Puşkin, Kafkasya’da sürgünde bulunduğu sırada Çar Nikolay’ın emriyle apar topar Moskova’ya getirilir. Zahmetli bir yolculuktan sonra üstü başı çamur içinde İmparator Nikolay’ın huzuruna çıkarılır. Nikolay, kendisine “Günaydın!” dedikten sonra “Döndüğün için memnun musun?” diye sorar. O da “Bilmiyorum.” diye cevap verir. Çar Nikolay, eğip bükmeden kendisine; “14 Aralık günü Petersburg’da olsaydın isyancılara katılır mıydın?” diye sorar. O da “Elbette katılırdım çünkü tüm arkadaşlarım oradaydı.” diye cevap verir. Çar, aldığı bu cevap karşısında deliye döner ve “Artık çocukluğu bırak!” diyerek çıkıştıktan sonra kendisine, “Seninle anlaşmak istiyorum.” der. Bunun üzerine o, “Bu nasıl olacak?” deyince Çar Nikolay, “Yazdığın her şeyi önce bana göndereceksin. Senin sansürcün olacağım.” diye cevap verir (dahifilozof.com, t.y.).
Bu satırlardaki Çar Nikolay’ın muhatabı Rus edebiyatının kurucusu Aleksandr Puşkin’dir. Kendisi edebiyat çevrelerince iyi bilinse de maalesef günümüz nesilleri tarafından yeterince tanınmamaktadır. Hâlbuki o; hayatıyla, eserleriyle, aşka ve isyana davet eden şiirleriyle Rus edebiyatının kurucusu olup Dostoyevski’nin kendisi için “Bizim peygamberimizdir.” (dahifilozof.com, t.y.). dediği bir edebiyat dâhisidir.
Doğumu ve Eğitimi
Tam adı, Aleksandr Sergeyeviç Puşkin olup 6 Haziran 1799 yılında ailenin ilk çocuğu olarak Moskova’da doğmuştur. Babası Sergey Lvoviç, annesi Nadejda Osipovna’dır. Her ikisi de hem eğitimli hem de varlıklı insanlardır. Fransız mürebbiyeler sayesinde henüz sekiz yaşındayken Fransızca ve Rusça öğrenmiştir. 11 yaşına geldiğinde okuduğu Fransızca metinlerdeki özgürlükçü ve alaycı tarza özenip Fransızca metin ve şiirler yazmaya başlamıştır.
Ayrıca dönemin tanınmış şair ve yazarları, Puşkin’in evine gelip gidenler arasında olsa da hiçbiri geleneksel Rus masalları anlatan, Rus türküleri söyleyen dadısı kadar Puşkin’i etkilememiştir. Yaşlı dadısı Arina’nın anlattıklarının, Puşkin’in çocuk ruhunda önemli izler bırakmıştır. İleride Rus halk şiiriyle, masallarla, konuşma dilinin deyimleriyle ve anlatım özellikleriyle tanışıklığını dadısı ve anneannesi Mariya Hannibal’a borçludur (Ersoy, 2010).
On iki yaşına geldiğinde, Rus Çarı I. Aleksandr’ın Tsarskoye Selo’da (Çar’ın yazlık köyü) açtırdığı okula yazılmıştır. Burada altı yıl boyunca, okulun diğer öğrencileri gibi Petersburg’a gitme izni verilmemiş ve dış dünyadan kopuk yaşamıştır. Dolayısıyla bu inziva hayatı onun şairlik yeteneğini iyice geliştirmiş ve ilk şiiri olan Şair Dost’a (1814) Nikolay Karamzin’in Avrupa Habercisi dergisinde yayımlanmıştır (Behramoğlu, 2000). Lisedeki eğitimini 1817’de tamamlayan Puşkin, Petersburg’a gitmiş ve orada Dış işleri Bakanlığında çalışmaya başlamıştır. Bu arada birçoğu yasaklanan özgürlükçü şiirleri ve taşlamaları, halk arasında yayılmaya başlayınca Rus Çarı I. Aleksandr onun etkisini kırmak için Kafkasya’’ya tayin etmiştir. Orada da boş durmayan Puşkin, Kafkas Esiri ve Bahçesaray Selsebili adlı ünlü destanlarını kaleme almıştır.
