Edipler hususen de şairler dildeki ustalıklarını kelimeleri incelikle kullanmada gösterirler. Şairlik kudreti yeri geldiğinde kelime oyunlarıyla, mana derinliğiyle veya çok güzel ifadelerle yansıtılır. Bunların yapılabilmesi denebilir ki ancak söz sanatlarıyla mümkün olur. Mısraların güzelleşmesi, şairane bir ifade kazanması ve birbiri içine girmiş mana katmanlarının mevcudiyeti işte bu edebî sanatlar denen yollarla sağlanır. Teşbih, teşhis, intak, kinaye, ifham, mecaz, istiare, telmih gibi birçoğu Arap ve Fars lisanlarından alınan edebî sanatlar 100’ün üzerindedir. Bu sanatlar kendi içinde de belli tasnifler ve başlıklar altında toplanmıştır. Tekrarlarla yapılan müşâkele, istitrat, irsâd ve idmâc gibi sanatlar tezkâr başlığı altında toplanır.

Öteden beri iyi bir edebî eserin ölçülerinden biri de etrafını cami ağyarını mani diye formüle edilen gereksiz hiçbir kelime ve cümlenin eserde bulunmaması ve lazım olanların da yerli yerinde eksiksiz var olmasıdır. Konuya uygun şekilde ses ve kelime seçimi iyi bir nesir hassaten şiirde olmazsa olmazdır. Bunlara ilaveten ahenk ve mananın da uyumlu olması oldukça mühimdir. Öyleyse yapılması icap eden şey konuya uygun kelimelerin sanatlı bir şekilde işlenmesidir. Bu noktada karşımıza günümüzde ismi çok bilinmeyen ancak edebiyatımızda epeyce kullanılan iki sanat çıkar: Müşâkele ve istihdam.

Müşâkele; birden fazla anlamı olan sözcüklerin beyitlerde birden fazla anlamı ile kullanılması, bir yerde söylenen sözün aynı veya diğer mısrada değişik anlama gelmek üzere tekrarlanmasıdır. Bazen karşılıklı konuşan iki kişiden birinin gerçek veya mecazi anlamda söylediği bir sözü, diğeri başka bir fikre cevap olacak şekilde tekrarlar. İlk anlamı gerçek olursa çoğunlukla ikinci kullanıştaki anlamı mecazi olur. Müşâkelenin aynı kelimelerin veya yakın anlamlı kelimelerin kullanılması bakımından iki türü bulunur. Ancak bu tür kelimelerin mısra içinde hem vezne hem de manaya uydurulması oldukça güç bir iş olduğundan örneği pek yoktur. Aslında müşâkele şeklen birbirine benzetme, aynı şekli paylaşma demektir. Türkçe fiil mastarlarının deyim, yardımcı fiil ve değişik terkiplere girebilme kabiliyetinden dolayı müşâkele lisanımızda önemli bir yer tutar. Müşâkele ile sözde incelik ve zarafet sağlanmalıdır. Gündelik hayatta aynı kelimenin “Yemeğini ye yoksa dayak yiyeceksin” de olduğu gibi farklı terkipleriyle ortaya çıkan ifadeler müşâkele olsa da edebî değeri yoktur. Bu sanata dair verilen en meşhur örneklerden biri gelmek fiilinin farklı manalara gelecek şekilde kullanıldığı “Kendi bazan gelir amma, sözü gelmez kaleme” mısrasıdır.

Müşâkele kullanılan kelimeler aşağıda Abdülhak Hamid’den alınan misalde çıkmak lafzında olduğu şekliyle ilki gerçek manada iken diğerinde mecaz olur.

Tezer:  

“Yine mi kanmıyorsunuz sözüme?
Ne için bakmıyorsunuz yüzüme?
Beni bir kerre okşasan ne çıkar?” 

Melik:

“Sen çıkarsın… Demek ki fitne çıkar.”

Müşâkelede bir diğer nokta da bir kelimeyi yeni ve farklı şeylere izafe ederek kullanmaktır.

“Riyazi bîm-i kahrından o sultân-ı cihânbânın
Bu demde sâgarun benzinde asla kalmadı kanı   (Riyâzi)

Benzinde kanı kalmamak terkibi insana mahsus bir hâl iken sâgara isnat edilerek müşâkele yapılmıştır. Konuya dair iki örnek daha verelim:

“Zâhidâ sâgarı çekmek eğer olduysa günâh
Sen sevâb içre bulun biz bu günâhı çekelim   (Hayâli)

“Bahar boldı vü gül meyli kılmadı gönlüm
Açıldı gonce velîkin açılmadı gönlüm”   (Ali Şîr Nevâî)

İstihdam, iki manası olan bir kelimenin manalarının ayrı ayrı kastedilerek kullanılmasıdır. Edebiyatımızda fazla kullanılmış bir sanat olmayıp sarfü’l-hızâne adıyla da anılmaktadır. Çünkü birden fazla manası olan bir kelimeyi hem vezne hem de manaya uyacak şekilde kullanabilmek hem şairlik kudreti hem de dilin imkânları bakımından oldukça güç bir meseledir.

“Canavar vurduğunu saçma ile söylerdi
Sözü de attığı da avcımızın saçma idi”

Bu beyitte ilk kullanılan saçma tüfek saçması iken ikincisinde düzensiz söz manasındadır.

