Merhaba, eşi benzeri görülmemiş yemekleriyle dokuz ay boyunca karnında VIP hizmetlerine mazhar olduğum hava yolumun hostesi! On altı yıllık nefes yolculuğumda “Türbülanslar çıkar maazallah!” diyerek, kemerlerimi sıkıca bağlayan galaksiler arası güvenlik perisi. Kendimizi ne zaman uçurumun kıyısında bulsak: “Bi çay demliyim, bak nasıl düzeliyor her şey.” diyen kalıcı Polyanna makyajlı bilge kadın… Hayatımıza olağanüstü biçimde entegre olan ‘kara bulutlar’ı, süpürgeden saçlarıyla üfürüp püfüren ‘Bayan Bravo’!
Taçsız Kadın! Nefes aldırmadım sana de mi? İnan ki dün bu hitabı yazdıktan sonra garip bir hevesle “Sosyal medyada da paylaşayım.” demiştim. Gelen yorumları görmelisin:
“Hayırdır, absürt bir dizi karakterine mi yazdın?”
“Ulan cezaevindeki anneye böyle mektup mu yazılır be?
“Bayan Bravo’nun süpürge saçları inşallah türbülansa takılmamıştır.:)”
Daha neler neler… Sanırım sen böyle uçuk kaçıklıklıklara bayılıyorsun, diye bazen mektuplarda kendimi tutamıyorum. Hatta son aylarda “Biraz daha ballandırayım da dişlerin kamaşsın.” diye her bir mektubum için acayip derecede kelime sermayesi biriktirdim. Sorma yahu, beynimde resmen perakende kelimelerle züccaciye zinciri kurdum. Şimdi içimden bir ses, sen bu satırları okurken önce sağ gözünü kırpacağını, sonra da güzel bir kahkaha patlatacağını söylüyor. Hıh, benim de beklediğim zaten o işte. Sen gül yeter ki varsın benim kafam kelimelerle kaşınsın dursun. Görenler “Bitli kız!” desin. Demir ranzan başka seslerle değil; sadece kahkahalarınla sarsılsın yeter!
Canım annem! Hani isterim aslında, ben de şöyle edebî, yürek hoplatan, daha ilk harflerinde ağlatan şeyler yazabilmeyi. Ama huyum kurusun işte, çocukluğumda sol yanımın kırıklarına ciddi ciddi japon yapıştırıcı sürmeye yeltendiğim gibi, şimdi de harflerimin acıdan kıvranan çizgilerine oynak parçalar ekleyesim geliyor. Artık hangi taçsız Youtuber’a çektiysem?
Gerçi sen biliyorsun da… Kalemim kekeleyerekten şunu itiraf edecek: Bu mektup sana üç aydır yazılmayı bekliyordu. Of, yani üç aydır gardiyanların mektup dağıtımı günlerinde seni değişen bir sürü duygu hâllerine soktum. Öncesi derin adrenalin, muhtemelen sonrası da derin bir sessizlik oldu. Yazamadım annem be, olmuyor bazen. Ne bileyim işte? Kardeşimin ödevleri, evin temizliği, yemeği, ha bir de derslerim. “Iyyy!” Bu son tırnaklı iğretiyi müsadenle tırnaklayıp, ısırıp, kırpıp, sobaya atasım geliyor. Hiç sorma güzeller güzeli! Ne yazık ki babam geçen ay evin duvarına takdir belgesi asamadı. “Teşekkür” de yok. Ben ne halt etmişimdir sence? Babamın haberi yok ama seninle paylaşayım en iyisi: Hemen aklımın duvarına ‘Teessüf belgesi’ çaktım. 1, 2, 3 notlarının el birliğiyle halay çektiği karnemi de yanı başına astım. O günden sonra artık ara sıra çay demleyip duvarımı seyrediyorum. Düşünüyorum, hem de çok. Kendimi fırlatıp attım. “İş bu belgeyi almaya hak kazanan….” kızın annesini de düşünüyor. Kendi kendime diyorum, “Şimdi kesin yine fantastik maceralar üretiyordur.” diye. Çılgın annem benim, koğuştaki çocuklar için Hacivat ve Karagöz parodisi yaptın demek ha? Nerden mi biliyorum, kuşlar söyledi. Bir de 23 Nisan’da palyaço kostümü hazırlayıp giymişsin ya, pes artık anne. Duyunca şoklar geçirdim. Senin yüzünden yan koğuşlardaki çocuklu kadınlar cezaevi yönetimine dilekçe yazıyorlarmış. Hepsi de senin koğuşuna geçmek istiyormuş. Ah valla, Youtuber kanı değil mi, her gittiğin yerde ‘abone’ topluyorsun kendine. Dur, ben de sana burdan “Like!” atayım şimdi.