Sürgün Yılları
Puşkin, artık Kafkasya’dan dönmüştür. Ancak askeri yönetime karşı henüz lise yıllarında yazdığı şiirlerinden dolayı Rus imparatoru Çar 1. Aleksandr’ın korkulu rüyasıdır. Dolayısıyla Puşkin’in de listede olduğu isimler kolluk kuvvetleri tarafından toplanmaya başlamıştır. Tutuklananlar arasındaki arkadaşları ceza olarak Sibirya’ya sürülmüşlerdir. Sıranın kendisine doğru geldiğini fark eden Puşkin, o gece yazdıklarını yakmıştır. Ve nihayet Kont Milaradoviç’in adamları onun da kapısını çalarlar. Kont Milaradoviç, o dönem tüm Rusya’nın genel valisi ve Çar 1. Aleksandr’ın da yardımcılarından biridir. Puşkin, onun huzuruna götürüldüğünde “Boşuna uğraşmayın, bir şey bulamayacaksınız.” der. Buna çok sinirlenen Kont Milaradoviç “Yazdıklarını yaktın mı korkak?” diye bağırır. Bu hakaret ifadesi, Puşkin’i kaplana dönüştürür ve “Kâğıt kalem getirin tüm şiirlerimi huzurunuzda tekrar yazayım.” der. Kendisini suçlayabilecekleri tüm şiirlerini tekrar yazar. Bunun üzerine Güney Rusya’ya sürülür. Dört yıl sürecek bu sürgün günleri kendi ailesinin de köyü olan Mihaylovskoye’de geçer. Onu gözetim altında tutmak görevi de babasına verilir. Yirmi dört yaşındaki Puşkin, bu sürgün döneminde, yedi yıl sonra tamamlayacağı Yevgeni Onegin adlı romanını yazmaya başlamıştır. Çingeneler, Peygamber ve Boris Godunov adlı önemli eserlerini de yine burada yazmıştır. 1824’te biten dört yıllık sürgün döneminden sonra Rus Çarı I. Nikolay tarafından Moskova”ya çağrılmış ve ilk paragrafta verdiğimiz konuşma, işte bu sırada gerçekleşmiştir.
Bu arada Çar Aleksandr 1 Aralık’ta ölmüş ve tahta küçük oğlu Nikolay geçmiştir. Fakat yeni çara bağlılık yemini etmeyi reddeden üç bin subay, 14 Aralık 1824 tarihinde Petersburg’ta Senato Meydanı’nı işgal etmiştir. Ne var ki bu ayaklanma başarısız olmuş ve isyancıların liderleri idam edilmiştir. Ayaklanmaya destek veren Puşkin’in tüm arkadaşları da Sibirya’ya sürülmüştür. Puşkin her ne kadar bu olaylara karışmamış olsa da sorgulananlar, onun şiirlerinden bahsettikleri için o da sakıncalılar arasındadır. Fakat o dönem çarlık idaresiyle arası iyi olan Rus şair Javili Jukovski’ye yazdığı mektupta, “Son olaylara karışmadığıma göre geri dönmem için yardımcı olur musun?” diye sorar. Gelen cevap şöyledir: “Son olaylara karışmadın, doğru. Ama her suçlunun kâğıdında senin dizelerin var.” (dahifilozof.com, t.y.).
