“Ben bir rastlantıyla okuma imkânı bulmuştum. Açların, çıplakların, okumayanların yerini, şans bize gülmüş, biz doldurmuştuk. Peki bana bunları kim veriyor diye sorduğumda, o günlerdeki yanıtım devlet oluyordu. Daha sonra devlet kimi temsil ediyor sorusuyla asıl karşılığını buldum. Halk veriyordu, Türkiye gibi okumayanların milyonları bulduğu bir ülkede okuyabilenleri aslında halk okutuyordu… Bu borç ödenmez ama ödemeye çalışmak gerekiyor.” (Nesin, 2021).
Bu satırlar, kendini dünyanın en borçlu insanı sayan Aziz Nesin’e aittir. Bu düşünceyle bir ömür didinen yazar, 20 Aralık 1915’te Heybeliada’da doğdu. Asıl adı Mehmet Nusret Nesin’dir. Aziz, babasının ismidir. Çanakkale Savaşı yıllarında doğduğu için ailesi ona Allah’ın yardımı anlamına gelen Nusret ismini verirken Mehmet ismi de dedesine aittir.
Babası dindar biri olup annesi ise aydın bir hanımefendidir. İlk eğitimine, baba dostu Ali Galip’ten Farsça ve Arapça dersleri alarak başlar. Sonrasında İstanbul Kanuni Sultan Süleyman İptidai Mektebine gider. 1930 yılında ise yoksul çocukların okuduğu bir müessese olan Çengelköy Askeri Lisesine kaydolur.
Liseden sonra Askerî Fen Tatbikat Okulundan üsteğmen olarak mezun olur ve ilk olarak Kars’ta çalışır. Burada yazdığı şiirlerini, Millet dergisine babasının ismiyle gönderir. Çünkü o dönem askerlerin yazı yazması uygun görülmez. Ancak bu durum kısa sürede fark edilir ve başta istenmeyen adam ilan edilen Nesin, ardından görevi kötüye kullanma suçlamasıyla ordudan atılır.
Aslında onun derdi halkın dili olup onlara borcunu ödemektir. İşsiz kaldığı o günlerde Sedat Simavi’nin yardımıyla bir gazetede yazmaya başlar. Yazılarında ABD’nin Marshall yardımlarını eleştirince 10 ay ceza alır. Cezası bitince Bursa’ya sürülen yazar, Sabahattin Ali ile birlikte Marko Paşa adlı dergiyi çıkartır. Büyük ilgi gören bu dergide iktidarı sert bir dille eleştirince tekrar tutuklanır ve dergi de kapatılır. Ancak o, düşündüğü şeyleri yapmayı bir borç bildiği için bu sefer Malum Paşa’yı yayımlar. Muktedirler onu da kapatınca Merhum Paşa’yı çıkarır. Fakat o da kapatılınca Ali Baba ve sonrasında Bizim Paşa, Hür Marko Paşa, en son da Medet’i çıkartır.
Tarihler 1948’i gösterdiğinde Azizname’yi yazdığı için dört ay tutuklu yargılanır ve sonra serbest kalır. Çıkarttığı bu dergilerde İngiliz prensesi Elizabeth’i, İran şahı Pehlevi’yi, Mısır kralı Faruk’u eleştirdiği gerekçesiyle konsolosluklar dava açar. Bunca yıldırma politikasına rağmen inandığı yolda koşmaktan yorulmayan Nesin, Politzer’in Marksist Felsefe Dersleri adlı kitabını yayımlayınca 16 aya mahkûm edilir. Ardından 1951’de çıkartılan bir afla serbest kalan yazar, işsiz kaldığı için Beyoğlu’nda bir fotoğraf stüdyosu açar. Yaptığı bu işle hem kendini kamufle eder hem de Akbaba dergisine takma isimlerle öyküler gönderir. Onu azminden vazgeçiremeyenler bu sefer 6-7 Eylül olayları bahanesiyle onu tekrar tutuklarlar (Gelenek, 1997).
Yıl 1956’yı gösterirken Yeni Gazete’de tekrar köşe yazmaya başlayan Nesin, Fil Hamdi öyküsüyle İtalya Uluslararası Mizahçılar Birliği tarafından Altın Palmiye ile ödüllendirilir. Aldığı bu ödülü, ülkeyi daha demokrat hâle getirecekleri ümidiyle Milli Birlik Komitesine bağışlar. Daha sonra mahcup bir edayla; “Ayıbımı yüzüme vurmazsanız, Altın Palmiye ödülümü, 27 Mayıs’ın coşku ve sevinciyle götürüp Devlet Hazinesine verdiğimi söylemek isterim.” (Gökdemir, 2017).
Aradan geçen altı yılın ardından Tanin Gazetesi’nde fıkra yazarlığı yapar. Gazete, o dönem sosyal devlet anlayışının anayasaya girmesini savunmaktadır. Cemal Gürsel, yapacağı bir basın toplantısına onu da çağırtır. Kendisi düşüncelerini beğendikleri zannıyla bu teklifi kabul eder. Ancak toplantı sonrası Gürsel ona, “Seninle sonra görüşeceğiz.” der. Bu görüşmenin tutuklama maksatlı olduğunu gazeteye iki sivil polisin gelmesiyle anlar.
