Değerli Okurlarımız,
Yazın sıcak ve coşku dolu günlerini yavaş yavaş geride bırakıp tabiatın sonbahar renklerine bürünmeye başladığı eylülü karşıladığımız günlerdeyiz. Helezon dergisi olarak, eylülün getirdiği bu melankolik ruhu, edebiyatın ve sanatın zarif dokunuşlarıyla bu sayımızda işlemeye çalıştık. Bunu ilk olarak dergimizin görsel tasarımında, daha sonra da şiirlerin mısralarına düşen bir güz yaprağında ve düzyazıların satırlarına karışan hüzünlü içeriklerde görebilirsiniz. Biz, bu kısa girişten sonra beğeneceğinizi düşündüğümüz birbirinden kıymetli eserleri size takdim etmek için hazırız. Eğer siz de hazırsanız Helezon’un 35. sayısında edebiyatın, kültürün ve sanatın derinliklerine doğru yol alabiliriz.
Ayın ilk eseri, bizi büyülü bir dünyanın kapılarını aralamaya davet eden güzel bir kitap tanıtımı. Safiye Yılmaz’ın yayına hazırladığı yazı, Arlin Çiçekçi’nin “Servi Nine ve Üç Güzeller” romanı hakkında. Roman, okurlarını, derin kurgusu ve masalsı diliyle âdeta bir efsane denizine daldıracak nitelikte. Duygu Asena Roman Ödülü’nü kazanmış olan kitap, başkarakteri Servi Nine’nin etkileyici anlatımıyla, kadına şiddetin tarihsel izlerini sürerken aynı zamanda aşkı, doğayı ve toplumsal meseleleri ustalıkla işlemeyi başarıyor. Arlin Çiçekçi’nin romanı kadar Safiye Hanım’ın bu ödüllü kitabı tanıttığı yazısı da oldukça içten ve etkili.
Bazı anların ve özellikle de gece yarılarının ketum ama bir o kadar nazlı misafiri olan özlemle bağınız ne ölçüde bilemeyiz. Sibel Güzel’in, yüreğinin derinliklerinden süzülüp mısralara dönüşen “Özleme Dair” şiirini okuduktan sonra özleme bir başka açıdan bakabilir hatta insana musallat oluşunu yakından hissedebilirsiniz. Olur ki bu güzel şiir, kaleminize ilham verir ve siz de özlemlerinizi mutena mısra ya da satırlara taşıyabilirsiniz.
“Her şey insan için” derler ya hani. Özlem, sevgi, mutluluk, keder… Edebiyat dünyasında ve tarihin hemen hemen her döneminde kendini hissettiren adalet de bu duygulardan biri olsa gerek. Robin Hood’dan Köroğlu’na, halkın vicdanında adaletin simgesi hâline gelen kahramanlar olduğu gibi Alcatraz ve Goli Otok vs. hapishane adaları, insanlık tarihinin bu minvaldeki senaryolarına ev sahipliği yapmış. Doğan Yücel, “Goli Otok ve Sinop” başlıklı yazısında, sinema ile edebiyatın kesiştiği noktada ve iki zindan şiirinin dizelerinde adaletin izini sürmüş.
Bu manidar kültür ve sanat yazısından sonra geçmişe özlem dolu bir rüyanın iç içe geçen anılarıyla örülmüş bir hikâye var sırada. Zeliha Türk’ün kaleme aldığı “Annemi Gördüm” başlıklı hikâye, rüya ve gerçeklik arasında gidip gelen dokunaklı bir anlatıma sahip. Bu anlatımda, bir yandan çocukluk masumiyetine, diğer yandan annelik sorumluluğuna dair sahneler resmediliyor. Bir solukta okuyacağınız öyküde, anıların ve kokuların güçlü etkisi altında kalacağınızdan kuşkunuz olmasın.
Yazın, yerini güz mevsimine bırakmaya hazırlandığı şu günlerde eflatun gölgeli kaldırımlarda yürümeyi sever misiniz? Eflatun renginin sizde neler çağrıştırdığını merak etmekle birlikte, sıradaki eserimizin “Hatmi Çiçekleri”ne yazdığımız şiirin olduğunu belirtmek isteriz. Sonbaharın sarımtırak ayazında, şehrin masalı andıran atmosferinde ve gün batımının büyülü sokaklarında, meltemlerin okşadığı nazenin duygularla kaleme aldığımız şiirimizin dizelerinde, bir yandan kendinizi dingin bir iklimde bulabilir diğer yandan da size özel duygusal peteğinizi örebilirsiniz.
Helezon’un yeni sayısı, Semih Yılmaz’ın, “Dijital Hasretler” başlıklı başarılı denemesiyle devam ediyor. Duyarlı ve güçlü bir kalemin, çocukluğunun sokaklarından gençlik hayallerine, sevdiklerinin anılarından unutamadığı mekânlara dijital bir harita üzerinde nasıl ulaştığı ve neler hissettiği anlatılıyor yazıda. Belki de -birçoğunuzun deneyimlediği ve benzer duygularla yüzleşmiş olduğu- yazının her paragrafında, geçmişin izlerini sürebilir ve hatıralarınızın sıcaklığını bulabilirsiniz.
