Kış, bu küçücük şehri sessiz ve beyaz bir örtüyle kaplamıştı. Kar, narin ama kararlı bir şekilde yağıyor, kaldırımları buz gibi bir sonsuzluğa gömüyordu. Rüzgârın savurduğu kar taneleri sokak lambalarının titrek ışığında usulca dans ediyor, soğuk her şeyin içine işliyordu; duvarlara, camlara, insanların nefeslerine…
Bu sessiz ve soğuk günlerin birinde, o belirdi. Başlangıçta kimse ona dikkat etmedi. Sanki o, bu köşede cansız bir varlıktı. Hatta hiç yokmuş gibiydi. Hep aynı yerde, hep aynı duruşla, sanki kışın kendisinden kopup gelen bir gölgeydi. Dar sokakları birbirine bağlayan geniş caddedeki ekmek fırınının karşısında kendine yer bulabilmişti. Etrafında oldukça büyük iş yerlerinin olduğu bu cadde, şehir halkı için mecburi bir istikametti. Alışveriş ve gezintiye çıkanlar mutlaka bu güzergâhta karşılaşırdı. Bu yüzden beyaz gölge de kendini burada yalnız hissetmiyordu.
Ona bu ismi, buraya ilk geldiği gün fırıncı vermişti. Fırıncı onun yanına yaklaşarak “Burada ne işin var?” tarzında sorgulayıcı bir üslupla ona adını sordu. O, cevap vermekte biraz gecikince, üstü başı bembeyaz una bulanmış bu göbekli adam gülerek; “Bana “Beyaz Usta” derler, sen de bana benziyorsun, sana da “Beyaz Gölge” diyelim.” dedi ve tekrar ekmek teknesine döndü. Ara sıra elinde çay bardağı ile kapının önüne çıkar ve ona kendi koyduğu isimle seslenir, neşelenirdi.
Bazı akşamlar ay ışığı, üzerine düşerek onu bir hayale dönüştürüyordu. Sanki her gün aynı yerde birini bekliyor gibiydi. Belki de bekliyordu, belki de sadece orada olmalıydı.
Günler birbirini kovalarken, kışın soğuğu daha da sertleşiyor ve Beyaz Gölge’nin varlığı, insanların gözünde giderek daha belirsizleşiyordu. O, sokağın bir parçası hâline gelmişti. İnsanlar, bir ağaca ya da bir sokak lambasına nasıl bakıyorsa ona da öyle bakıyordu; sıradan ve değişmez bir şeymiş gibi.
Bir gün, yoldan geçen genç bir kız, renkli atkısını onun boynuna taktı ve gözlerinin içine uzun uzun baktı. Genç kız, o kadar güzel bakıyordu ki Beyaz Gölge, ilk defa birinin kendisini gerçekten gördüğünü düşündü. O an, içinde bir şeyler kıpırdadı. Böyle durumlarda içi ısınır ve varlığının erimeye başladığını hissederdi.
Kimi zaman talihsiz olaylarla da karşılaşıyordu. Delikanlının biri ona büyük bir kartopu attı ve ardından kahkahalar atarak uzaklaştı. Delikanlı, eğlenmişti ama Beyaz Gölge’nin eğlendiği söylenemezdi. Galiba bazı insanlar, sessiz olanın canının yanmayacağını sanıyordu.
Onu en çok da çocuklar merak eder, dokunmak oynamak isterler ve ona “Beyaz Amca” derlerdi. Hiç konuşmazdı fakat çocukların ilgisinden çok memnun olurdu. Yedikleri simitten kendisine de ikram etmeleri yok mu, bu nazik davranışları karşında onlara hayranlıkla bakardı. Gerçi pek yediği de söylenemezdi. Simitten arta kalan parçaları yanına yaklaşan kedilere ve kuşlara ikram ederdi.
