Nick + Roger = Sigma Six
Nick + Roger + Richard= T-Set
Sonra ne oluyordu? Usta SYD dahil oluyor ve “Gelin, grubun adını Pink Floyd yapalım.” diyordu ve başlasın Progresif Rock.
Ama bir saniye biri eksik…Karşınızdaaaa… Üstat David! Şimdi başlasın Rhythm and Blues.
Bu beş ismin büyüleyici rock serüvenlerini; ilham veren, hayretler içinde bırakan, orijinal, yer yer kriz çıkaran, yer yer hüzünlendiren, “Yok artık!” dedirten, sorgulayıcı, eleştirel, deneysel ve en önemlisi benzersiz olarak tanımlasam; sanırım kimse “Saçmalama kardeşim, abarttın biraz” diye düşünmez.
Peki, Pink Floyd’u büyüleyici yapan neydi? Nasıl bir süreç onlara unutulmaz albümler yapmalarını sağladı? Sevenleri her albümde neden kendilerini muhteşem bir gezegenin içinde hissediyorlardı ve nasıl oluyordu da yaklaşık 50 yıldır Pink Floyd olarak kalabiliyorlardı? Grup hakkında birçok bilgiyi arama motorlarına devredip içimizi kıpır kıpır edecek küçük ayrıntılardan başlayalım:
2. Dünya Savaşının etkilerini üzerlerinde ömür boyu taşıyacak çocukların arasından 1965 yılında iki mimar sıyrılır. “Söyleyecek bir şeylerimiz var.” diyerek bir daha ellerinden hiç düşürmeyecekleri davul ve gitarlarına sıkıca sarılan, tuğlalara selam çakıp notaların mimarı olmaya karar veren bu isimler Nick ve Waters’tır. Bu iki körpe, bir o kadar da tutkulu dimağa kayıtsız kalamayan ve çok kısa bir süre önce kaybettiği babasının yasını omuzlarında taşıyan Syd “Hey durun! Benim de söyleyeceklerim var.” diyerek o büyülü kelimeleri fısıldar: Piiiink Floyyydd.
Ardından büyülü kelimeler birbiri ardını izler ve efsane albüm The Piper at the Gates of Dawn oluşur. Daha sonra Syd Barrett’ın şarkı yazma yeteneğinin bir göstergesi olarak kabul edilecek olan bu albüm, Amerika listelerinde ışıldamasa da İngiltere’de altı numaraya kadar yükselir.
Çok kısa bir süre sonra Pink Floyd hayranlarının hatırladıkça gözlerini yaşartacak “Hayır, sensiz bir Pink Floyd düşünemeyiz.” dedirtecek, tüm şarkılarda onun ruhunu aratacak, hüzünlü ama ne yazık ki zorunlu veda gerçekleşir.
“Her tarafta kendim için bir yer bakınıp durdum. Ama yok öyle bir yer, yok öyle bir yer.” sözlerini ve tüylerimizi ürperten bakışlarını beynimize çivileyen Syd, büyülü ismi gruba bırakıp omuzlarındaki yasın ağır yükünü alır, adım adım ve yavaş yavaş gözden kaybolur. Bknz. Syd’in vedası…
Peki, bu Vegetable Man’den bize ne kaldı?
Baby Lemonade’nin gitar solosunun davulla birleştiği o nefis tınısı kaldı.
“Bu gece kimse haklı değil.” dediği Lets Split’te hepimize daha aşağıdan, daha dipten, dışardan bakmamızı sağlayacak melodiler fısıldadı.
Jugband Blues ile kendi özgün müziğinin altına ıslak imzasını attı.
Astronomy Domine ile adeta “Denemekten korkmuyorum. Bu, bir gitar ve onu dilediğim gibi çalarım. Bu benim sesim, istediğim gibi söylerim.” diyerek deneysel birçok rock parçasına ilham oldu.
2006 Temmuz’unda aramızdan ayrılan Syd Barrett’i minnetle anarken ne dersiniz, grup üyelerinin onun için yazdığı “Wish You Were Here” ı bir kez daha mırıldanalım mı?
