Petersburg’un merkezinde yer alan Senato Meydanı’ndaki İmparator I. Peter’in, Petersburg`un sembolü sayılacak kadar muhteşem anıtı (1778), asla solmayacak, göz kamaştırıcı bir biyografiye sahip… Faaliyetleriyle I. Peter’in izinden gittiğini ima eden II. Katerina’nın iktidara gelir gelmez yaptığı işlerden biri de Peter’in adına ve kendi büyüklüğüne yakışır tarzda, azami bir anıt dikmek oldu. Katerina, Peter’in kendi ihtişamını gösteren, zafer sahibi bir imparator heykeli dikmek istedi. Her zaman mektuplaştığı Fransız dostu filozof ve yazar Denis Diderot, bu amaçla Fransız heykeltıraşı Étienne Falcone’u İmparatoriçe’ye tavsiye etti. Fikir ise imparatoriçe tarafından verildi: Peter’in at üstünde bir heykelini yapmak.
Ne de olsa Peter’in 30 yıllık hükümdarlığı sırasında Rusya’nın savaşsız geçen sadece bir yılı olmuştu. Heykeltıraş gelip işe başlar başlamaz yaptığı ilk iş, heykel için bir at aramak oldu; amacı, şaha kalkmış at üzerinde çılgın bir imparator ortaya koymaktı. Bu amaçla Rusya’nın en zengin adamlarından biri olan at yetiştiricisi Kont Orlov’u ziyaret edip onun ahırından iki doru renkli at seçti. Bunlar, Rus donanması başkomutanı Kont Orlov’un yenice biten Osmanlı-Rus Savaşı’ndan ganimet olarak getirdiği “Kapriz” ve “Pırlanta” adı verdiği iki güzel efsanevi Türk atıydı. I. Peter’in bindiği bu dizgini kemiren ateşli Türk atının görüntüsü, bu çılgın imparatorun kendisinden daha etkileyiciydi. Kısa süre sonra heykel, halk arasında “Bakır Süvari” (Mednıy Vsadnik) adı ile popüler oldu. Böylece Kont Orlov’un Peter’in heykelinde ölümsüzleştirdiği “Pırlanta” ve “Kapriz” adlı Türk atları, kendileri gibi çılgın bir yapıya sahip olan bu süvariye, 200 yılı aşkın süredir eşlik eder oldu.
“Orlov atları”nın sırrı: 1768-1774 Rus-Türk Savaşı, Küçük Kaynarca Antlaşması ile Ruslara büyük kazançlar getirerek onların lehine sonuçlandı. Zafer, beceri ve cesaretten çok, Rusların kurnazlığı ve zulmü pahasına elde edilmişti. Bu savaşta Rus ordusunun ünlü generali Aleksey Orlov (Katerina’yı bir saray darbesiyle iktidara getiren ve aynı zamanda onun sevgilisi olan Grigory Orlov’un kardeşidir.), artık yurda dönüyordu. Rus donanması komutanı General Aleksey Orlov, gerçek zaferi Çeşme Savaşı’nda (1770) elde etmiş ve hayatı boyunca soyadına “Çeşme” adını ekleyerek onurlu bir unvan kazanmıştı. Bundan sonra Orlov-Çesmenskiy olarak anılacak ve Rusya tarihinde bu unvanla kalacaktı.
Katerina, barış sonrası ona ödül olarak pahalı hediyeler verdi: Elmaslarla süslenmiş madalyalar, zenginlik ve yeni ele geçirilen Türk topraklarından neredeyse bir ülke değerinde arazi. Fakat Orlov, bunlar olmadan da zengindi; onun asıl ödülü, savaş ganimeti olarak eline geçen Türk atlarıydı. Orlov’un masalsı itirafına göre, deniz savaşlarından birinde, bir Türk paşasının ailesi olan bir gemiyi ele geçirdiğinde mertlik göstermiş; gemideki paşa ailesinin, koruma altında evlerine gönderilmesini ve geminin ise yağmalanmasını emretmişti. Muhterem paşa, buna karşılık olarak, ona eşi benzeri görülmeyen 12 güzel at gönderdi. Bu eşsiz atlar arasında beyaz bir at her şeye değerdi. Zaten bu at, gelecekte onun en sevdiği atı olacaktı. Bu at, yılkıdaki diğer atlar gibi ateşli ve oynaktı. Dört nala koşuşu suda yüzmek gibiydi. Bir peri gibi güzel ve bembeyazdı. Kont, ona “Smetan” (Kaymak) adını verdi. Sonra ondan olan tayı Pelikan (pelikan, kaşıkçı kuşu), ondan da doğan ve sonraları artık aile reisi olacak atı da Bars (Leopar) diye adlandıracaktı. İmparatoriçeye bu atlardan bağışlasa da o beyaz atı elinde tuttu.
