defa Vefa Lisesinde iken felsefe öğretmeni fark eder ve onu Kenterler Tiyatrosu’na kaydettirir. Dolaysıyla o, tüm oyunculuk serüvenini felsefe öğretmenine borçludur. İlk olarak Fadik Kız ve Deli İbrahim gibi oyunlarda oynar. Ardından Pendik Tiyatrosu’na geçer ve Orhan İyiler’in Şarkıcı Kız adlı oyununda rol alır. 1967 ile 70 yıllar arasında Ulvi Uraz Tiyatrosu’nda oynayan Sunal, daha sonra buradan da ayrılır ve Devekuşu Kabare Tiyatrosu’na geçer. Burada ileriki dönemde sık sık görüşeceği Zeki Alasya, Metin Akpınar ve Ayşen Gruda gibi sanatçılarla tanışır. Kısa denebilecek tiyatro hayatına 12 oyun sığdırır (Sunal, 1998, s. 107-108).
Tiyatrolarda farklı tiplere ve karakterlere bürünen Sunal, oyunculuğunu burada pekiştirdikten sonra profesyonel oyunculuğunu beyaz perdede sergiler. Beyaz perdeye geçişi ise onu tiyatroda izleyen Münir Özkul ve Ertem Eğilmez’in sayesinde olur.
Sinema Dönemi
Eğilmez, onu ilk defa 1973 yılında Tatlı Dillim filminde oynatır. Filmde tüm figüranlara konuşmaları için bazı cümleler yazılıp verilir. Sunal’a gelince söylenecek söz bitmiştir ve ona, “Sen de gülersin.” denir. İşte tüm seyircinin içini ısıtan gülüşü bu filmden sonra keşfedilir (Yaman, 2020). Bu tavsiye, filmin en komik sahnesini oluşturmakla kalmaz, aynı zamanda Sunal’ın ölümüne kadar beyaz perdede göstereceği performansını da belirler. Oynadığı filmlerde genellikle saf ama aynı zamanda şanslı ve iyi yürekli bir karakteri canlandıran Sunal, bu yönüyle Yeşilçam’ın komedide aranan yüzü olur. İlk rol aldığı birkaç filmde yardımcı oyuncu statüsünde oynarken daha sonra seyircinin gönlünde oluşturduğu sevgiyle başrol oyuncusu olur. 1974 yılında çekilen ve senaryosunu Eğilmez’in yazdığı Salako filmi, onun başrol oynadığı ilk filmidir.
Onun arkasından aynı yönetmenin çektiği Salak Milyoner, güldürü türü olarak en başarılı filmlerinden birisi olur. Filmin konusu, define bulma hayaliyle İstanbul’a göç eden dört kardeşin büyük kentteki hikâyesini anlatırken aynı zamanda paranın toplum üzerindeki etkisine değinir.
Sunal, Salako ve Salak Milyoner filmlerinden bir yıl sonra, Hababam Sınıfı (1975-1977) serisiyle seyircinin karşısına İnek Şaban olarak çıkar. Ve bu karakteriyle sinema seyircisinin sevilen yüzü olur. Bu seri sırasıyla; Hababam Sınıfı (1975), Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı (1975), Hababam Sınıfı Uyanıyor (1976), Hababam Sınıfı Tatilde (1977), Hababam Sınıfı Dokuz Doğuruyor (1979) ve Hababam Sınıfı Güle Güle (1981) olmak üzere altı filmden oluşur.
Bu serinin ilk filmi, Hababam Sınıfı ismiyle bilinen 6A edebiyat öğrencilerinin entrikalarını anlatır. Serinin ikinci filmi, Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı ilk filmin devamı niteliğinde olup öğrenci ve okul ilişkilerini anlatır. Ondan sonra çekilen Hababam Sınıfı Uyanıyor (1976) ise Hababam’a yeni katılan Ahmet isimli çalışkan bir öğrencinin etrafında örgülenir. Dördüncü film olan Hababam Sınıfı Tatilde (1977) Sunal’ın bu seride oynadığı son filmdir. Konusu, daha fazla para kazanmak için Hababam’a alınan kız öğrencilerin gelmesiyle gelişen yeni olaylara dayanır.
Bu filmleri izleyenler hatırlayacaklardır. Hababam’ı seyirci nazarında sevdiren en önemli faktör, Sunal’ın canlandırdığı İnek Şaban karakteridir. Zira Halit Akçatepe bu serinin 4’üncüsünde, Tarık Akan ise hem 3’üncü hem de 4.’üncüsünde yoktur. Ancak onların yokluğu hiç fark edilmediği gibi Sunal olmaksızın çekilen Hababam serisinin son iki filmi de ilk dördün havasını asla yakalayamaz.
Usta sanatçı, Hababam Sınıfı serisine başlarken aslında Şaban tiplemesini oluşturduğunun farkında değildir. Tüm güldürü tipleri içinde onun canlandırdığı Şaban, seyircinin en çok tuttuğu karakter olur. Saf ve salak bir karaktere sahip olan Şaban, tüm arkadaşları tarafından alay konusu olsa da aynı zamanda çok sevilen bir tiptir. Dolayısıyla Şaban tiplemesi onunla bütünleşmiş olup daha sonraki filmlerde de o karakter üzerinden seyirciye ulaştırılmıştır.