Nasıl isterdim, nasıl isterdim burada olmanı
İki kayıp ruhuz sadece
Akvaryumda yüzen
Yıllardır
Aynı köhne zeminde koşturan
Ne buldun peki?
Benzer eski korkular
Keşke burada olsaydın
How I wish, how I wish you were here.
We’re just two lost souls
swimming in a fish bowl,
year after year,
Running over the same old ground
What have you found?
The same old fears.
Wish you were here
Syd’den Sonra ama Hep Onunla…
Syd Barrett’in ayrılışından kısa bir süre önce grubun gitaristi ve solisti olarak David Gilmour gruba katılır. Yaklaşık on yıl boyunca Nick, Roger, Richard ve David; ABD listelerinde adından hiç söz edilmeyen A Saucerful of Secrets’ten 23 defa platin plak ödülü almış The Wall’a kadar toplam 11 albüme imza atarlar. Bu albümlerin arasında öyle bir tanesi vardır ki istatistiklere göre 45 milyondan fazla satmış ve her an dünyanın herhangi bir yerinde dinlenilmektedir. Evet, yanlış duymadınız. Neredeyse 48. yılını dolduran The Dark Side of the Moon albümü 2021 yılında, bugün, hâlâ dünyanın herhangi bir yerinde HER AN dinlenilmeye devam ediyor.
Bu albümü farklı yapan Blues ve R&B tınılarının beraber kullanılması mıydı? Bütün sözlerin Roger Waters‘a ait olması mıydı? Yoksa her parçanın üzerinde gitardan davula, vokalden besteye, mikslerden efektlere kadar büyük bir hassasiyetle ve uzun süre çalışılması mıydı?
Waters, 1993’te yapılan bir söyleşide “Sanırım albümün çok iyi yapıldığını düşünen insanlar burada önemli bir şey olduğunu da fark ediyorlar. Para sesleri, şarkıcının sesi, gitar solo, tüneldeki ayak sesleri gibi önemli seslerde ayrıntıyı hissediyorlar. Çünkü etraflarında bir boşluğu, rahatlığı görüyorlar. Bunun bir nedeni sakin davullarken bir diğer nedeni de miksleri yapıp öndeki seslerin var olmasını sağlayan Chris Thomas’tır.” der.
Şüphesiz bu albümü de diğer albümler gibi iyi yapan şey; denemekten geri durmayan, risk alan, yenilikçi beyinlerin bir araya gelmiş olmasıdır.
“The Dark Side of the Moon” (Ay’ın Karanlık Yüzü) Albümünden Bize Ne Kaldı?
Bir uçağın yere çakılma sesi ve uçuş anonslarından oluşan enstrümantal On the Run parçası bizlere her defasında “Neler oluyor burada?” dedirtir.
“Kafamın içinde biri var ama o ben değilim.” sözleri ile Brain Damage âdeta beynimizin içindeki kahkahaları dinletir ve bizi deli yanımızla yüzleştirir.
Time şarkısı ki kendileri birçok şarkının içinden kolaylıkla sıyrılıp beynime sızmıştır; umut ve umutsuzluğu aynı melodik ritimle bize sunarken güneşin hepimiz için dolanıp yeniden geri döneceğinden bahseder.
Ve bugün belki de tüm Pink Floyd severlere hâlâ aynı sözleri düşündüren ve sorgulatan bir albümdür. “There is no dark side of the moon, really. Matter of fact it’s all dark.” (Ayın karanlık yüzü yoktur. Aslında her şey karanlık.)
Yaklaşık 56 yıllık bir rock serüvenini yeterince anlatabilmek mümkün olmasa da The Wall albümünden bahsetmeden olmaz. Bu albüm âdeta Roger Waters’ın manifestosudur. Evet, Waters diyorum; çünkü albümün neredeyse tüm şarkılarını kendisi yazmıştır ve grup üyeleri bu albümün başarısından gurur duysalar dahi felsefî yönden albümdeki tüm fikirlere katılmadıklarını belirtirler. Duvar metaforundan yola çıkılarak yapılan albüm, korku temasını taşır ve tüm şarkılar birbiriyle bağlantılıdır.