Erzurum Yolculuğu
Sakıncalı Puşkin’in peşine ajanlar takılır ve Çar Nikolay’a rapor edilir. O, bu durumdan hoşlanmasa da fazla bir seçeneği yoktur. Bu arada emekli olmuş yüksek rütbeli bir memurun kızıyla bir baloda tanışır ve ona evlenme teklif eder. İsmi Natalya olan bu kız, şairin teklifini cevapsız bırakır. Puşkin, bunu gurur meselesi yapar ve Moskova’dan uzaklaşma düşüncesiyle Kafkas ordusuna katılır. Bu durum hem Puşkin’in hem çarın hem de ordunun işine gelir. Zira Puşkin, özgür bir ortamda daha çok üretebilecektir. Çar açısından ise onu orduda denetlemek daha kolay olacaktır. Ordunun penceresinden bakıldığında ise büyük bir şairi saflarına katarak nice yeni zafer öyküleri yazacaklardır. Ancak ordu lehine tek bir satır yazmaz. Fakat bu orduyla gelmiş olması nedeniyle 1828’de patlak veren Osmanlı-Rus Savaşı’nda bir gözlemci olarak Erzurum’a gelir. Daha önce hiç gelmediği bu toprakları keşfeden Puşkin, Osmanlı ordusunda esir alınan paşalardan biriyle şöyle konuşur: “Bir şairle karşılaşmak hayra alamettir. Şair, dervişin kardeşidir. Onun şu dünyada ne yurdu vardır ne de malı mülkü… Biz fâniler şan şöhret, para pul ve iktidar peşinde koşarken o, yeryüzünün hükümranıyla aynı hizada durur, karşısında herkes saygıyla eğilir.” (erzurumajans.com 2022).
Hayatının Hatası: Evlilik
Kafkasya’dan tekrar Moskova’ya dönen Puşkin, Natalya’ya evlenme teklifini tekrarlar. Uzun uğraşlardan sonra kızın ailesini ikna eder ve sonunda evlenirler. Natalya bu evliliğe karşı isteksizdir ve bu yüzden Puşkin’e karşı kayıtsız kalmakla kalmaz âdeta ona olan ilgisizliğini gösterme adına onu hiç umursamaz. Aklı fikri kendine rahat bir yaşam sunacak bir koca bulmaktır. Natalya’nın bu tutumu sonuna kadar böyle devam eder ve ailesinin de ondan farkı yoktur. Dolayısıyla artık Puşkin’in yaşamını çekilmez hâle getiren bir kayınvalidesi ve kusursuz ama yapay bir çiçek gibi duran bir eşi vardır. Tabii bir de onu peşi sıra takip eden polisler, bitmek bilmeyen soruşturmalar ve yasaklamalar söz konusudur. Bu yüzden büyük yıkıntı yaşayan Puşkin, gene de yazmaktan geri durmamıştır. Don Juan, Veba Sırasında Ziyafet gibi manzum tragedyalarını ve Dubrovski, Maça Kızı gibi önemli eserlerini de bu dönemde yazmıştır. Gogol’la olan arkadaşlığı da bu döneme rastlar ki Gogol’a meşhur Ölü Canlar romanını yazma fikrini de Puşkin vermiştir (biyografi.net t.y.).
Puşkin’in Eserleri
Rusya’nın en büyük şairi ve edebi kişiliği olarak kabul edilen Aleksandr Puşkin, neredeyse bütün hayatı boyunca yazmıştır. Şiir, şiirsel roman, düz yazı ve tarihsel roman gibi pek çok türde eser veren bu ünlü isim, kalemini hiçbir zaman elinden düşürmemiştir. Bu yüzden olsa gerek 38 yıllık ömre, Bahçesaray Selsebili, Çingeneler, Ruslan ve Ludmilla, Dubrovski, Yüzbaşının Kızı, Balıkçı ve Altı Balığın Hikâyesi, Yevgeni Onegin, Küçük Trajediler gibi pek çok eser sığdırmıştır.
Dantes’i Düelloya Davet Etmesi
Hayatı balolarda, partilerde geçen eşi Natalya’nın bu durumu, Puşkin’i çok rahatsız eder. Saraylardan ve gösterişli hayatlardan hoşlanmayan Puşkin, karısının bu tutumu yüzünden eleştirilir. Bu yüzden her geçen gün huzursuzluğu artar. “Aşk bir kişiyle felaket, iki kişiyle saadet, üç kişiyle ise felakettir.” (Ersoy, 2010) diyen şairin, evlilik yoluyla elde etmek istediği hayat bu değildir. Bu arada Puşkin’e son bir darbe de Çar Nikolay’dan gelir ki onu itibarsızlaştırmak isteyen çar, Sarayın kara boğası lakabıyla bilinen ve aslen Fransız olan yüzbaşı Dantes’i, karısına musallat eder. Ardından da bu gizli buluşmalar, gazetelerin sosyete sayfalarına servis edilir. Bu durum Puşkin için bardağı taşıran son damla olur ve karısına musallat edilen Dantes’i düelloya davet eder. Zira o dönem, Rusya’da modaya dönüşen düello geleneği çok yaygındır.
