Güneşin artık daha güneyden yani yamaçlara daha eğik vurması demek, fiiliyatta güz. Edebiyatımızda bu mevsim; baştan çıkarıcı renkleri, türlü meyveleri, tuvalde fırça darbeleriyle boyanmış gibi duran ormanları, ilkbahardan beri beklenen mahsullerin alınması gibi yönleriyle epeyce yer edinmiştir. Ancak en fazla üzerinde durulan tarafı, muhakkak ki sonbaharın yeni bir başlangıç öncesi ve bitiş zamanı olduğudur. Güneşin guruba kayması, hayatın sona yaklaşması umumiyetle hazanla ilişkilendirilir. Ağaçların yapraklarını dökmesi, insanın da ceset urbasından soyunmasına telmih edilir. Mübalağa olmazsa denebilir ki güzün yaprakları kadar bu mevsim üzerine kaleme alınmış mısramız vardır.
Bu yazının konusu, bağ bozumu faslının edebiyatımızdaki kullanımından daha ziyade dilde hangi kelimelerle varlığının bulunduğudur. Taramalarımıza istinaden zebanımızda sekiz farklı kelime ve terkiple mevcudiyeti ortaya çıkmıştır. Altısının manzum veya mensur eserlerimizde örnekleri görülmektedir.
Sonbaharın en çok kullanıldığı hâli dilimizde güzdür. Halk dilinde de genellikle bu şekliyle vardır. Güz eyyamı kadem basınca çiçeklerin bir rüzgâr esmesiyle solup dağlardan hayvanların ve canlıların çekilmesi, insana yalnızlık ve kimsesizliğin hüznünü verir, diyor Geda Muslu:
“Kul Muslu der yarim küstü
Bad-ı saba gibi esdi
Güz eyyamı kadem basdı
Gör nice ıssız kaldı dağlar”
Kuzey yarım kürede eylül, ekim ve kasım aylarını içine alan süre güz, hazan, bağ bozumu mevsimidir. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun mısralarında şen ve keyifli günlerin geride kaldığı, artık tat ve keyif alınamayan vakitlerin geldiği mevsimdir:
“Mevsim
Sonbahar
Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim
Dalları neyleyim.”
Sıcak ve tatlı günlerin, gençliğin, tazeliğin geride kalması yazın bitip hazanın geldiği eyyamdır. Bazen Muallim Naci’nin dediği gibi baharda yani gençlik günlerinde de insan hazanı yaşayabilir acılarıyla.
“Devri şaşırdın mı nedir ey zaman
Fasl-ı bahârında bu hükm-i hazan”
Harîf, dilimize Arap lisanından geçmiş olup sesiyle hazan da olduğu gibi bir inlemenin, acının ifadesidir. Revânî’nin beytinde harîf acılı, dertli bir şahsa teşbih edilip ete kemiğe büründürülmüştür.
“Nice sâfî-dil olur sohbeti terk itmez mey
Ger harîf olmasa girmezdi bizüm rengümüze”
Bir diğer sonbahar kelimemiz payızdır ki yılın ihtiyarlık zamanını kasteder. Aşık Paşa, gençlik ve delikanlılıktan sonra payızın gelişini alttaki mısralarıyla yüzyıllar öncesinden dile getirmiştir.
“Anuñ ardınça bu kez pâyız gelür
Uşbu işler ‘Âşıka câyiz gelür”
Bağ bozumu veya bostan bozumu, bostanların ve üzüm bağlarının hasat zamanıdır. Bu hasadın yapıldığı vakte kimi zaman Yaşar Kemal’in yaptığı üzere güz mevsimi manasına kullanıldığı da olur: “Köse Halil her bahar, bostan dikiminde geliyor, her güz bostan bozumunda ortadan çekilip gidiyordu. Nereden geldiği, nereye gittiği hiç belli değildi.”
Hasat faslı olması Kastamonu gibi kimi yörelerimizde sonbahara hasl da denmesinin amilidir. Son olarak Konya’da sonbahara kaç dendiği de bir vakıadır.
İçinden geçtiğimiz bu sonbaharın renkli günlerine benzer biçimde lisanımız da bu renklilikten nasibini almıştır. Hazan, mısralarımızı bir boya fıçısına sokulup çıkarılmışcasına binbir renkli kelime ve manaların edebiyatımıza kazandırılmasına vesile olmuştur.
Tebrikler Dugan bey
Eline, diline, ruhuna sağlık…