Sebepler efsaneye benzer… Aslında bunlardan bazıları hakikate uygun gelir. Söylenene göre atlar hediye değil, rüşvettir. Çılgınlığıyla adından söz ettiren Orlov, barış görüşmeleri sırasında karşı tarafı, savaşı üç yıl daha uzatmakla ciddi şekilde tehdit etmişti. Ne de olsa Fokshan’da Türkiye ile barış görüşmelerinde Rus temsilcilerine liderlik ediyordu. Kontun biyografisi söz konusu olduğunda, cömertlikten uzak, kışkırtıcı denebilecek birçok faaliyeti vardı. Ondan her şey beklenebilirdi. Katerina’yı iktidara getirecek olan 1762 darbesinde, ev hapsine alınan silahsız bir adamın, Katerina’nın eşi, Peter’in torunu, taht ve tacın asıl sahibi, tutsak bir imparatorun öldürülmesi… Sonra bu güncel savaş sırasında, eski imparatoriçenin kızı olduğunu ilan eden Prenses Tarakanova’nın, Orlov’un eliyle, İtalya’dan Katerina’nın emriyle kandırılarak Petersburg’a getirilmesi, ölümün ağzına atılması… Bu güzel tutsak kıza bir daha bu taş zindandan kurtulmak nasip olmayacaktı… Orlov, barış görüşmeleri ilerledikçe atları özel koruma altında Rusya’ya gönderdi. Atlar önce Orlov’un Moskova yakınlarındaki malikânesine alındı ve ardından Voronezh’deki Khrenovoe malikânesine gönderildi.
Voronej bölgesindeki bu topraklar, 1762 saray darbesinden sonra büyük hizmetleri karşılığında nüfusları ile birlikte 2. Katerina tarafından kendisine bağışlanmıştı. Eski Türk ülkesi Voronezh’in (önceki asıl adı Hazar olan büyük Hazar İmparatorluğunun ülkelerinden biri) -gür ve bereketli otlaklar, bol sulu nehirlerle kesilmiş bozkırlar, sürekli nemli ve serin sık ormanlar- doğası çok güzeldi; at yetiştirmek için uygun sayılmaktaydı. At uzmanlarına göre Kont Orlov’un elde ettiği bu “bağış”, sadece değerli atlar değil, aynı zamanda dünyanın en güzel ve nadide atları olarak kabul ediliyordu. Kim bilir, ömrünü at sırtında geçiren Türk’ün “kardeş” dediği hangi aygır cinsinden nadide bir örnek hatıraydı?
Rusya’nın en zengin adamlarından sayılan Orlov`un sevdiği beyaz ata gelince şöyle diyebiliriz: Beyaz atlar, eski Türkler tarafından sevilen ve çok değer verilen atlar olmuştu. Marco Polo, seyahatleri sırasında Kubilay’ın sarayı hakkında şunları yazar: Hanın yılkısı sadece beyaz atlardan oluşuyor; tek bir ben’i bile olmayan bembeyaz, efsanevi atlar. Han’ın bu attan yılkısında on binden fazla atı vardır…
… Kont ciddi bir şekilde tarımla uğraşır ve at bağımlısı olarak adından söz ettirirdi. Orlov’un büyülendiği beyaz Türk atı, dört tay doğurduktan sonra aniden ölür. Hayattayken onun portresini yaptıran kont, bu resmi evinin duvarına asar ve bu asil atın derisinin, hatta kemiklerinin bile korunmasını emreder. Birkaç yıl sonra, o beyaz atın yavrularından Hrenovo’da bütün bir yılkı oluşur. Ünlü Orlov atları böyle doğar. O zamandan beri Orlov atları, Rusya’da iyi atların yetiştirilmesinde devrim oluşturur. Ayrıca bu atlar, coşkulu mizaçları ve oyunculuklarıyla ayırt edilip yorgunluk nedir bilmezlerdi.
