Kalbime gelen, dilime dökülen ne kadar kelime varsa kucaklayıp geldim. Bunların içinden bir araya gelmiş üç kelime, anlaşılmak için çabalarken sen de bu yazıyı okumak için uygun bir köşeye çekilsen iyi olacak. Yazının sonunda ne demek istediğimi daha iyi anlayacağını düşünüyorum. 

Küskünlük…

Kapanmak… 

Mekân…

Çocukça!

İşimize gelmeyen durumlarda en yakınımız dahi olsa ara ara birbirimizle küsüştüğümüz anlar vardır. Orta parmağımızı, işaret parmağımızın uç kısmının üstüne koyup “Küstüm işte!” demişliğimiz vardır. Küsecek olduğumuz kişiden de parmağımızın kilidini açmasını isteyerek küsme eylemini başlatırız ki ne kadar ciddi olduğumuzu göstermiş olabilelim. Çocukluğundan şimdiki ana kadar bu durumu en az bir kere de olsa yaşamayan yoktur sanırım. İlginç olan ise daha “Küstüm!” sözünün kızgınlığı soğumadan barışıklığımız da vardır. Küsmek, her ne kadar çocukça bir eylem olsa da küs olma hâli her yaşta olabilen bir durumdur. Kırgınlığın eyleme dönüşmüş hâli için gözünün üstünde kaşının olması bahanesi yeter de artar bile. Üstelik küsmek için illaki ikinci bir şahsa da gerek yoktur. O kadar ki bazen de kendimizle kavgaya tutuşup küsüveririz. Şayet bu pencereyi araladıysak ikinci şahıslardan bağımsız olarak soruyorum o zaman: 

Dünümüze, bugünümüze, yarınımıza, gelmiş olanımıza, geçmiş olanımıza ve dahi kendimize küs müyüz?

İlk kelime, kavram izahını alnının akıyla yaptıktan sonra on saniyelik de olsa durdurulmuş zamanı yaşıyor ve tekrar soruyorum:

Sahi küs müyüz? 

Kiminle küsüz? 

Onunla, bununla mı?

Yoksa kendimizle mi? 

Ona buna küs olmak belki de en kolayı. Belki de “Hakkını helal et!” deyip gönlünü alırsın, olur biter. İhtimal. Ya kendimize küsmüşsek… İşte tam da bu pencereden kelimelerim, onlar için anlam bulsun istiyorum. Yarınlar için dünü, bugünü tepe tepe kullanma edasıyla geçmişine ve anına küsenler! Önce bir durun, sonra da bir düşünün! Olmuşuyla, olmamışıyla, dününle ve bugününle barışmak için sana uzattığım zeytin dalını alıp kabul ediyor musun? Haydi! Üç günden fazla küslük olmaz. Her neyin yasını, küskünlüğünü ve kırgınlığını tutuyorsan kırkı, elli ikisi çıkmıştır artık. Yaslarınla vedalaş. Bu hâlinden memnuniyet içinde olanlar! Sizler de toplaşın! Çok iddialı olmasam da tüm bu hâllere çare mahiyetinde bir önerim olacak. Okuduğum kitabın bir bölümünde geçen “kalbine kapanmak” sözünün ilhamına davetlisiniz. Davete icabetle buyurun, birlikte çareleşelim kalbimize kapanarak. Kalbine kapanmanın şekli ise bundan sonraki cümlelere emanet. 

Herkesin bir mekânı olmalı! 

Göklere yakın, insanlara uzak. En yakınından bile kaçarken çok da uzaklaşmadan kendin mesafesinde. İstediğin zaman uğrayabildiğin, çayını kahveni yudumlayıp içinde zamanı durdurabildiğin mütevazı bir minik mekân. Gözlerden ırak, yüksekçe bir yerlerde kurulu küçücük bir mekân. Üç boyutlu zamana hâkim olmak istercesine yükseklerde kurulu. Geçmişe göz atıp, şimdiyi yaşayıp ve geleceğe uzanabilecek bir konumda enfes bir mekân. Hatta adresi sadece sende saklı olan. “Sessizliğe bürünmüş, kutsal ruhlu bu Hiravarî mekâncıklar neden olmalı?” diye soruyorsan eğer; 

Ara ara inzivaya çekilip kalbine kapanmak için olmalı, diyorum. 

Sonra da kasvetli havanı dağıtıp, zihnî kıymıklarını temizleyip, katran karası nefsini ağartarak daha fazla hayıflanacağın günler yaşamamak için olmalı. 

Çölleşen ruhuna vaha aramak için sürekli gittiğin modern zamanın modern mekânları kalıcı çözüm olamayacağı için olmalı. 

Günlerini hızlıca harcarsın da haberin olmaz ya. İşte tam da bu sebeple zamanı durdurup ömrünü uzatmak için olmalı. 

Herkesin bazen hüzünlenmek bazen de sevinçlere gark olmak için küçük dünya tadında bir mana mekânı olması gerektiği için olmalı. 

Kör gözlerine fer, tıkalı kulaklarına ses olabilmesi ve yer yer mühürlenen kalbinin açılabilmesi için olmalı. 

Yasını tuttuğun faniyi öldürdükten sonra gözyaşı vadisi gündelik mekânında azgınlık ve taşkınlıklara “Elveda!” diyebilmek için olmalı. 

Hatıralarına daha berrak bakabilmek için olmalı. 

Kafanda harcadığın zamanı, dünyada harcadığın zamanla eşitleyebilmek için olmalı. 

Kin doldurduğun günlerle helalleşebilmek için olmalı. 

Herkesin diken olmak için yarıştığı devirde Gülvarî tutum sergileyebilmek için olmalı. 

Yolunu aydınlatacak yıldızını bulabilmek için olmalı. 

Tüm yorgunluklarına bir kahve ısmarlamak için olmalı.

Ruhunun haritasını şakaklarındaki kırışıklıklardan önce fark edebilmek için olmalı.

Seni kendinden kurtarmak için olmalı.

Olmalı da olmalı…

Kalbine kapandığın bu mekâncığa, ruhunun anahtarıyla girip çıkmaya devam etmeli.

Kalbine kapanarak tekrar yola koyulabilmen dileğiyle… Biriken insancıl günlerimizin gönlünü almak için çekildiğim mütevazı mekândan selamlar…