Dünya güzeli annem… Sana anlatacağım o kadar çok şey var ki. Hani lapa lapa kar yağınca çok sevinir ya çocuklar… Bizim eve de inan ki lapa lapa pilavın lapası yağıyor. Yemek yerken babamla Enes’i izliyorum da dişleri yakında taştan azıcık yumuşak olan kuru fasulyeler yüzünden kırılacak diye ödüm kopuyor. Babam yine de “Ellerine sağlık kızım! Aynı annen gibi yapmışsın.” diyor. Canım babam bu sözü moral için söylüyor, ben ironi olarak algılıyorum. Enes ise babamın laflarını gerçek sanıp kafasını kaşıyor. Bana çaktırmamaya çalışıyor ama ben anlıyorum: Kaş göz işaretleriyle babama “Nasıl yani?” diye soruyor. Yüzüm kızarıyor, bozarıyor, elimin yağları yüzümden akıyor. Valla anne hiç sorma; canıma tak etti artık. Geçen gece kara kalemi aldım elime. Yemeklerin pişirme aşamalarını maddeleyip tek tek çizdim. Sonra da onları mutfak dolaplarına bir güzel yapıştırdım. Şu an bendeki kafayı bir bilsen aklın durur. Gün boyu tereyağ, su, kısık ateşin matematiksel kombinasyonlarıyla meşgulüm. Öğrenmek zorundayım şu yemek işini, yoksa evdeki şu iki erkeğin kuruyup gitmesine az kaldı. Bir görsen, ikisinin de pantolonları kemer tutmaz oldu. Sen bu satırda kesin şimdi kaşlarını çatmışsındır. Bilmez miyim ‘beceriksiz evlat’ gerçeğini kolay kolay konduramazsın kendine. Eminim ki kahkahanı yarıda kesip “Sılacığım hiç de bile. Daha dur yahu! Göreceksin bak, sen ileride dünya mutfaklarının aranan şeflerinden olacaksın.” diyorsundur. Ah senin şu çakralarından topladığın teselli ışınların yok mu? Çiçeğe fotosentez, güvercinlere yem, memura maaş neyse bana da senin bu ışınların yetip de artıyor canım annem… Üç yıldan beri o uğursuz M Tipi senin ruhunu tir tir titretiyor ama taviz vermediğin dişi Spiderman’liğinle bir ergenin yularını ta oralardan güzelce kavramayı öyle iyi biliyorsun ki.. Yularımı hiç serbest bırakma olur mu? Ben yollarına bakayım; sen yularımdan tut, hem de sıkıca.
Şu senin bana olan inancın bazen beni öyle çok düşündürüyor ki. Neden mi? Patates kızartırken yüzüme sıçrayan kızgın yağları, her ütü gününde babamın gömleklerinden birinin yandığını duydun ya be annem! Daha ne olsun? Hatta yanık kuzu etlerini yedirdiğimden dolayı Enes’in üç gün hastanede yatmasını da hazmettin. Allah’ım, yarabbim, bu zehirlenme olaylarını hiç düşünmeden ağzımdan kaçırıvermiştim de mi? Aptallığın daniskasıydı. Sende de nasıl bir ruh var be kadın? Zehirlenme demiştim resmen, kalbinde korkunun perdeleri hiç mi aralanmadı? Yoksa kalbinin perdeleri de mi parmak parmak demirleşti? “Korkularımı hapsettim” diyorsun, öyle mi?
