Şu özlem, takıntılı biri

Onun benden başka yok galiba kimsesi.

Pijamalarıyla gelir her akşam karası,

Çalmaz bile kapımın zilini.

Misafirim ne yemek vakti bilir ne istirahat vakti!

Ben serince sofra bezini

O da serer albümdeki resimleri.

Eli hiç de boş gelmez

Burnuma tutar getirdiği demeti…

Özlem, yükte ağır biri

Her mekân ve boyuta sığmak ancak onun hüneri.

Ah, göz altlarımın oturaklı faili!

Çökertir bastığı her yeri,

Sızlatır dokunduğu gülü dikeni.

Bir o kadar da nazlı niyazlı…

Gecenin bir yarısı,

Elinde hiç sönmeyen o tek mumu,

Kaçırır uykumu.

Etrafımı sararken o çıramsı kokusu

“Rüyanda sıkıldım.” der,

“Gerçeğine gelsem bana çok mu?”

Bağdaş kurar sol yanımdaki kırmızı minderine,

Sırtını da bir yasladı mı burnumun direğine,

Başlar söylemeye…

Çıtır çıtır yandıkça sobamın odunu

Bilmem ki tavanda şekillenen sevdiklerim mi yoksa kor mu?

Horozlar susar, bizimki susmaz…

Minareden okunur, bizimki susmaz…

Yıldızlar söner, bizimki yine susmaz…

Özlem, aynı zamanda ketum biri

Kimselere söylemez bana geldiğini.

Taşı bilmem de

Ben söylersem gözümden durmaz yaş akar.

Yaşımı silmez de

Bala katıp zehri

Her öğün bana aş yapar…

Özlem, her şeye rağmen çok güzel biri

Uzun siyah saçları bitmeyen gecem misali.

Simsiyah gözleri karanlığı deler,

Varı yoğu bahane eder.

Onun nazı hep bana geçer.

Özlenene gitmeye yok niyeti…