Değerli Okurlarımız,

Helezon’un 34. sayısına hoş geldiniz! Biz, her sayıda olduğu gibi bu ay da farklı perspektifleri bir araya getirerek zengin bir içerikle karşınızda olmanın heyecanını yaşıyoruz. Bu ay sizleri, hem düşündürecek hem de duygusal derinliklere doğru yolculuklar yaptıracak eserlerle buluşturuyoruz. Amacımız, siz değerli okurlarımıza edebiyat, kültür ve sanat dolu bir okuma deneyimi yaşatmak. Eğer siz de yaz mevsiminin bu sıcak haftalarında serinletici bir edebiyat rüzgârına kapılmaya hazırsanız yeni sayımızın eserlerini takdim edebiliriz. 

İlk olarak, şiirin büyülü dünyasında, ilham perisinin, şairin ruhundaki derin yankılarını keşfe çıktığımız bir deneme çalışmamız var. “Şiirin İlham Perisi” başlıklı bu yazımızda, şiir ve ilham arasındaki mistik bağın, sizlere edebî bir serüvenin kapılarını aralayacağını umuyoruz. Ayrıca Eflatun’dan Victor Hugo’ya, Ahmet Hamdi Tanpınar’dan Abdurrahim Karakoç’a kadar bazı ünlü şairlerin kalemlerine, ilham perisinin nasıl dokunduğunu ve bir dizenin nasıl bir sanat eserine dönüştüğünü bulabilirsiniz bu denememizde. Kim bilir, bu satırlar arasında gezinirken belki de dizelerin imgeli dünyasına dalıp kendi ilham perinizle buluşabilirsiniz.   

Aida Egemberdiyeva’nın, “Ağustos Şiirleri” eseri, bir yandan onun ilhama ne denli açık bir kalem olduğunu gözler önüne sererken, diğer yandan deneme yazımıza güzel bir örnek oluşturuyor. Okurlarını, Baltık Denizi’nin kıyılarında dolaştıran Kırgız şair, şiirinde doğayla iç içe geçmiş derin bir hasreti ve huzuru işlerken, kelimelerin birer inci tanesi gibi dizildiği her dizesinde âdeta masalımsı bir dünyanın pencerelerini aralıyor. Bu etkileyici şiir, İbrahim Türkhan’ın başarılı çevirisiyle apayrı bir güzelliğe bürünüp değer kazanmış.  

Ağustos sayımızda, her ikisi de kendine özgü güzelliğiyle öne çıkan iki hikâye ile karşınızdayız. Bunlardan ilki, bir kadının yabancılaştığı yaşamında kendini keşfetme sürecini yansıtan çarpıcı bir öykü. Belki de sizin, bizim öykümüz. Safiye Yılmaz’ın kaleminden, “Öyküdeki Yabancı” başlığı altında ustalıkla işlenmiş satırlarda hayat bulan her kadının öyküsü. Anlamsız ilişkiler içinde, “Nasıl oldu da girdim ben bu hikâyenin içine?” diye sorgulayan bir ruhun öznesi, kalemin kontrolünde sıkışıp kalan bir karakter. Tıpkı şu cümlelerde geçtiği gibi: “Kim karar verdi? Ben mi? Sil şu saçma cümleyi! Soluğum kesilene kadar koşmak istiyorum ben, ait hissettiğim hikâyeyi bulana kadar koşmak.”

Durdu Ozan’ın, “Çiçek Olsun Ömrünüz!” başlıklı nilüfer fotoğrafıyla onun sempatik öyküsü var sırada. Sanatçı, Çin’den İspanya’ya uzanan gezilerinde, dil bilmeden kaybolmanın ve sonunda yolu bulmanın tarifsiz sevincini paylaşıyor satırlarında. Özellikle Sevilla, Granada ve Kurtuba’nın tarihî dokusunda kaybolmanın, bir turistin en büyük keşfi olduğunun altını çiziyor. Kurtuba’daki Alcazar Sarayı’nda çektiği muhteşem nilüfer fotoğrafı da Durdu Hanım’ın bu keşiflerinden biri olmalı. 

Doğan Yücel’in, Tuzla’dan Saraybosna’ya dönüş yolculuğunda ziyaret ettiği “Kız Mağarası”, 400 yıllık bir efsaneye ve Paleolitik Çağ’dan kalma duvar çizimlerine ev sahipliği yapıyor. Cesaret, trajedi ve şifa hikâyeleriyle dolu bu mağarada, hiç kurumayan su kaynakları ve büyüleyici buzdan sütunlar bulunuyor. Yazarın, 165 basamağı tırmanarak ulaştığı, yarasalarla dolu bir dünyanın kapılarının aralandığı, tarih ve tabiatın efsunkâr buluşma noktası olan bu gizem dolu mağaranın anlatıldığı gezi yazısı, okuyan herkesi içine çekecek doğallıkta ve şahane üslupta. 