Bu arada ülke biraz olsun askerî vesayetten uzaklaşmayı başarınca 1970’te Türk Edebiyatçılar Birliğini kurar. Ardından 1974’te Türkiye Yazarlar Sendikası kurulur. Sendikanın amacı yazarların; sosyal, hukuki temel hak ve özgürlükleri adına yasal mücadele vermektir. 1975’te bu sendikaya başkan seçilen Nesin, Sovyet Yazarlar Birliği, Bulgar Yazarlar Birliği ve Romanya Yazarlar Birliğiyle kültür anlaşmaları imzalar.
Nesin, halka olan borcunu ödeyebilmek için 1972’de her bakımdan muhtaç çocuklara yardım amaçlı, Nesin Vakfını kurar. Hâlen de yaşamakta olan bu vakıf, ülkenin değişik kurumları tarafında çok ciddi teftişe tabi tutulur. Bunun maksadı ise vakıf aracılığıyla çocuklara belli bir düşüncenin empoze edilip edilmediği meselesidir. Ancak Nesin, böyle bir eğitimin verilmesini kesinlikle istemez. Zira o, çocukların her bakımdan etki altında kalmaksızın yollarını çizmeleri ve hayata bakış açılarını da özgürce oluşturmaları gerektiğine inanmaktadır.
12 Eylül Darbesi’ne kadar çok sayıda roman, öykü, hikâye yazan Nesin, darbeden sonra demokrasi mücadelesi verir. Kendisine “Niye yazmıyorsun?” diyenlere de bunun sebebini şöyle açıklar:
“Bir transatlantik düşünün ki Avrupa’dan Amerika’ya giderken gemide büyük bir patlama oluyor ve dört bir yandan delikler açılıyor. Yani gemi neredeyse battı, batacak. Kurtulmak için deliklerin bir an önce tıkanması gerekir. Bunun bilincinde olan yolcular arasında bir de dünyanın en büyük keman virtüözü vardır. Şimdi delik tıkamakla uğraşan o virtüöze, bize bir keman resitali ver diyebilir miyiz? İşte şimdi biz yazarların durumu da budur. Yani sırası mı şimdi öykünün, romanın, oyunun filan? Önce delikleri tıkamaya çalışıyoruz.” (Ceyhun, 1995).
Nesin, bu mücadelelerin ardından 1993 yılında olumsuz bir hadise yaşar. O da Şeytan Ayetleri kitabını Türkçeye çevirmesiyle olur. Bu konuda yaptığı açıklamada; “Bu romanı yayımlatmaktaki amacım Diyanet İşlerinin tavsiyesi sonucu bir hükûmet kararnamesiyle yasaklanmasıdır. Ben bu kitabı çok değerli buluyor değilim. Ancak bu tür anti-laik, anti-demokratik uygulamalara karşıyım. Benimki hem insanlık görevimi, hem yazarlık sorumluluğumu, hem de halka karşı olan borcumu ödeme çabasıdır.” (Nesin, 1994).
Bu tartışmalar sonrası Pir Sultan Abdal Şenlikleri (1993) için Sivas’a gittiğinde bilinçli bir kışkırtmayla karşılaşır. Ne yazık ki burada 37 aydın ölür. Aslında bu durum ilk olmayıp bazen Dersim’de, bazen İzmir Menemen’de ve bazen de 12 Eylül öncesi olduğu gibi farklı boyutlarda karşımıza çıkmıştır. Sivas’ta meydana gelen otel yangını da bunlara benzer bir hadisedir. Olaylar yaşandığı sırada odasında yazı yazmakta olan Nesin, gözle görülür hiçbir dahli olmadığı hâlde 37 aydının ölümünden sorumlu tutulup idamla yargılanır. Bu olay sonrası yaptığı açıklamada laikliğin hakkıyla uygulanmasını, dine karşı olmadığını, herkesin inançlarını özgürce yaşaması gerektiğini söyler. Hatta yazdığı bir yazıda Laik Haklar Derneği kurulmasını önerir ve bu derneğin yalnız dindarların, Alevilerin, Sünnilerin, Musevilerin değil, dinsizlerin de haklarını savunması ister.
Edebiyat ve Sanat Yönü
Nesin’e göre sanat, yaşanmakta olan gerçekliği, yaşanması istenen gerçekliğe dönüştürme çabasıdır. Bunun için de sanatçı, eserleriyle kendisini, çevresini, toplumu ve dünyayı güzelleştirme gayreti içinde olmalıdır (Ertop, 1995, s. 36). Bu düşünceyle yola çıkan Nesin, toplumsal aksaklıkları, bireyin günlük yaşamında karşılaştığı sıkıntıları mizahi bir üslûpla dile getirir. Bu yönüyle o, hayatı her yönüyle gözler önüne sermeye çalışırken eserlerinde de çoğunlukla halktan karakterleri konu edinir. Kullandığı dil ise kişilerin dünyasını ve psikolojik yapısını yansıtan önemli bir üslûp özelliği taşır. Tiyatro oyunlarında da bireyin topluma karşı sorumluluklarını, mücadelesini ve bürokratik yapıdaki aksaklıklarını dile getirir.