Hababam serisi dışındaki Şaban filmlerinden biri, Şabanoğlu Şaban’dır. Konusu, Şaban ile Ramazan arasındaki komik olayları anlatır. Bu karakterin çok beğenilmesi, senaristlere aynı tipleme üzerinden yeni senaryolar yazdırır. Bu senaryolardan biri de Osman Seden’in (1978) yönettiği İnek Şaban filmidir. Konusu, biri futbolcu diğeri karpuzcu olup birbirine benzeyen iki karakter üzerinde yoğunlaşır. Yine Seden’in yönettiği Yüz Numaralı Adam (1978) filmi de aptallığı yüzünden hiçbir işte tutunamayan Şaban’ın bir reklam şirketiyle olan güldürüsünü anlatır. Bu filmde, tüketiciye belli mesajlar verilirken aynı zamanda tüketici haklarının korunması da dile getirilmektedir. Onun ardından Bekçiler Kralı filmi de aynı yönetmen tarafından çekilmiş olup görev yaptığı mahalledeki vatandaşları sömürenlere karşı başkaldıran Bekçi Şaban’ı anlatır.
Daha sonra yönetmenliğini Kartal Tibet’in yaptığı Şark Bülbülü (1979) filmi ise başlık parası için İstanbul’a gidip sonradan köyüne türkücü olarak dönen Şaban’ı anlatır. Onun ardından Umudumuz Şaban (1979) filmi çekilmiştir. Filmde, mahalleli ile arsa ağası arasındaki sürtüşme neticesinde bir cinayet işlenir. Kovboy filmlerinin etkisindeki Şaban, bu giysilerle dolaşırken cinayetle suçlanır ve suçsuz yere hapse atılır. Hapisten çıktıktan sonra tüm mahalleli ona kurtarıcı nazarıyla bakar. O da muhtarı (ağanın adamı) seçimde yenerek kendine umut bağlayanların kahramanı olur.
Ardından tekrar Tibet’in yönettiği En Büyük Şaban (1983) filmi de tarlasını satmak için İstanbul’a gelen, ancak burada dolandırıldıktan sonra cebindeki son parasıyla çiçekçi âmâ bir kızdan çiçek alan ve o kızla arkadaş olan Şaban’ı anlatır. Bu film, aslında Charlie Chaplin’in Şehir Işıkları filminden uyarlanmıştır (Yaman, 2020).
1984 yılında Atla Gel Şaban filmi çekilir. Bunun yönetmeni de Natuk Baytan’dır. Filmde, aylık geliri ailesine yetmeyen Niyazi, can sıkıntısıyla hep doğru çıkan at yarışı tahminleri yapar. At yarışı oynayan bir çete, bunu öğrenince onu kaçırır. Umudunu bunun gibi şans oyunlarına bağlayan insan tipini anlatan bu film, hâlâ gerçekliğini korumaktadır.
1984 yılında Tibet, tekrar devreye girer ve bu defa Şabaniye adıyla yeni bir film çeker. Filmin hikâyesi ise kocası kan davası sonucu katil olup cezaevindeyken ölen Hatice Ana ve oğlu üzerinden gelişir. Şaban’ı davadan uzak tutmak için İstanbul’a göçen Hatice Ana bir gazinoda çalışır. Davalıları onları keşfedince Hatice Ana oğlunu kadın kılığına sokar ve Şaban ismini de Şabaniye olarak değiştirir. Sunal’ın kadın kılığında oynadığı tek filmdir bu.
Evet, artık Şaban ismiyle çekilen her film gişe rekorları kırmaktadır. Bunu fark eden yönetmenler, Sunal’ın rol alacağı her filme -ismi ne olursa olsun- mutlaka Şaban ismini ekleyip bir yenisini çekerler. İşte bunlardan biri de yine Tibet’in yönettiği Sosyete Şaban (1985) filmidir. Bu filmde, Perihan Savaş ile Şaban beşik kertmesidir. Fabrikatör babasını iflastan kurtarmak için Peri, köylü Şaban’la evlenmeye razı olur. Bu şekilde ilerleyen film her zamanki gibi çok beğenilir.
Uzun lafın kısası, Sunal’ın oynadığı 82 filmin neredeyse üçte biri Şaban tiplemesi ile devam eder. Diğer filmleri her ne kadar farklı isimlerle çekilmiş olsa da yönetmenler, dikkatleri çekmek için afişlerde her daim, Şaban ismini yazarlar. Örneğin bunlardan biri Atla Gel Şaban filmidir. Bu filmde Sunal’ın oynadığı karakterin adı Niyazi olmasına rağmen filmin adında Şaban geçmektedir. Yine, Gerzek Şaban’da Sunal’ın canlandırdığı iki farklı karakterin adı da Şaban değildir.
