Rus edebiyatının sanatsal özgüllüğü büyük ölçüde yalnızca ahlaki ve felsefi potansiyeli ve üslup çeşitliliği ile değil, aynı zamanda eser yazarlarının geleneksel olarak dikkatlerini odakladığı temaların karmaşıklığı ve çeşitliliği ile de belirlenir. Bu mevzulardan en dikkata şayanı hatırat, seyahatname ve günlük üsluplarında yazılmış roman, şiir vs. sayılabilir.
Elbette ister Kafkaslar ister Türkiye hakkında, Rusya gibi uzaklarda yaşayan meraklı insanlar nazarında, her bir kalem ehlinin yazdıkları çok değerlidir. Bununla beraber, bu iddiamıza dayanak olarak büyük Rus şairi ve Rus şiirinin onuru sayılan Aleksandr Puşkin’in (1799-1837), 1829’daki Rus-Türk Savaşı’nın tesiriyle yazdığı iki şiirini örnek olarak gösterebiliriz. Bunlardan ilki Kahraman Oleg Hakkında Nağmedir. Şair, eserinde yüksek hissiyatını terennüm ederken özellikle Osmanlı İmparatorluğu ve Rus İmparatorluğu arasında Edirne Sulh Antlaşması (14 Eylül 1829) ile coşkunluğun zirvesine çıkan duygularını dile getirir. Rus devletçiliğinin ilk çağları ile hatta rüşeym dönemlerindeki mücadelelerle benzerlikler kuran Puşkin, yazdığı methiyede kahramanı Kinyaz Oleg’i senin kalkanın Çargrad’ın kapısında asılı diye över. Zira İstanbul, XVII. asrın başlarından itibaren Rus yazarlarının zihnini bir ideal olarak meşgul etmekte, onların daha çok millî duygularını tahrik etmekteydi. Ruslar arasında çok meşhur olan Puşkin’in bu eseri, edebiyat tarihçileri tarafından vatanperverlik konusundaki en önemli şiir olarak kabul edilmiştir. Öyle ki Rusya’daki iç savaş yıllarında (1918-1922) birbiriyle çarpışan her iki cephedeki Ruslar, taraftarlarını yüreklendirmek için bu şiiri okuyorlardı. Bu manada daha çok milliyetçi bir ruh taşıyan şiir, Sovyetlerin dağılmasından sonraki yıllarda edebiyat araştırmacılarının yeniden gündeme getirdikleri ve yorumladıkları bir eser olmuştur. Burada Kinyaz Oleg’in Konstantinopol’un kapılarında astığı kalkan ile aslında şehri Haçlılara karşı savunan Bizanslı savaşçı Aleksandr Nevski (1242)’nin kastedildiği de söylenmiştir (Nuriyeva Tekeli ve Rıhtım, 2012, s. 677).
Puşkin’in İstanbul hakkındaki diğer şiiri 1830’da yazdığı, Artık İstanbul’u Övüyor Kâfirler isimli şiiridir. Anlatım ve poetik içeriğine bakılığında bu şiir kadar Erzurum Yolculuğu da Puşkin’in oryantal temadaki ustalığının sonucuydu. 19. yüzyıl klasik Rus edebiyatında Doğu imajının şekillenmesinde önemli rol oynamıştır. (Аlекsееv, 2014, s. 10) Rus Şiirinin Güneşi gibi parlak bir isimle anılan şairin bu konuya değinmesi garip olmasa gerek. Bir sıra kudretli Rus kalem sahipleri gibi onun da çalışmalarında Şark, geleneksel töhfeler, İslam, manevi ve ahlaki mevzularla yakından ilgilenmek, parlak eserler ortaya koydu. Bunlar, onun Kafkas Esiri, Bahçesaray Çeşmesi şiirleri ve Kuran’a Nazire eseriyle neticelendi. Bu da sonuç noktada onun siyasi şiirlerini meydana getirdi: Şair Azatlık, Kend, Ura! Rusyada köçeri despot hüküm sürüyor… gibi ve bu ruhla yapılan diğer çalışmalarda tRusya’nın hatalarını ortaya çıkardı. Bundan ötürü şairi Sibirya sürgünü beklemekdeydi lakin onu Soğuk Sibirya adlandırılan kanlı cebheye dönüşen o zamanki Kafkas’a gönderdiler. (Nuriyeva Tekeli, 2023, s. 104) Genel olarak onun hakkında kesin bir kanaate varmak istediğinizde fikir ve düşüncelerine sahip çıkan, bir adım bile geri adım atmayan şair akla gelir.