Şimdi de isterseniz dijital dünyadan beyaz perdeye bir geçiş yapalım ve “Türk Sinemasını Dünyaya Açan ‘Çirkin Kral’: Yılmaz Güney”i, vefatının 40. yılında Hızır İlyasoğlu’nun kalemiyle analım. Hayatı boyunca zorluklar karşısında asla pes etmeyen Yılmaz Güney, sinema ile edebiyata olan tutkusunu, hayatının her anında direnişin bir parçası olarak kullanan usta bir oyuncu ve senarist. Ayrıca Türk sinemasının uluslararası alanda tanınmasını sağlayan ünlü sanatçıyı, bu anlamlı biyografi yazısının satırlarında daha yakından tanıyabilirsiniz.
Modern dünyanın yapaylığına ve içtenlikten uzaklaşmaya isyanın, sanatın her dalına farklı biçimlerde aksettiğine yer yer şahit oluruz. Tahsîn-i Kelâm’ın, insanı derin bir sorgulamaya davet eden ve yüreğin en mahur köşesinden kopup gelen bir çığlık gibi yankılanan “Tütsü” şiirini de bu açıdan değerlendirmek mümkün. Sevginin kusursuz heykelini arayan ve her sözcüğünde aşkın naifliğini yansıtan bu duygusal şiiri, bir değil birkaç kez okumak isteyebilirsiniz.
Bu güzel şiirden sonra geçmişin kültür ve sanat izlerini günümüze taşıyan bir sanat eseri yani “Kırgız Halkının El Sanatları” var meraklıları için. Kırgız kültürünün binlerce yıllık köklerine dayanan ve bir kültür hazinesi değerinde olan bu harika çalışmayla Helezon okurlarını buluşturan isim ise İbrahim Türkhan. Kırgızların göçebe hayatlarının estetikle buluştuğunu gösteren eser, Issık Göl’ün serinliğinden geleneksel çadıra kadar her detayıyla Kırgızistan’ın ruhunu canlandırıyor.
Böyle değerli bir kültür yolculuğunun ardından güzel bir öykü daha okumaya ne dersiniz? Romantizmin pembe bulutlarından, hayal kırıklıklarıyla kaplı gri gökyüzüne geçişi anlatan “Bari Anahtarı İçeride Unutmasam” öyküsü, Esra Bal’ın dokunaklı kaleminden süzülmüş. Hikâye, bir genç kızın tertemiz umutlarla dolu kalbinin acı gerçeklerle yüzleştiği zaman aralığında, kalbin en hassas noktalarına dokunan bir dil ve üslup sergiliyor. Bu gerçekçi ve çarpıcı anlatım biçimine yansıyan duygular, sizi uzun süre etkisi altında bırakabileceği gibi aynı zamanda yaşanmışlıklarınıza dair yeni bir perspektif kazandırabilir.
Mehmet Akif Su, usta kaleminden süzülen ve okuyucusunu aşkın en derin sularında yüzdüren “Sevda Yolcusu” şiiriyle Helezon dergisinde ilk kez okurlarıyla buluşuyor. Her dörtlüğünde Mecnun’un sadakatine, Ferhat’ın kararlılığına yahut Kerem’in yangınına telmih yapılan şiir, aşkın yüceliğine ve nefretin yıkıcılığına karşı bir direniş keyfiyetine sahip. Aşkla yaşayan bir ruhun hikâyesini mısralarına taşıyan şiir, sessiz bir elin başını okşadığı ana kadar serenat gibi kulaklarda yankılanıyor.
Tabiatın zarafeti, Mustafa Aydemir’in ince dokunuşlarıyla klasik sanatımız ebruda “Kuş” ismiyle aksediyor. Mermerimsi arka planın üzerindeki narin lale, asaleti ve sükûneti anlatıyor. Lalenin mor tonları ruhun mistik yolculuğunu andırırken yeşil yaprakları ise hayatın yenilenen döngüsünü simgeliyor.
Bu kıymetli eserle birlikte biz de dergimizin 35. sayısının takdimini sonlandırmış bulunuyoruz. Her zaman olduğu gibi bu sayımızın da ortaya çıkmasında emek sarf eden bütün sanatçı, yazar ve şairlerimize; yayın kurulu üyelerimize; görsel tasarım ve sosyal medya ekibimize kıymetli emeklerinden dolayı teşekkür ederiz. Siz de Helezon ailesine ister okur ister yazar olarak katılır ve dergimizi edebiyat tutkunu dostlarınızla paylaşırsanız seviniriz. Her geçen gün artan ilginizle birlikte, yeni sayılarda buluşmak dileğiyle. İyi okumalar.
Sağlıcakla kalın!
Sanat insanlığa yollar açar ve o yol sizi hiçbir zaman kötülüğe götürmez. Emeği geçen herkese teşekkürler.
Eylül ayına yakışan bir sayı olmuş. Emeklerinize sağlık.