2017’de AXS TV’de The Wall albümündeki “Korku, duvar ördürür.” vurgusu ile ilgili bir açıklama istendiğinde Waters şöyle cevap verir:
“Korku insanlık tarihi boyunca kullanıldı ve kullanılıyor. Bu insanları motive etmek için değil, kontrol etmek için yapılıyor. Eğer biri güçlü bir pozisyonda ise, kitlesini kontrol etmek ve söz dinletmek istiyorsa, bunu onlara yaptırmanın en etkili yöntemi, duvarın öteki tarafını gösterip; ‘Duvarın öteki tarafındakiler kötü insanlar. Onları uzak tutmalıyız.’ demektir. Böylece onlarla düşmanlığı körükleyerek iyi insan oluyorsun. Çünkü sen duvarın bu tarafındasın. Aslında gerçekte ‘Biz buradayız ve onlar orada.’ diye bir şey yok. Duvarlar yapay şeylerdir. Bunlar iktidardakilere daha fazla güç ve daha fazla para kazandırır.”
Another Brick in the Wall’u dinlediğimizde parçanın sözlerini bilmeden dahi hissettiğimiz şey, işte tam olarak budur. Bas ve davulun ritmi her vuruşta korkulara bariyer ördürecek gücü aktarır. Basit ama kararlı vuruşlar duyarız. Gitarist tellere basarken cesur ve etkileyicidir. Roger Waters ve David Gilmour parçayı seslendirirken kelimelerin notalarla seyirciye aktarılmasına izin verir. Çocukların korosu tüm duvarları yıkar. Bu şarkıda gitar, davul, bas; hatta az da olsa klavye dahi “Sistemin beyinlerinize sanal duvarlar örmesine izin vermeyin!” diye haykırır.
Oldu mu Şimdi David? Yakıştı mı Waters?
Oldu olmadı, yakıştı yakışmadı derken yaklaşık 15 yıllık birliktelikten sonra Richard gruptan ayrılır. Bununla da kalmaz, beş yıl kadar sonra Waters da bir daha geri dönmemek üzere anlaşmalı ayrılık protokolüne imzasını çakar. Derken Richard “Selam, yine ben.” diyerek ön kapıyı aralar. Waters’ın anlaşmalı ayrılığını fesihler, iptaller takip eder. Yok isim senindi, yok benimdi. Yok sen baskı kurup bizi eziyorsun, yok siz çalışmıyorsunuz. Yok öyle, yok böyle, David mı Waters mı derken olan her zamanki gibi arada kalan dinleyicilere olur. Ama elbette Pink Floyd felsefesinden beslenen dinleyiciler “Anneni mi daha çok seviyorsun, babanı mı?” gibi absürt sorulara mahal vermeyip kısa bir sürede krizi atlatırlar ve bu felsefenin grubun ayrılması ile parçalanamayacağını tüm grup üyelerine de kanıtlamış olurlar.
Peki Son Durum Nedir?
Pink Floyd yaklaşık 47 yıl boyunca efsane albümlere (15 albüm), konserlere, filmlere imza attı. Sürrealist albüm kapakları, sahne şovları dahi yıllarca konuşuldu. 50. yıl anısına İngiltere’de Pink Floyd pulları basıldı. Victoria & Albert Müzesi 50 yıllık serüvenini anlatan görsel ve işitsel bir sergi düzenledi. Grup hakkında pek çok kitap yazıldı.
2008 yılında Richard’ı kaybetmenin ardından bir daha albüm yapmayacağını açıklayan grup, hâlâ içimizde bir yerlerde. Bir gün Waters, Gilmour ya da Mason’ın adını bir “DUVAR”da görürseniz bu yaşayan efsaneleri dinlemek için mutlaka bir bilet alın.
“Hey you, don’t tell me there’s no hope at all, Together we stand, divided we fall.”
