Bir köprü düşünün ki o bulunduğu şehrin bir parçası değil de sanki şehir onun etrafında örgülenmiş olsun. Öyle bir köprü ki üzerine yazılan bir roman, yazarına Nobel Edebiyat Ödülü kazandırsın. Uzatmadan söyleyelim. Bahsettiğimiz yapı, Drina Köprüsü adıyla nam salmış olan Sokollu Mehmed Paşa Köprüsü’dür.
Günümüzde Bosna’da, Sırbistan sınırı yakınında bulunan Vişegrad şehrindeki bu köprü, neden bu kadar ünlenmiştir? Köprüye dünya çapında nam kazandıran İvo Andriç’in 1961 yılında yazdığı ve kendisine Nobel Edebiyat Ödülü kazandıran ‘Drina Köprüsü’ romanıdır. Bu romanın ilk kısmında, yediden yetmişe hem Müslümanlar hem de Ortodokslar arasında türeyen, şehirdeki köprüyle ilgili efsaneler anlatılır. Romanda köprünün merkezî noktasındaki “Kapiya”da oturup muhabbet etmenin anlatıldığı kısmı buraya almadan edemedim.
“..(Kıştan) başka mevsimlerde Kapiya, büyük küçük herkes için Allah’ın bir nimetidir. İsteyen, günün ve gecenin her saatinde ister bir iş üzerinde konuşmak, ister ahbaplarla yârenlik etmek için olsun, Kapiya’ya gidip oturabilir. Yeşil ve coşkun ırmağın üstünde, on beş metre kadar yükselen bu taştan sofa, sanki havada yürüyor gibidir. Üç yanı koyu yeşil tepelerle çevrilmiş, başının üstünde, yıldızlı ya da bulutlu bir gök kubbesi, önünde ardı mor dağlarla kaplı küçük bir anfiteatr gibi uzanmış bir ufuk… Sevincini, üzüntüsünü ya da boş vaktini böyle bir yerde geçirmek… Acaba dünyada kaç zengine ya da vezire nasip olmuştur? Şüphesiz az, pek az kişiye… Oysa yüzyıllardan beri, bizimkilerden nice nice kişiler gelip bu sofaya oturmuş, güneşin doğmasını, akşam ezanını, ya da başı üstündeki gök kubbenin belirsiz bir biçimde değişmesini beklemiştir.”
Birinci ve İkinci Dünya Savaşı sırasında kent neredeyse tamamen yıkılmış, çoğu bina Drina Köprüsü de dâhil olmak üzere ağır hasar görmüştür. Köprü, 1949-1960 yılları arasında köklü bir restorasyondan geçirilmiş ve savaşlar sırasında yıkılan kısımları, Yugoslavya hükümeti tarafından yaptırılmıştır. Bosna Savaşı sırasında herhangi bir saldırıya maruz kalmamıştır. Ancak 2003 yılında köprüdeki trafiğin giderek artmasından dolayı motorlu araç geçişi yasaklanmıştır. Bu döneme kadar maruz kaldığı yoğun yüklenme sonucunda köprüde önemli hasarlar meydana gelmiştir. Ayrıca 1966 yılında köprünün mansap bölgesinde, 1989 yılında ise menba kısmında yapılan iki hidroelektrik santral, köprünün temellerinde ciddi hasarlar meydana gelmesine ve üzerinde bulunduğu akarsuyun taban rejiminin değişmesine sebep olmuştur. Bu sıkıntıları aşmak ve köprünün rampasını yeniden inşa etmek amacı ile 1992’de başlayan çalışmaları savaş sekteye uğratmıştır. 2010-2019 yılları arasında TİKA tarafından tamiratı yapılmış ve bu esnada UNESCO temsilcileri de çok yardımcı olmuştur. UNESCO tarafından 2007’de Dünya Kültür Mirası listesine de alınmıştır. Dünya Kültür Mirası içinde yer alan 6 köprüden biri olan Drina Köprüsü, 11 kemerli ve toplam uzunluğu 179 metredir.
Babası vefat eden Sokollu Mehmed Paşa, annesi ve abisiyle yaşayan bir çocuktur. Annesi çocuklarının okumalarını istemektedir. Büyük oğlunu bir kilise mektebine gönderir. Küçük oğlunun da devlet adamı olmasını arzu eder. Bunun için yeniçeri olarak devlete kaydetmek ister. Yeniçeriler bilindiği gibi Hristiyan çocuklarından seçilmektedir. Herhangi bir özür ve sakatlığının olmaması, çok zeki olmaları, ailenin tek çocuğu olmamaları gibi belli kriterleri vardır. Sokollu’nun annesi, Hristiyan köylerinde çocuklara imtihan yapan yeniçeri ağası turnacıbaşıyı beş yıl bekler. Oğlu artık 11-12 yaşlarındadır. Genelde çocuklar 7-8 yaşında alınmaktadır. Turnacıbaşı, bu çocuğu başta imtihana almak istemez. Çok ısrardan sonra diğer çocuklarla beraber imtihana girmesine izin verir. Seçilecek çocuklar, bir sofraya otururlar. Ellerine kollarından uzun birer çömçe verilir ve önlerine birer kâse çorba konur. Çorbayı dökmeden içenlerin, İstanbul’da Enderun Mektebinde okuma hakkı kazanacağı söylenir. Sokollu bu durumu görünce yanındakine şöyle der: “Sen bana çömçenle içir, ben de sana içireyim”. Böylece çorba dökülmeden içilmiş olur. Bu zekayı gören turnacıbaşı, yaşına başına bakmadan hemen Sokollu Mehmed Paşa’yı İstanbul’a götürür.