Şaban, her ne kadar saf ya da aptal gibi görünse de gerçekte çelişkilerle dolu bir takım değerleri ya da değersizlikleri alaya almakta çok mahirdir. Tabiri yerindeyse aptal tiplemesiyle dalgasını geçerken aynı zamanda zekidir ve hazırcevaptır. O, bu yönüyle bir yandan güldürürken diğer yandan da düşündürmeyi başarmıştır.
Sunal, özellikle Şaban’ın toplumsal yapıdaki işlevini ve eleştirel yaklaşımlarını kendi kaleminden şöyle anlatır: “… Sunal klasikleri, bütün itilmelerin arkasındaki sosyal çelişkileri, bu itilmenin bahanesi düzleminde tutarak, itilmenin oluşturduğu karakteristik özelliği ayağa diker. Bu açıdan, Şaban karakteri, Türk sinemasında ilk ‘korkak’ askerdir. Paşalığı, hizmetkârlığı, gangsterliği, şarkıcılığı vs. aklınıza gelebilecek her türlü sistemi, yıkıcı bir anarşinin hedefine çevirir. Bunun yapılabilmesinin ön koşulu olarak o, bu düzen içinde kendine tutunacak bir yer aramaz. Bulsa da kısa süre sonra orada anarşiyi egemen kılar. Şaban, anarşinin içinde yüzerken, utanma başta olmak üzere, bütün bu değerlerin, kendine ait olmayan o dışın içine geldiğini bilircesine, onları daha baştan dışlar. Bol bol küfredişi de bu yüzdendir.” (Sunal, 1998, s. 45-46).
Şaban karakterinin yoğun eleştirilerini anarşi olarak adlandıran Sunal, bu tipleme üzerinden doğal insanı sosyal ilişkilerin göbeğine oturtur. Yani bir bakıma, komedinin en ilkesel ilişkisini yeniden kurar. Bu doğal olanın kırsal insanda temsil edilmesidir. Çünkü sanayileşmenin, toplumun bütün düzlemlerini yuttuğu, kırsal-kent ayrımını biçimlendirdiği bir dünyada doğal karşıtlık, buradaki kadar kolay anlatılamaz. Zira o, orada köydedir. Ancak o doğallık, kentte ağırbaşlı bir karşı öneri olmaktan çıkıp anarşinin enerjisine dönüşür. Kaldı ki Şaban, o kırsal alanın içinde de insana aykırı bir düzenin pekâlâ hüküm sürebileceğini anımsatarak kargaşayı Şaban tipiyle oluşturduğu anarşiye teslim eder (Sunal, 1998, s. 46-47).
Evet, o, özellikle kendisinin karar verdiği senaryolarda önce mizahla onu kolaj yapmış ardından da güldürüye dökerek kaşla göz arasında toplumsal sorunları seyirciye ulaştırmıştır. Diğer yandan oluşturduğu Şaban tiplemesine fazla anlam yüklemeden yıllarca aynı karakter üzerinden eleştiri üslubunu tereyağından kıl çekme inceliğiyle takdim etmiştir. Seyirci onun karakterine gülerken yaptığı eleştirinin dozunu fark edemez. Tabiri yerindeyse izleyiciyi hipnotize eder.
Onun Şaban tiplemesi dışındaki filmlerine Davacı (1986) filmi üzerinden kısaca değinmek gerekirse şöyle denebilir: Bu filmlerinde güldürü yerini korurken genellikle dram daha ağır basar. Zeki Ökten’in yönettiği Davacı gerçek bir hikâyeden alıntıdır. Konusu, ülkemizdeki adalet sisteminin ne kadar ağır işlediğini, tabiri yerindeyse atı alanın Üsküdar’ı geçtiğini anlatır. Uzun lafın kısası Sunal, sadece eleştiri amaçlı değil aynı zamanda ezilen ya da hakkını arayanların sesi olmak için sosyal sorumluluk projesi diyebileceğimiz filmlere de imza atmıştır.
Sonuç olarak Sunal, İnek Şaban serisiyle çıktığı aktörlük yolunda bu karakteri zirveye taşımıştır. En son (83’üncü) Balalayka filminin çekimleri için bindiği Trabzon uçağında, takvimler 3 Temmuz 2000’i gösterirken kalp krizi sonucu hayata veda etmiştir. Cenaze namazı Teşvikiye Camii’nde kılınan sanatçı, Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verilmiştir.
KAYNAKÇA
Sunal, A. K. (1998). TV ve Sinemada Kemal Sunal Güldürüsü, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.
Yaman, Y. Ş. (2020). Kemal Sunal filmlerinde toplumsal eleştiri biçimlerinin analizi. (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İstanbul Aydın Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü.
Yeri doldurulamaz… Ruhu şad olsun.
Çok kıymetli bir yazı ????????????
Vefat yıl dönümünde Kemal Sunal’ın anılmasına vesile olan, onu çok iyi anlatan ve keyifle okunan güzel bir biyografi yazısı. Tebrikler.