1836 yılında devrinin en meşhur basın ajansı olan Sovremennik (Çağdaş) dergisinde yazıldıktan çok sonra Artık İstanbul’u Övüyor Kâfirler şiiri yayımlandı. Bu eser Puşkin’in Erzurum’a Yolculuk adlı eserinin beşinci bölümünde yer almaktadır. Şiire şairin şu yorumu eşlik etti: “Padişahın başlattığı yenilikler henüz Erzurum’a nüfuz etmedi. Ordu ayrıca pitoresk, oryantal kıyafetlerini de giyiyor. Kazan ile Moskova arasında olduğu gibi Erzurum ile Konstantinopolis arasında da rekabet var. Yeniçeri Eminoğlu’nun yazdığı hicivli bir şiirin başlangıcıdır bu…”
Hangi yeniliklerden bahsediyoruz ve bu yenilik iki şehrin hayatını nasıl değiştirdi? O zamanki Türkiye tarihine bakarsanız şunu öğrenebilirsiniz: “1826’da Türk geçmişinin destekçisi, padişahın muhafızları olan Yeniçeriler, reformcu, hususuyla Batı hayranı Sultan II. Mahmud’u devirmeye çalıştılar ancak ciddi bir şekilde başarısız oldular ve sonunda da cezalandırıldılar. Bazı tahminlere göre yalnızca İstanbul’da 23.000 kadar yeniçeri öldürüldü. Erzurum dâhil diğer kentlerde de kanlı katliamlar yapıldı.” (Puşkin, 1975, s. 327-333). Nitekim bu şiirin de yazılmasına sebep, iıslahatçı padişah Sultan Mahmud’un (1808-1839) yeniçeri isyanını amansızcasına bastırması esnasında yaşanan hadiseler olmuştur. Nedeni ne?
Puşkin’in tahminleri doğrudur:
“Onu baştan çıkardı kurnaz Batı
Dalarak utanç verici zevklerin koynuna
O ihanet etti duaya ve kılıca
Ve ya
Ezan verildikce içirler şarap
Ne büyük ihanet, ne büyük azap!”
Nihayet felaket felaketi getirir. Yeniçerilerin ocakları ateşe verilir. Şehre hâkim olan cellat bölükleri her yeri al kana gark eder. Gerçekten de bunlar bir şiire değil ancak bir poemaya sığacak süjelerdir.
Puşkin, bu tarihî hadiseye kendince müdahale eder. Buna göre de şiirine “Yeniçeri Eminoğlu” imzasını atmıştır. Bu mahlası Puşkin yalnız bu şiirinde kullanmıştır. Şiirde iki kıtanın kavşağında yer alan, iki simaya sahip, iki farklı hayat yaşanan bu şehirde, Batı ve Doğu çatışmasından doğan tezatlar aksedilir. Bu, Puşkin’in cihanşümul problemlere yakından aşina olduğunu da göstermektedir. Puşkin, İstanbul’da yaşanan bu hadiseleri anlatırken İstanbul’u Erzurum ile mukayese ederek Yeniçeri Eminoğlu’nun diliyle Erzurum’u överken İstanbul’u “İstanbul rüyaya daldı, değişti, yadırgadı, sarhoştu… Üstünü duman almış, gaflet uykusuna dalmış.” metonimleri ile tenkit eder. Bu ifadeler Puşkin’in konuya yaklaşımını gösteren temel kavramlardır. Puşkin’in kanaatince İstanbul, Garp’ın korkunç müdahalesi ile karşı karşıyadır. Şair bu tehlikeyi, “İstanbul’un felaket arefesinde uyuması, peygamberden yüz çevirmesi, dua anında şarap içmesi” olarak değerlendirir. Erzurum’u ise “Zenginlikler içinde hayasızca yatmaz, edepsizce şarap içmez. Oruç tutar, çeşmelerinden su içerek doyar, yiğitleri savaşa can atar.” (Nuriyeva Tekeli ve Rıhtım, 2012, s. 678) diye vasıflandırır. Ve şair bunun acı sonuçlarını belirtir:
“Ama yarın demir ökçeleriyle
Uyuyan bir yılan gibi ezerler onu
Bu olur elbette gafletin sonu.”