Şiirlerinin teması ise daha çok kendi iç dünyasını yansıtır. Örneğin Son İstek isimli şiirinden alınan şu mısralar buna güzel bir örnektir:
“Yol altında kalacaksam
Gelin arabaları geçsin üstümden
Çelik paletler değil
Üstümde çocuklar koşuşsun
Ne kaçan ne kovalayan
Askerler değil” (Yeni, 2020).
Nesin’in çok bilinmeyen bir yanını da burada belirtmek isterim ki o da aşırı derecedeki iktisatçılığıdır. Diğer bir ifadeyle cimrilik ölçüsünde tutumlu olup israfı hiç sevmez. Mesela sendikaya davet ettiği konukların masraflarını hiçbir zaman sendikaya ödetmez. Kendi hayatında azami iktisat eden Nesin, yazı yazdığı kâğıtların her iki yüzünü kullanır ve sonra bunları peçete şeklinde değerlendirir. Daha sonra da bu kâğıtlarla soba tutuşturur. O, bu durumu şöyle açıklar:
“Benim aşırı tutumluluğumun sebebi, emeğe olan saygımdır. Ben herhangi bir şeyde, o şeyi üreten insanların emeğini görürüm. Örneğin çoğumuz, pilavını yedikten sonra tabağında beş pirinç tanesi bıraksa ve günde böyle birkaç yüz bin kişi aynı şeyi yapsa ne olur? Burada ziyan olan pirinç taneleri değil, onların ekiminden, hasadından, ayıklanmasından, taşınmasından ve pişirilip soframıza getirilene dek kaç insanın emeği vardır? O pirinçleri atmak, emeğe, insan yaşamına ve dolayısıyla insanın kendisine saygısızlığıdır.” (Küçük, 1995).
Sonuç olarak Aziz Nesin, mücadeleci kimliği, çalışma şevki ve üretkenliğiyle edebî geleneğimizin bir parçasıdır. Aynı dönemi paylaştığı aydınlar arasında kendini halka karşı borçlu hisseden yazar, bunu ödemek için geride çok sayıda eser bırakmıştır. Sürekli çalışmasıyla da o farklı bir yerde olup ölümün kendisine uzaktan göz kırptığı günlerde Orhan Apaydın Demokrasi ve Barış Ödülü ile Hiroşima Vakfı Ödülü’nü alır. Yaşadığı hayatı çok iyi değerlendiren yazar, Nesin Vakfında bulunduğu bir gün dayanılmaz bir kalp ağrısıyla uyanır. Doktorların, “Dinlenmelisin!” demesine rağmen İzmir Çeşme’ye kitap imzalamaya gittiği 6 Temmuz sabahı vefat eder. Naaşı vasiyeti üzerine yeri belli olmayacak şekilde vakfın bahçesine gömülür.
Kaynaklar
Ceyhun, D. (1995). Yaşasın Aziz Nesin. Sis Çanı Yayınları.
Ertop. K. (1995). Ölümsüzleşen Gülmece Ustası İçin AZİZ NESİN’LİK. Varlık Dergisi, 62(1056), 35-37.
Gökdemir, O. (2017, Aralık 23). Aziz Nesin aydınlığında!. Sol Haber, https://haber.sol.org.tr/yazarlar/orhan-gokdemir/aziz-nesin-aydinliginda-222113
Küçük, Y. (1995). Bilim ve Edebiyat. Tekin Yayınevi.
Nesin, A. (1994). Bir Tutam Aydınlık. Adam Yayınları.
Nesin, A. (2021). Böyle Gelmiş Böyle Gitmez. (Son Baskı). Nesin Yayınevi.
(1997). Sosyalizm Tarihinden Portreler: Aziz Nesin. Gelenek Dergisi, 55. https://gelenek.org/sosyalizm-tarihinden-portreler-aziz-nesin/
Yeni, H. (2020, Aralık 20). Bir aydının ateşle imtihanı. Yurtsever, https://yurtsever.org.tr/2020/halil-yeni-yazdi-bir-aydinin-atesle-imtihani-406836/
Aziz Nesin’in vefat yıl dönümünde, güzel bir biyografi yazısıyla okunmasına ve anılmasına vesile oldunuz. Kaleminize, emeklerinize sağlık.
Aziz Nesin’in hayatını ve mücadelesini bu kadar kapsamlı bir şekilde aktarmak, onun edebi mirasını ve toplumsal etkisini anlamamıza büyük katkı sağlıyor. Özgün ve detaylı bir biyografi kaleme aldığınız için tebrik ederim.
Aziz Nesini tekrar okumak çok güzeldi. Elinize sağlık