Şimdi sırada okurunun ruh dünyasını içtenlikle saracağını ve gönüllere dokunacağını düşündüğümüz “Çağla” isimli harika bir şiir var. Tahsîn-i Kelâm imzalı ve 

“Ayaklarına kara sular inmiş

Üst üste kapaklanan

Yorgun umut dalgalarına

Şevk biriktiriyorum içimin sahillerinde…”

mısralarıyla başlayan şiir, yorgun umutların sahillerinde biriken şevki, her gözyaşının ardına saklanan fırlama gülüşleri ve asi saflığın hikâyesini derin imgeler eşliğinde nazmediyor.

Biyografi köşemizde, Hızır İlyasoğlu’nun kalemiyle Çağdaş Alman edebiyatının dev ismi Hermann Karl Hesse’yi tanıtıyoruz. “Alman Edebiyatında Yeni Romantizmin En Büyük Temsilcisi: Hermann Hesse” başlıklı yazıda Hesse’nin yaşamı, “Nasıl yaşanırsa öyle ölünür.” sözünün vücut bulmuş hâli gibi. Hayatının her anında derin bir arayış ve öğrenme çabası içinde olan yazar, “Hayatımda böylesine güzel bir şeyle karşılaşmadım.” diyerek Hölderlin’in şiirleriyle başladığı edebiyat yolculuğunu büyük başarılarla taçlandırmış. Hesse’nin ifadesiyle onun ruh dünyasına bir kapı aralayalım isterseniz: “İçimdeki romantizm eğilimi uçup gitti. Lulu artık gökyüzünde parıldayan bir yıldız sadece.” 

“Veryansın Uğultusu”, Emily Yaramis’in hassas kaleminden süzülen ve ruhun derinliklerinde yankılanan duyguları ustalıkla betimleyen bir şiir. Şair, zaman ile mekân kavramları arasında savrulan yalnızlık duygusunu ve iç çatışmalarını sevda bahçelerinde hüzünle yoğuruyor. Geçmişin ağırlığının ve geleceğin belirsizliğinin adım adım keşfedildiği bu şiir, okuyucuyu sessizlik içinde yankılanan fısıltılarla, ilahi bir yardım arayışını yansıtan aydınlanma yollarında dolaştırıyor.  

Adem Yağmur’un “Nesne” adlı trajik hikâyesi ise bir adanın denizle buluştuğu sahilde, müebbet cezası almış bir mahkûmun iç dünyasını resmediyor. Bu hikâyenin satır aralarında belki de derin düşüncelere dalacak ve insana dair sorgulamaların içinde bulacaksınız kendinizi. Modern dünyanın kuralları, kaçınılmaz olarak içine düşürülmesi muhtemel yabancılaşma ve esaret temaları etrafında şekillenen öykü, sahilin dalgaları kadar özgür ama bir o kadar da tutsak bir ruhun hikâyesi.  

Arka kapak görselinde, Gülçin Özmaden’in, “Gelincik” çiçeğinin üç farklı hâlini resmettiği zarif bir ebru çalışması yer alıyor. Mermer desenli zemin üzerindeki kırmızı gelinciklerden soldaki çiçek, sarı detaylarla zenginleştirilmiş ve tam açmış bir gelinciği temsil ederken, sağdaki çiçek henüz açmakta olan bir gelinciği gösteriyor. En altta ise tomurcuk hâlindeki gelincik, çiçeğin yaşam döngüsünü gözler önüne seriyor. Bu da tabiatın daima yenilenen güzelliklerini ve ebru sanatının, bu güzellikleri nasıl estetik bir şekilde yakalayabildiğini sergiliyor.

Son olarak biz de dergimizin oluşumunda emeği geçen tüm sanatçı, yazar, şairlerimize; yayın kurulumuza ve görsel tasarım ile sosyal medya ekibimize en içten teşekkürlerimizi sunarız. Helezon’u dostlarınızla paylaşarak bu edebiyat yolculuğumuza katkıda bulunmanız bizleri mutlu edecektir. Bir sonraki sayıda buluşmak ümidiyle. İyi okumalar.

Sağlıcakla kalın!