İstihdam sanatı kendi içinde de alt kısımlara ayrılmaktadır. Alttaki örnekte görüldüğü gibi iki farklı manalı bir kelime tek başına ikisini de ifade ediyorsa buna istihdâmü’l iazhar adı verilmektedir.

“Bahâr erdi açıldı sevdiğim, hem fasl-ı dey hem gül
Biri sahn-ı gülistândan, biri sahn-ı gülistânda”

Bu beyitte açıldı hem uzaklaştı hem de çiçek olarak açıldı manasına gelecek şekilde istihdam yapılmıştır.

Aşağıdaki misallerde olduğu gibi iki manalı kelime hem kendisiyle hem de zamirle ifade ediliyorsa istihdâmü’l muzmer denilmektedir.

Ayağa düş, dilersen başa çıkmak
Anınla başa çıkdı câm-ı sahbâ”

Bu beyitte ayag ve başa çıkmak kelimeleriyle iki tane istihdam yapılmıştır. Ayak hem insan uzvu hem de kadeh manasında iken başa çıkmak ilkinde makam sahibi olmak ikincisinde dimağa tesir manasına gelmektedir.

Bu iki edebî sanatın dışında daha yaygın ve biraz daha kullanılması kolay bir diğer yol da aynı veya yakın manaya gelen kelimelerin birlikte bir veya birden fazla anlamda istimal edilmesidir. Bu sanatın hem nesir hem de şiirde bolca örneği mevcuttur. Îhâm-ı tenasüp sanatına da benzer.

“İder ebr-i matîrüñ dâmenin ter âb-ı fevvâre

        Bulup âb-ı revân fiskiyyesinden rif’at ü şânı”   (Muvakkitzâde Pertev)

Bu beyitte fıskiyye ile âb-ı fevvâre aynı manaya gelen iki farklı dildeki kelimelerdir. Bu şekilde aynı mana farklı kelimelerle verilerek hem tekrardan kurtulunmuş hem de sanatlı bir söyleyiş elde edilmiştir.

“Te‘âlallah zihî vâlâ ibâdetgâh-ı rûşen kim

İçinde berk urur envâr-ı rahmet pertev-i îmân”   (Nedîm)

Nedîm’in bu beytinde rûşen, pertev ve envâr kelimeleri  sinonim kelimeler olup birbirlerine çok yakın anlamdadır. Böylece şair iki mısraya neredeyse aynı manaya gelen üç kelimeyi sığdırma kudreti göstermiştir.

“Hâl-i siyehün nokta-i küfr oldı velîkin

Dîn ehline cânâ yine engüşt-nümâdur”   (Hakanî)

Siyah ve küfr kelimeleri Hakanî’nin bu beytinde aynı mısrada tevriyeli kullanımlarla bir araya getirilmiş ve şairane bir ifade ortaya çıkmıştır.

“Ârızuñ mir’âtına âb-ı zülâl olmaz şebîh

Dûstum âyîneye bak görmek isterseñ nazîr  (Bâkî)

Bâkî’nin bu beytinde mir’ât ile âyîne, nazîr ile de şebîh kelimeleri aynı manada kullanılan farklı kelimelerdir. Böylece şair bir beyite iki kez sinonim yerleştirmeyi başararak şiir yazmadaki ustalığını ortaya koymuştur.

Klasik şiirimiz dışında halk şiirinde de benzer örnekler mevcuttur. Ayrıca ediplerimizden nesir sahasında da bu sanatlı ifadeleri edebî hazinemize kazandıranlar olmuştur. Ali Nihad Tarlan’ın “Başsız, Ezelî ve bî-bidayet kelimeleri ilk harfin; boş, tehî, hâlî, delik kelimeleri ortadaki harfin, ebedî, bî-had sonsuz, bîpâyân kelimeleri nihayetteki harfin düşmesine delâlet eder.” cümlesi en güzel örneklerdendir. Bir cümlede üç yerde sinonimler bir araya getirilmiştir. Ahmet Turan Alkan’ın “Televizyonun adını vermiyorum ama stüdyodaki hazirunun, çok değil bir kuşak önce çimmek fiilini gülünç bulmayan insanların sulbünden gelmiş olduklarına kalıbımı basabilirim. Olabilir, babaları, dedeleri çimiyordu; bugün onlar aynı fiili yıkanmak, banyo yapmak veya duş almak gibi tabirlerle karşılamasını öğrenmiş bir kuşağa mensuplar.” cümlesinde de aynı manaya gelen dört farklı fiil ustalıkla yazılmıştır.

Şairlik ve nâşîlik, kelimeleri ve cümleleri sanatla bir araya getirme işidir. Kelimeler yeri gelince ebemkuşağı gibi renkten renge girerler, böyle usta ediplerin divitinde. Bir heykeltıraş gibi şairler ve nasirler de lisan tabiatında bulunan ham taşlar mesabesinde olan kelimeleri aldıktan sonra onlara bir şekil ve cisim giydirirler. Muhtelif maddelerden değişik ürünler çıkarmak ortaya bir farklılık koymamak anlamına gelir. Ustalığın en ileri noktası aynı malzemeden farklı ürün çıkarabilmektir.