Bugün de bu atlar, Batı Avrupa ve Amerika’da oldukça değerli sayılmaktadır. Bu atları, artık ulusal başarılarından biri olarak gören Ruslar, birer canlı abide gibi onların 1875’te 100. yılını, 2020 yılında ise 250. yılını kutladılar. Ne de olsa bu atlardan önce Ruslar, Türklerin Azak bozkırlarından getirip Rusya pazarlarında sattıkları kısa boylu atlara binerlerdi. Bu, eski Türk Bulgarları tarafından yetiştirilen bir at cinsiydi ve bu at cinsi “Bahmat” adı ile tanınırdı. Bu atların boyu 140 cm’den çok olmasa da boyunlarındaki yelesi çok kalın, kuyruğu toprağa dokunacak kadar çok uzun, harika görünüşlü idiler. Daha sonra Rus soyluları kendileri için dışarıdan at ithal etmeye başladılar.
Konuyla ilgili görüşlerin ışığında ilerliyoruz. Eski Türklerin güçlü bir at kültürü vardı. Bu, eski Türk kültüründe ve gelişimi boyunca atın ve biniciliğin nasıl güçlü, istikrarlı bir yere sahip olduğunun göstergesiydi.
Azerbaycan’daki mezar anıtları da dâhil olmak üzere, Türklere ait geniş coğrafyada, mezar höyüklerinde yapılan kazılarda, gömülmüş atların eyer takımları veya tam eyerlenmiş atların iskeletleri bulunmaktaydı. Türk dillerindeki zoolojik sözlüğün zenginliği (Yalnızca Tatar dilinde at türlerinin adlarını ifade eden 40’tan fazla kelime vardır.), atın evcilleştirilmesinin Türklere ait olduğu fikrini doğrular niteliktedir. Hakikaten Kaşgarlı Mahmud çok güzel söylemiş: “At Türk’ün kanadıdır…”
Bu sırada Karabağ’ımızın yakın tarihinden ibret verici bir hikâye gelir akla: Tarihçi ve Karabağ Hanlığı subaylarından olan Mirza Adıgözel Bey’in anılarına göre, İbrahim Halil Han, çok gençken, İran’da Nadir Şah Avşar’ın sarayında rehin olarak tutulduğunda, serbest bırakılması için uzun müzakerelerin etkisiz kaldığını gördükten sonra kaçmayı seçmiştir. Karabağ’daki evine yani babasına gizlice haber göndermiş: “Benim kaledeki (Halk arasında Şuşa böyle anılırdı.) kızıl atımı gönderin…” “Kuş kanadı ile, er atı” ile sözcüğünün anlamı bu olsa gerek.
…Artık Katerina onu iktidara getiren sevgilisi Grigory Orlov’dan çoktan soğumuş ve uzaklaşmıştı; “Çeşmenin kahramanı” bu soğukluğu her gün hissediyordu. 1775 yılında kendi isteği ile hizmetten ayrıldı. Artık tüm hayatını atlara adayacaktı… Tek varisi olan kızı için öyle ciddi bir görevi yoktuysa da vasiyetinde (1807’de öldü.) sadece atları koruma talimatı verdi.
*Kardeş ülke Azebaycan Devlet Pedagoji Üniversitesi’nden Profesör Doktor Minahanım Nuriyeva TEKLELİ’ye bu kıymetli çalışmasını dergimiz okurlarıyla paylaştığı çin teşekkür ederiz.
Güzel bir sanat eseri, kültürün izlerini yansıtarak edebi üslupla ancak böyle güzel ve akıcı anlatılabilirdi. Teşekkürler. ????