Not: Grubun kuruluşunda itibaren daimî tek üyesi Nick Mason 6 Haziran 2022’de İstanbul’da…
.
.
.
Kaynaklar
1. https://pinkfloydturk.wordpress.com/
2. https://en.wikipedia.org/wiki/Pink_Floyd
Çok güzel bir yazı olmuş. Bir solukta okudum.. Tekrar açtım ve dinledim efsane şarkıları.. Efsane bir gruba harika bir yazı.. Ellerinize sağlık ????????
sevenlerle buluşmak ne güzel. cok teşekkür ederim
Gerçekten emek verilmiş bir yazı. Adını duyduğum ama ayrıntısını bu kadar olduğunu bilmiyordum. cok etkileyici ve bilgilendirici bir yazı olmuş. Emeğinize ve kaleminize sağlık
bu yazı grubu anlatma adına çok yetersiz ama hislerimi aktarma adına da basamak oldu. çok teşekkürler
Güzel bir yazı açıkçası bu grubu hiç dinlememiştim bende dinlemem gerektiğine dair bir merak duygusu oluştu.
Çok güzel bir yazı teşekkür ederiz..
cok tesekkurler
ne güzel… sondan başa doğru başlamak daha uygun olabilir. syd donemi belki biraz ağır olabilir. piper at the gates of dawn albümü denenebilir.
ne güzel… 🙂 çok teşekkürler
Kaleminiz kuvvetli olsun cok guzel bir yazi olmus elinize saglik????????
çok teşekkürler
Kaleminize,yüreğinize sağlık.. takipteyim yeni yazılarınızı bekliyorum ????
çok teşekkürler
Çok güzel yazı olmuş.Elinize emeğinize sağlık ,çok güzel anlatmışsınız. Başarılarınızın devamını dilerim.
Kaleminize ve emeğinize sağlık. Gerçekten iyi bir araştırma ve sentezleme olmuş. Baya emek verilmiş bir yazı. Tebrik ediyorum.
“Korku insanlık tarihi boyunca kullanıldı ve kullanılıyor. Bu insanları motive etmek için değil, kontrol etmek için yapılıyor…” Son 7 yıldır yasadiklarimizda tam olarak bu değil mi? Kaleminize emeğinize sağlık
çok teşekkürler. hakkında hemen hemen her şey yazılmış bir grup ile ilgili özgün bir şeyler yazmak gerçekten epey güç oldu 🙂
Kaleminize sağlık..
çok teşekkürler
Emeğinize sağlık çok güzel bi yazı olmuş hic müzikle aram yoktu sayenizde hiç bilmediğim grubu şarkıları öğrendim ne güzellermiş
çok teşekkürler. müzik etkili bir iletişim yolu …
Cok guzel bi yazi. Emeginize kaleminize saglik.
cok teşekkür ederim
“Another Brick in the Wall” harika bir şarkı değil mi? Bu yazının hatırlatması ile şu anda Dünya’ nın bir ucunda onların bu şarkısını dinliyorum. Kaleminize sağlık.
Ne güzel… Çok teşekkür ederim.
Dilini anlamasam bile farklı dillerde ve türde müzik dinlemeyi severim.Yazınız merakımı celbetti doğrusu. Teşekkür ederim.
çok sevindim. çok teşekkürler
Tebrikler cok begendim basarilarinizi
devamini diliyorum
çok teşekkürler
Insan, sevdiği ilgi duyduğu birseylerle hemhal olursa ki bu yazınız bana öyle hissettirdi, kalem coşmuş, mürekkep coşmuş, klavyenin tuşları raks etmis…
Seven sevdiğini belli etmiş.
Neyle meşgulseniz biraz o oluveriyorsunuz. Sanatçı bakışı….Birsonraki konu ve yazıyı merakla bekliyorum
çok teşekkürler. Yorumlarınız çok değerli.
Çok güzel bir yazı başarılarınız artarak devam etsin inşaAllah.
çok teşekkürler
Tarzinizin dışında ama hoş bir yazi olmuş.Pink floydu bu yönūyle bilmiyordum açıkcası yeniden keşfetmeme sebep oldunuz.