Sokak hayvanlarıyla iyi anlaşıyordu. Kuşlar önceleri ürkek adımlarla gelirler, biraz beklerler, sonra birkaç adım daha atarak kendilerini güvende hissedince yaklaşıp kısmetlerini alırlardı. Kediler ise en büyük payı alırlardı. Onlar, vahşi ormanların içinde avını arayan kaplan edasıyla ona doğru yaklaşırlar ve en ufak bir tedirginlikte aynı hızla kaçacak şekilde adımlarını yavaş yavaş atarak gözlerini onun gözlerinden ayırmadan avlarına doğru yaklaşırlardı.
Geceleri başıboş köpekler ve nadiren şehrin kenar mahallesine inen kurtlar da ona mutlaka uğrayıp nasiplerine düşeni alırlardı. Bu nedenle mahalle sakinleri, Beyaz Gölge’nin onlar için tehlike oluşturduğunu düşünerek onu buradan göndermek istiyorlardı. Buna en çok çocuklar üzülmüştü.
Bir gün sözleri ve gözleri zehir gibi olan bir adam karşısına dikildi. “Gideceksin buradan! Senin yüzünden mahallemize kurtlar indi.” diye bağırıp çağırdı. O an dünya sessizleşti, zaman durdu, renkler kayboldu. Sadece beyaz bir gölge ve siyah bir öfke kaldı. Adam öyle hiddetliydi ki Gölge ona cevap veremiyordu. Olanlardan dolayı çok üzülmüştü. Onun yanına gelen kuşlar ve kediler, kömür gözlerine bakıp kendilerince bir şeyler mırıldanarak onu teselli ettiler. Burada daha fazla kalamayacağı kesindi. Belki de birkaç gün sonra buralara veda etmek zorunda kalacaktı.
Ertesi gün beli bükülmüş yaşlı bir amca bastonuna dayanarak ona yaklaştı. Gölge korkmaya başladı. Yaşlı amca; “Sen!” dedi ve başladı konuşmaya. Gölge’nin sabit gözleri yaşlı adama dalıp gitti. Onun ne dediğini duymuyor, sadece başına gelecekleri düşünüyordu. Yaşlı adamın anlattıklarının ne kadar sürdüğünü kestiremedi. Adam, gitmek için hareket ettiği sırada tekrar dönerek son bir cümle söyledi: “Ömür dediğin geldi geçiyor, senin ve benim gibi eriyip gidiyor işte.”
Bu olaylara şahit olan mahallenin merhametli çocuğu Eren, babasına Beyaz Gölge’yi kendi bahçelerine almak istediğini söyledi. Bu fikre sıcak bakmayan babası daha sonra oğlunun bu durumdan etkilendiğini fark edince ona süpriz yaparak Gölge’yi apartmanın bahçesine taşıdı. Eren, bu duruma o kadar sevindi ki artık “Beyaz Amca”ya kimse kızamayacak ve onunla istediği kadar oynayacaktı. Hemen ona, kışlık şapkasını verdi. Beyaz Gölge, o gün ilk kez bir yere ait olduğunu hissetti. Onun için apartmanın ön tarafındaki garajın rüzgâr temas etmeyen yerini seçtiler. Apartman sakinleri ve özellikle de çocuklar, her gün ona gülümseyerek selam veriyorlardı. Beyaz Gölge, artık kendini daha güvende hissediyordu.
Gölge, bu bahçeye taşındığı günden beri bahçe iyiden iyiye değişmeye başlamıştı. Havalar gün geçtikçe ısınıyor; bahçedeki kiraz, kayısı ve erik ağaçları rengârenk çiçeklerle ilkbaharı karşılamaya hazırlanıyordu. Ama bu durum Gölge’yi tedirgin ediyordu. Bahar temizliği ve bahçe düzenlemesi derken onu bahçeden çıkarmak isteyebilirlerdi. Bu düşüncelerle günlerini çok stresli geçiriyor hatta kendince küçüldüğünü hissediyor ama bu konuya bir çözüm de bulamıyordu. “Keşke varlığımı koruyabileceğim bir yere gidebilseydim.” diye geçirdi içinden. Oysa herşey için çok geçti.
