Kış, her şeyden evvel ufukta beliren başlangıç öncesindeki bitişin adıdır. Ancak bu son, içinde taptaze yeniliklere gebe olduğu gibi bir sürü güzelliklere de beşiklik eder. İşte bu yüzdendir ki kış mevsimi, edebiyatımızda kendine has taraflarıyla epeyce yer edinmiştir. Ağaçların beyaz gelinlik giymiş gibi karla kaplanmasından sonbaharda ağaçların ceset urbasından sıyrılmış da kemikleri kalmış biri gibi görünmesine, oradan dağa taşa yağan karların pamuğa teşbihine kadar birçok yönüyle mısralarda var olmuş ve olmaktadır. Hatta klasik edebiyatımızda, Şitaiyye diye kışı konu edinen bir türümüz dahi vardır.
Kara Basma İz Olur, Kar Yağar İnce İnce gibi türkülerden tutun da birçok şiire ilham olmuştur kar. Üzerine makaleler yazılacak kadar çoktur kar şiirleri. Bu şiirlerin bir tahlilini de Uygur ve Yücel (2021) yapmışlardır. Onlar, Cumhuriyet dönemindeki 27 önemli şairimizin, başlığında kar geçen 29 şiirini tespit etmişlerdir. Mısralarında kar kelimesinin geçtiği, kim bilir daha ne kadar şiir vardır? Bunlardan biri olan Dıranas’ın “Kar” şiirinin ilk kıtasını buraya almasak olmazdı.
“Kardır yağan üstümüze geceden,
Yağmurlu, karanlık bir düşünceden,
Ormanın uğultusuyla birlikte
Ve dörtnala, dümdüz bir mavilikte
Kar yağıyor üstümüze inceden” (Dıranas, 2016)
Soğukluğu ve kar beyazı renginin aksine bu mevsim, manzum ve mensur edebî eserlerimizde pek çok renkli hayale kapı aralamıştır. Bu imaj dünyası, dilimizde değişik kelimelerle varlığını sürdürmektedir. Sözlükleri taradığımızda kışı ifade ederken onun aylarına, sert soğuklarına ve bu mevsimde sosyal hayatta yaşanan bazı olaylara dair on bir kelime listeleledik.
En başta bu fasıl, Kuzey yarım kürede sonbaharla ilkbahar arasındadır; 21 Aralık’tan 21 Mart’a kadar sürer ve adı eskiden beri kıştır. Tarık Buğra da “Toplayın, verin. Önümüz kış, düşman boyuna ilerliyor, yakında büyük çarpışmalar başlayacak.” derken işte bu yaygın kelimeyi kullanmıştır.
Diğer yandan lisanımızda en fazla bulunan bir diğer sözcüğümüz de şitadır. Karların yavaş yavaş yağması ve etrafın ıssızlaşması görenleri hüzünlendirir. Cenab Şahabeddin’in Elhan-i Şita şiirinin mısralarında olduğu gibi:
“Karlar
Ki semâdan düşer düşer ağlar
Uçtunuz gittiniz siz ey kuşlar
Küçücük, ser-sefîd baykuşlar
Gibi kar
Sizi dallarda, lânelerde arar.
Gittiniz, gittiniz siz ey mürgân,”
Bu manzume, Türk şiirinin şaheserleri arasında sayılır.
Erzurum depremini bizzat yaşayan Muhammed Lutfî’nin mısralarında da şita meşakkatli bir zaman dilimi şekliyle geçer:
“Dışarıya çıkarız şitâ şiddetli
İçeri gireriz evler hiddetli
Eceller gelmiş, vâde müddetli
Sabırlar buyur, Gufrana bağışla bizi.”
Kış mevsiminin geçtiği döneme başka bazı dillerdeki gibi soğuklar dendiği de olur. Soğuklar gelmeden kömürleri almamız lazım, deriz halk arasında.
Soğuk manasına gelen “serd” aynı zamanda kışa da ad olur.
“Germ ü serd-i ışkım çoh çekmişem anun içün
Komışam yolına eşk-i germ ü âh-ı serd-i dil” beytinde Kadı Burhaneddin’in ustalıkla kullandığı gibi.
Bu kelimelerden başka kışın soğuklarının şiddetlendiği dönemlere ayrı isimler de verilmiştir Anadolu’da. Bu noktada zemheri, zemherir, elbin, karakoncola, ve kara kış işte bu şiddetli kış soğuklarının yaşandığı dönemi anlatır.
Kara kış, göz gözü görmeyen fırtınaların, dondurucu ayazların ismidir halk arasında. Kara kış halk arasında öyle yer etmiştir ki
“Çok kara kışlar gördüm
ben yine pes etmedim
Çok ayrılıklar gördüm
ben yine yenilmedim” diye şarkılara bile konu olmuştur.
Kışın en şiddetli dönemine çok eskilerden beri zemherir (zemheri) adı verilir. Kavurucu soğuklar anlamına gelir. Zülfikar Yapar Kaleli’nin ifadesinde geçtiği gibi:
“Kara kışta Zemheri’yi
Aramaya çıktım bugün.
İrdeleme sen geriyi
Harşit boyu aktım bugün.” Karakış ve zemherirden başka elbin Çanakkale civarında, Karakoncola da Rize çevresinde kışın bu şedit geçen zamanını ifadede kullanılır.
“Fasl-ı şita”da meydana gelen kimi hadiseler veya onun ayları da adlarını bu mevsimden alırlar. Maraş’ta erken doğan kuzuya kış kış denirken Amasya ve Muğla’da ocak ayının namı sonkıştır. Diğer taraftan aralık ayı da Muğla’da ilkkıştır.
Gelin kartopları oynayarak baharı beklediğimiz şu günlerde kar şiirlerini bir kez daha okuyalım. Unutmadan lapa lapa yağan karı seyrederken içimizi ısıtan birer fincan tarçınlı sahlep de ne güzel olur.
Kaynakça
Dıranas, A. M. (2016). Şiirler, Everest Yayınları.
Uygur, E. O. Yücel, D. (2021). Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde “Kar”ın Kullanımı Üzerine. Türk Edebiyatları Araştırma Dergisi, 2(1), 11-29. DOI: https://doi.org/10.47580/tead.212
Doğan Hocam çok güzel,қаламыңыз мұқалмасын!