Yeniçeriler küçük yaşlarda Müslüman ailelerin yanına verilir ve orada Osmanlı örf âdetinin yanında Osmanlıca, Arapça ve Farsçayı iyi derecede öğrenirlerdi. Büluğ çağına erdiklerinde acemi oğlan mekteplerine alınırlar ve askerî talimden geçirilirlerdi. Sonrasında daha da kabiliyetli olanlar Enderun Mektebi’ne alınırdı. Burada da kabiliyetlerine göre şair, sanatkâr veya devlet adamı olurlardı. İşte Sokollu, üç padişah zamanında aralıksız sadrazamlık yapmış çok büyük bir dehadır.
Köprüye gelecek olursak, Sokollu’nun Müslüman olduğunu duyan köylüler annesine; “Bir papazın kardeşi nasıl Müslüman olur, sen nasıl bir Hristiyansın?” diye ileri geri konuşmaya başlarlar. Kendisi oğluna bir mektup gönderir ve “Köydeki insanlara benim iyi bir Hristiyan olduğumu ikna etmem lazım, bana bir kilise yap.” der. Sokollu kilise yaptırırsa kendisinin gizli bir Hristiyan olduğunu düşünen fitneciler çıkar, diye önce çekinir ama yaptırmadığı takdirde annesi “Sütümü helal etmem.” demiştir. Bu durumu Mimar Sinan’a danışır. Mimar Sinan da “Orada bir köprü ihtiyacımız var, görkemli köprünün hemen dibine küçük bir kilise yaparsınız, hiç kimse de bu muhteşem eserin yanındaki küçük kiliseye laf etmez. Anneniz de “Neden ırmağın karşı yakasına yaptırdın?” diye sorarsa rahat rahat ibadethanene gidebilesin, diye senin ayağının altına köprü de yaptırdım dersin.” diye cevap verir. Böylece köprünün inşaatı Mimar Sinan eliyle başlar. Köprünün bitiminden iki yıl sonra ise Sokollu Mehmed Paşa, Topkapı Sarayı’nda hançerlenerek şehit edilir. Sokollu’nun şehit edildiği tarih, Osmanlının da yükselişinin bittiği tarih kabul edilir.
Vişegrad’da köprü en güzel Drina Nehri üzerinde tekneyle gezilerek görülür. Tekneyle gezinti sırasında Vişegrad üzerine yazılmış en güzel sevdalinkalardan biri olan ve Safet Isoviç’in yorumuyla U lijepom starom gradu Višegradu (Kadim kent güzel Vişegrad’da) dinlenir.
U lijepom starom gradu Višegradu
gdje duboka Drina vjekovima teče,
ostade mi samo tužna uspomena,
ašikovah s dragom skoro svako veče.
A i jutros slušam, pjevaju slavuji,
na Bikavcu brdu grada Višegrada.
“Ustaj, curo mala, ružo procvjetala,
već je zora rana Drinu obasjala!
Evo sam ti doš’o, sjedim na Bikavcu,
slušam, Drina huči, novi dan se sprema.
Sve je kao nekad, pjevaju slavuji,
samo tebe, draga, na Bikavcu nema.
Višegrade, grade, gdje je moja draga,
k’o da sa mnom nikad sretna nije bila?
Gledao sam Drinu dok me je ljubila
zar je naše noći već zaboravila?”
Kadim şehir güzel Vişegrad’da
Asırlardır Drina’nın aktığı yerde
Tek kaldı geriye hazin bir hatıra
Beraberdim sevgilimle hem her gece
Ve bu sabah dinliyorum, bülbüller şakıyor,
Vişegrad kasabasının Bikavac tepesinde.
“Kalk körpe kız, goncalar açıyor,
şafak çoktan parladı Drina’nın üzerinde!
İşte geldim sana, Bikavac’ta,
Dinliyorum, Drina kükrüyor, yeni bir günün sabahında.
Her şey eskisi gibi, bülbüller şarkı söylüyor,
sadece sen canım, Bikavac’ta değilsin.
Vişegrad, canım, sevdiğim nerede,
sanki hiç mesut olmamış gibi benle?
Severken o beni bakardım Drina’ya
gecelerimizi çoktan unutmuş mu?”
Kaynaklar
Ayverdi, E. H. (1981). Avrupa’da Osmanlı Mîmârî Eserleri, Yugoslavya III, (A. Yüksel, G. Ertürk, İ. Numan ile) Istanbul.