Pazar günüydü. Apartman sakinleri geç kalkmışlardı. Telaşsız, sakin kahvaltılar yapılmış ve öğleden sonra herkes, güneşin tadını çıkarmak için kendini dışarı atmıştı. Çocuklar oyun oynamak için bahçeye çıktıklarında Beyaz Gölge’nin yokluğunu fark etmediler. Bir kişi hariç. Eren, gördükleri karşısında gözleri yaşlarla dolu olarak babasına koştu ve onu Gölge’yi koydukları yere getirdi. Ondan geriye kalan sadece bir havuç, iki siyah kömür parçası ve kendi verdiği örgü şapkaydı.
Yazman lazım yazman senin gibileri insanlık da okumalı bence
Kim olduğunuzu bilmiyorum ama yorumunuzun sorumluluğu çok büyük. Teveccühünüz için çok teşekkür ederim sağolun.
Ömürde bu kardan adam gibi eriyip gidiyor değil mi? Kaleminize sağlık.
Bu güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim Atilla bey.
Çok güzel olmuş
Emeğinize sağlık
…SS…
Sevgili hocam yorumunuz benim için çok kıymetli
Sağolun varolun.
Adem hocam eline sağlık. Evet ben de şahidim; Bu aleme yaratılan her şey bir gün gidicidir, velev ki bir Beyaz gölge olsun. Sonsuza dek yankılanır, kendine mahsus sesi ile geride bıraktığı cıvıltı, velev ki ünik bir kar tanesi olsun.
İbrahim bey bu kıymetli yorumunuz için çok teşekkür ederim sağolun.
Harika! İçinde yaşadım sanki.
Ramazan bey bu güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Sevgili arkadaşım her geçen zaman kaleminden daha harika cümleler damlıyor.Yolun ve bahtın açık olsun.
Kıymetli kardeşim bu güzel yorumunuz çok teşekkür ederim
Sağolun var olun.
Yine güzel bir eser. Bu güzel çalışmayı bizlerle paylaştığınız için teşekkürler.
Hüseyin bey çok naziksiniz, çok teşekkür ederim sağolun.
Çok güzel anlatmışsınız. Tebrik ediyorum. Teşekkür ediyorum
Teşekkür ederim sağolun.
Waw sehr Schön Ihre Geschickte. Vielen Dank
Emeğine sağlık, çok etkileyici bir yazi olmus.Kalemine,gönlüne kuvvet .
Levent bey bu güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim sağolun.
Vielen Dank
Danke Ihnen
Evet,bizde zamanla eriyip gideceğiz,aceba bizden geriye birşey kalacakmi,veya birşeyler birakacakmiyiz,kaleminize sağlık,yazıların devamını bekleriz,başarılar diliyorum
Baki kalan bu kubbe de hoş bir sâda imiş. Baki selam ederim.
Emeğine sağlık.
Teşekkür ederim sağolun
Gene ters köşe okdum böyle sonuç beklemiyordum güzel di devamını bekliyorum
Hakan bey çok teşekkür ederim sağolun
Adem Bey Kalemine sağlık çok güzel, devamı gelir inşallah.
Duygu yüklü ve eğitici olmuş,bu güzel hikayelerle bizleri buluşturduğun için sağol hocam.Kalemine ve yüreğine sağlık, Allah’a emanet olun
Ferruh bey bu güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Hayatın içinde olanı ve çoğu zaman ki umarsamazlığımızı bu kadar canlı bir şekilde yazısıyla hissettiren Adem Bey’e teşekkürler.
Bu güzel yorumunuz için çok teşekkür ederim Şaban bey.
:)) Allah iyiliğini versin kardan adam mıydı o. Bu yazarların sokaklarda kaldırımlarla ne derdi var.
Sokaklar hayatı sergileyen bir müze dir. Değerli yorumunuz için çok teşekkür ederim sağolun.
Waw sehr schön Ihre Geschickte. Vielen Dank