Aksi hâlde bu geziye çıktığında arkadaşları imparatorluğun işgal politikasını yücelteceksiniz diyerek ona gücenmişlerdi. Puşkin ise bu suçlamaları kabul etmedi ve inatla kendini savundu.
Romantik ideoloji, Rus soylularının bilincine geniş ölçüde nüfuz ettiğinde, onların Doğu’ya özel ilgileri kaçınılmaz hâle geldi. Doğası klasik Orta Rusya’dan tamamen farklı olan, gururlu, özgür, şiddet yanlısı nüfusuyla Türkiye-Doğu Anadolu, Kafkaslardan başlayan bu yol, günlük ölümlerden psikolojik bir çıkış vaat eden bambaşka bir alan, başka bir dünyaydı.
Bir zamanlar ebedi şehir, Asya’nın kalbi, âşıklar şehri, göz kamaştıran şehir, minareler şehri gibi lakaplarla anılan İstanbul, daha çok füsunkâr güzellikleri öne çıkarılmış şehir hakkında şimdi şöyle söyleniyordu:
“İstanbul dönmüştür Kuran’dan-dinden,
El çekmiş o Şark’ın hakikatından…”
Bu çalışmanın hipotezi, Türkiye’nin ve Türklerin Rus edebiyatında özel bir yere sahip olduğu varsayımına dayanmaktadır. Bu tema olgusunun benzersizliği, bu jeokültürel alana yüzyıllardır devam eden ilgide yatmaktadır. Bu sebeble 19. yüzyılın başında Rus edebiyatının sanatsal bir olgusu olarak algılanıp şekillenen bu eser, 20. yüzyılda da olduğu gibi 21. yüzyılda da Rus yazarları için geçerliliğini korumaktadır.
Demek ki ayrıca gözle görülebilen tüm nesnelerin bizden uzaklaştıkça küçüldüğüne, küçüldükçe küçüldüğüne ve gözden kaybolduğuna inanıyoruz. Ama Puşkin, tarihsel olarak bizden uzaklaştıkça giderek kocamanlaşıyor, bir deve dönüşüyor.
Kaynakça
Аlекsееv, P. V. (2014). Оrientalizatsiya prostranstva v “Puteşestvii v Arzrum” А. S. Puşkina. Vеstnik Тоmskogo Gosudarstvennogo Universiteta, 382 5-12.
Dolinin, A. (2023). Puteşestvie po “Puteşestvie v Arzrum”. Moskva Novoe izdvo.
Nuriyeva Tekeli, M. & Rıhtım, M. (2012). Rus yazarlarının eserlerinde İstanbul şehri. İçinde: Dünya Edebiyatında İstanbul – Uluslararası sempozyum bildirileri. (ss. 673-678).
Nuriyeva Tekeli, M. (2023). Türkoloji Etüdler. (2. Kitab), ADPU-nun neşri.
Puşkin, A. (1975). Sоbranie Soçineniy v 10 tоmаx. (T. 5), Xudojestvennaya Literatura yayınları.
Kıymetli Minahanim Hocamız, kaleminize sağlık. Aleksandr Puşkin’e dair ufuk açıcı bir yazı. Helezon dergisinde yeni yazılarınızı okumak isteriz. Sizin gibi değerli ilim ve kalem erbabından istifade etmek çok güzel bir imkan. Çok teşekkürler.