Neden İstanbul? Neden İstanbul’a yazılır şiirler? Karlarla kaplı Kars’ta âşık olamaz mı insan? Uğruna methiyeler düzülmemiş bir şehir dinlenemez mi gözler kapalıyken?
***
Yine biriyle tanıştım dün. Bugün ölse keyfimi bozmayacak biriyle. Yine nefret ettim tanıştığım gibi birinden. Nefret ettim tipinden, konuşmasından, mutat tanışma sorularından:
“Sana bir soru soracağım, tamamen dürüst ol.” dedi: “Nerelisin?”
Sevmedim soruyu, fazla basit buldum. Aklıma seneler önce okumuş olduğum “Kinyas ve Kayra” romanında, Kinyas’ın yalan söyleyerek istediği kişiye bürünebilmesi geldi. Yazılan onca şiirden, romandan; anlatılan onca hikâyeden olsa gerek “İstanbulluyum” deyiverdim. Elbette o, bilmiyordu ömrühayatımda yalnızca bir kez ve her şeyi değiştirecek uçağın aktarmasını beklerken İstanbul’da yer kapladığımı.
İstanbullu olmak istedim o gün. Memleketimi herkes tanısın; ona sadece ben değil, herkes hasret duysun istedim. Bir kez olsun herkes gibi olmayı, anlaşılmayı istedim.
İstanbul, İstanbul değil benim için, bir sembol; burnumda tüten memleketim ve evlatlarının. İlk sevgilinin, ilk dostun, ilk kez ıslanan gömleğin. Sılası öylesine imkânsız, bir o kadar da yakın olan memleketimin sembolü. Evsizliği damarlarımda hissettiğim şu günlerde, evim diyebileceğim yegâne yerin ve şahısların sembolü.
Ara sokaklarından birinde çektim bu fotoğrafı. Çok uzaklara uçmadan önce.
Beni, ben yaptı o uçak. Ve yalnızca kalem ve kâğıtlarla ağlaştım ondan sonra.
Çekim Bilgileri:
Kamera: Sony A7II
Lens: Sony FE 28-70mm
Diyafram: f/5
Perde Hızı: 1/125sn
ISO: 3200
Odak Uzaklığı: 54mm