şu ana kadar bu tarz yazmamıştım ama ama sevdiğim bir grup ile ilgili yazmak gerçekten çok keyifliydi. belki devamı gelebilir 🙂
Teşekkür ederiz güzel insanlar
biz teşekkür ederiz.
tebrikler Yine süper bir yazı Uzun gibi algılansa da kulağımda davul bas gitar sesleri eşliğinde bir solukda okudum Özellikle The Wall albümündeki Korku duvarı ördürür .Waters ın bununla ilgili yaptığı açıklama çok anlamlıydı
Bir müzik grubu bu kadar güzel anlatılabilirdi Kalemimize sağlık
70 lerin Progressive Rock ı komple bir deryadır. Genesis, Yes, Rush, King Crimson, Jethro Tull…. gider de gider.
Yapılmamışı yapma, böylece söze ifadeye de daha bir vuruculuk etkililik katma kaygısı hissediliyor.
Türkiye’de de Barış Manço nun ruhu bunu çok güzel temsil eder…
60-70 ler Blues dan esinlenen Rock a kademeli geçiş yapan çok sayıda efsane grubun yılıdır. şu an elbette böyle bir geçiş mümkün değil ama hala bu işi çok iyi yapanlar var. çok teşekkürler…
o söyleşinin baştan sona dinlenilmesi tavsiye ederim 🙂 çok onemli bir noktaya değindiniz.
Tek kelimeyle bu yazıyı özetlemek gerekirse, “denemeliyim.” İki kelimeyle özetlemek gerekirse gelecekte bir gün; “Keşke drneseydim.” olurdu muhtemelen. Kaleminize de sağlık.
haklısınız denemeketen kesinlikle geri durmamış bir grup ve hepimize de bunu hatırlatıyorlar. çok teşekkürler
yazıyı okuduktan sonra hissedilenler de bu kadar güzel anlatabilirdi. Waters’ın yaşam felsefesini özetler nitelikte bir açıklama o kısım.
Aynı şekilde son cümle de grubun felsefesini özetliyor adeta.
değerli yorumunuz için teşekkürler
İnsanları tanıdığımı zannederdim ama yazını okuyunca bu zannımdan vazgeçtim farklı dünyalara açılan pencereleri olan hatta o dünyalar hakkında uzunca yazılar yazabilecek kadar malûmatı olan bir arkadaşım olduğunu gördüm hayretim tebrik ve takdire dönüştü devamını dilerim
Bu aldığım en ilginç ve derin yorum olabilir sanırım. Herkesin farklı pencereleri vardır elbette. hepsini bilemesek de siz bir acı kahve eşliğinde insanları empati ile dinleyebilen nadir insanlardansınız 🙂
Kalemine sağlık..
Acılar..acıların meyveleri… buluşmalar… ayrılmalar…kısacası hayat
çok güzel özetlemişsiniz… çok teşekkürler
Hiç ilgi alanım olmayan bir konuyu farklı bir bakış açısıyla kaleme almışsınız.
Kaleminize güç kuvvet diliyorum..hemen YouTube dan dinlemey gidiyorum.Belki yeni baslangiclar olur
çok teşekkürler
Çok güzel bir yazı.. Emeğinize sağlık????????
çok teşekkürler
Meraklısı için güzel bir derleme olmuş. Satır aralarında umudu okumak ayrıca takdire şayan.
Emeğinize yüreğinize sağlık
çok teşekkürler, umut her zaman var… 🙂
Makalenizdeki değerlendirmelerinizi ilgi ile okudum istifade ettim. Kaleminize ve aklınıza sağlık. Kaynakça’nın azlığı ve yazının uzunluğu da gözüme ilk çarpanlar.
Kendi yorumlarımdan oluşması sebebi ile kaynakça az. Sanırım uzunluğu da göreceli. okuduğunuz ve değerlendirdiğiniz için teşekkürler
Dolu dizgin kaleminize sağlık olsun Elif hanım..
çok teşekkürler