Madem öyle ‘Demir Kadın’, lafı başka tarafa çevireyim dur hele. Hani sana demiştim ya, Enes’in veli toplantılarına katıldığım için babam bana uzun zamandır “küçük anne” diye takılıyor. Bu ifade benim hoşuma gidiyordu ama belli ki sana biraz klişe gelmiş. Son mektubunda yazdığın şeylerden belli:
“Omzunda çimento torbası taşısaydın daha hafif kalırdı. Az kaldı kızım yakında inşaat ustası olarak bir yerlere kapak atacaksın.”
Maşallah anne içeri girdiğinden beri espri yeteneğin acayip ‘level’ atlamış. Çiçek sepeti taşımak falan desen azıcık feminen takılırdık da çimento nedir ya?
Can kadın… Televizyonda şu günlerde dönüp duran Anneler Günü’ne özel kampanya reklamlarını izlerken inşaallah için balon gibi şişmiyordur. Çok üzgünüm, bu yıl da eline geçecek olan sadece kuru kuru bir mektup. Halbuki canım sana saksıda bir orkide vermeyi öyle isterdi ki. Neyse bu kısımları uzatıp da hem seni hem kendimi hüngür fışır edesim yok. Klişe olacak ama şunu söyleyip bitireyim: “Sağlık olsun be annem!”
Ama var ya sen hele bir tahliye ol, öyle planlarım var ki aklın uçacak. Hatta elin ayağın, saçların da uçacak çünkü seninle Kapadokya’da balon turuna çıkacağız.
“Hoppala! Nerden çıktı Kapadokya? Elimizde sanki para mı var?” diyeceksin şimdi. Merak etme, Allah’tan bir mani olmazsa bu yaz da Neriman yengemin dükkanında çalışacağım. Hatta yengem Enes’in yapacağı ufak tefek işler için de ucundan kıyısından birkaç cukka çıkarabileceğini söyledi. Babamı biliyorsun zaten; artık geceleri de çalışıyor takside. Yani oldu bu iş. Balona bir binelim, yapacağım ilk şey, sana yazmak için aldığım tomar tomar A4’leri uçak yapıp fırlatmak. Göreceksin bak, o uçan boş kâğıtların nasibinde hasret, çaresizliğin biriktirdiği kelime yığınları olmadığı için özgürce Ürgüp semalarını dolaşacaklar. Bir sen fırlatacaksın, bir ben. Kim tutar bizi söylesene?
İşte böyle…Yaşıyorum be annem. Düşe kalka, yılmadan, ağlayıp zırlamadan. Ne de olsa güçlü kadının güçlü kızıyım ben. Youtube’daki ‘Çökertme Pilavı’ videosu üç milyon kez görüntülenen kadının kızıyım… Bu arada anne ne yapsam bilemedim, sana sormam gerekiyor: “Fatma Hanım artık niye yeni paylaşım yapmıyor?” diye soranların sayısı on binleri aştı. Cevap da yazamadım. Yüzüme, gözüme bulaştırırım diye. Enteresan, buna rağmen abonelerinin sayısı her geçen gün artıyor. Güncel rakamı söylemeyeyim, sana sürpriz olsun.
Lezzet ustası! Bu arada vakit epey geç oldu. Bakıyorum, ediyorum da satırların gerisi artık gevezeliğe doğru kayıyor. En iyisi seni ve kendimi daha fazla meşgul etmeyeyim.
‘Mapusun Oskarlık Yıldızı’… Allah’a ve inancına emanet ol olur mu? Anneler Günün kutlu olsun. Seni çok seviyorum…
farklı ve etkili bir anlatım.. tebrikler…
Çok güzel bir yazı.tebrik ederim nice yazılara
İçten, doğal ve sempatik dille yazılmış güzel bir mektup.Tebrikler Tuba hanım.Yeni yazılarınızı okumak dileğiyle.
tuba hanımın içten içe insan tüten yeni mektuplarını da okumak dileğiyle. tebrikler
Yer yer tebessüm ettiren ,yer yer verdiği hüznün ve burukluğun yanı sıra yazarın, dirayetini ve inancını bütün gücüyle her satıra nakşettigği güzel bir mektup.Tebrik ederim.
Çok güzel bir yazı tebrik ediyorum