Ölümü ve Mezarı
Yıl, 1837’yi gösterirken takvim yaprakları da 27 Ocak tarihini göstermektedir. Puşkin her ne kadar “Genellikle bütün yanlışlıkların altında gurur yatmaktadır.” (Zaman, 2017) dese de yaşadığı bu onur kırıcı hadiseleri gurur meselesi yapar ve soğuk bir kış günü St. Petersburg yakınlarındaki Kara Dere mevkiinde düelloya çıkmaya karar verir. Kendisi düello alanına gitmeden önce son kez Nevski Bulvarı’ndaki Wolf’s şekercisine uğrar. (Bugünkü adı Cafe Litteraturnia olan bu yerde Puşkin’in bal mumundan yapılmış bir heykeli vardır.) (biyografi.net t.y.). Yapılan düelloda Puşkin tarafından omzundan yaralanan Dantes, Puşkin’i karnından yaralar. Aldığı bu yarayla iki gün boyunca can çekişen Puşkin, jülyen takvimine göre 29 Ocak 1837, miladi takvime göre ise 10 Şubat 1837 tarihinde, henüz 38 yaşındayken hayata veda eder.
Bunun üzerine sıradan halktan ve seçkin aristokratlara kadar herkes onun evinin önünde toplanır. Zira, halk, Puşkin’in ölümünü çarlığın bir hilesi olarak görmektedir ve bu yüzden neredeyse ayaklanma noktasına gelir. Bundan endişe eden polis, gecenin bir vakti şairin tabutunu gizlice kiliseden alarak Puşkin’in kendi köyü olan Mihaylovsko’ye getirir ve orada toprağa verirler.
Fransız subay Dantes ise düellodan sonra bir müddet hapis yatsa da daha sonra serbest bırakılır. Sonrasında Fransa’ya sığınır ve kalan yaşamını orada sürdürür. Puşkin’in Fransızcaya tercüme edilmiş eserlerini okuyan Dantes’in kızı, babasının Puşkin’in katili olduğunu öğrendiğinde onu terk eder ve bir daha hiç görüşmez.
Kaynakça
Behramoğlu, A. (2000). Rus edebiyatında Puşkin gerçekliği. (Yayınlanmamış doktora tezi), İstanbul Üniversitesi Sos. Bil. Enstitüsü.
biyografi.net (t.y.). Aleksandr Puşkin. biyografi.net, https://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=2320
biyografi.net (t.y.). Aleksandr Puşkin. biyografi.net, https://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=2320
dahifilozof.com (t.y.).Çileli bir deha: Aleksandr Puşkin. dahifilozof.com, https://www.dahifilozof.com/cileli-bir-deha-aleksandr-puskin/
Ersoy, C. (2010). A.S. Puşkin ve masalları. (Yayınlanmamış yüksek lisans tezi), İstanbul Üniversitesi Sos. Bil. Enstitüsü.
erzurumajans.com (2022). Aleksandr Puşkin’in Erzurum Yolculuğu notları. erzurumajans.com, https://www.erzurumajans.com/aleksandr-puskin-in-erzurum-yolculugu-notlari_117053.html
Çok teşekkürler hocam bu güzel makale için…
Olan, olağanüstü güzel anlatılabilir. Sonuçta olana dair bilgimizi artırmaz. Yazıyı öteki anlatılardan farklı kılan bize vereceği külli çıkarımlardır. Bu yazı bir anlatı olarak güzeldir ancak önceki anlatıların bir tekrarıdır. Yazıyı tekrardan kurtarmanın yolu aranmalıdır?