Derler ki: “Gözden ırak olan gönülden de ırak olur”. Yani, kişinin görmediği ve iletişim kurmadığı kişileri unutması, her gün göz önünde olanla kıyaslandığında daha kolaydır. Bu yüzden göz önünde olmayan şeyler er ya da geç unutulur ve hatta hafızalardan silinir gider. İnsan hafızasının bu yönünü iyi bilenler, yaşanan kimi hadiseleri canlı tutma adına insan zihni üzerinde hatırlatıcı birtakım unsurlar geliştirmişlerdir. Adına, Tökezleme Taşları ve Tuna Kıyısındaki Ayakkabılar denen hatırlatıcı unsurlar bunlardan sadece ikisidir.

Tökezleme Taşları

Avrupa’nın farklı şehirlerinde, sokakta yürürken üzerinde isimler yazılı ve özellikle evlerin kapı girişine döşenmiş, altın sarısı renginde işaret taşları görürsünüz. Belki de birçok kimse, günlük koşuşturmanın telaşı içerisinde, bu taşların mahiyetini bilmeden, merak edip bakma ihtiyacı da hissetmeden geçip gider. Hâlbuki çok uzak değil, yakın bir tarihin en büyük dramını, insanlığın yaşadığı en büyük vahşeti kendi dilince anlatmaya çalışır bu taşlar. Farkında olmadan üzerine basıp geçtiğimiz bu pirinç renkli levhalar, Nazi dönemi katliamını her gün göz önünde tutarak gönüllerden uzaklaştırmama ve hafızalardan silmeme adına yollara döşenmiştir.

Bu Tökezleme Taşlarının dile getirdiği milyonlarca insan, o dönem toplama kamplarında en ağır işkencelere tabi tutulmuştur. Bazıları buralardan gaz odalarına götürülürken bazıları da laboratuvarlarda acımasız deneylere araç olmuştur. Hayatta kalanlar ise ömür boyu unutamayacakları bu soykırımın acılarıyla hayatlarına devam etmişlerdir. O gün yaşananların acı yüzünü anlatma adına, sonraları binlerce kitap ve makale yazılmış, yüzlerce film ve bir o kadar da belgesel çekilmiştir.

Bu taşlar, ilk defa Alman sanatçı Gunter Demnig’in gayretleriyle hazırlanmıştır. Hitler döneminde soykırıma uğrayan başta Yahudiler olmak üzere eş cinsellerin, Roma-Sintilerin… en son ikamet ettikleri evlerinin önüne döşenmiştir. Boyutları 96 x 96 x 100 mm olan bu taşların üzerine “Burada Oturuyordu” (deutschland.de, 2015) başlığı altında isimlerinin yanı sıra biliniyorsa doğum, ölüm tarihleri ve nerede öldüğü de yazılmıştır. 

Dünyada ilk defa böyle bir projeye imza atan Demnig, 1992’de izinsiz olarak Köln kentinde bu taşları yerleştirmeye başlamıştır. Büyük ilgi çeken bu taşlar, kısa sürede gündeme oturmuştur. Bunun üzerine 1994 yılında Antonier Kilisesi, 250 taştan oluşan bir sergiye ev sahipliği yapmıştır. İki yıl sonra resmî olarak ilk defa 19 Haziran 1996 yılında, Avusturya’nın Salzburg kentinde, bu taşlar ait oldukları yerlere yerleştirilmiştir. Soykırımın merkezi olan Almanya’da ise ancak 2000 yılında, yine Köln kentinde belediyenin desteğiyle yerleştirilmeye başlanmıştır. O tarihten sonra büyük bir kampanyaya dönüşen bu proje, Almanya’nın 1.099 şehir ve kasabasında kendine yer bulmuştur. Şu an itibariyle bu taşlardan toplamda 23 Avrupa ülkesinde, yaklaşık 70 bin civarında döşenmiştir (Kozan, 2018).

Kampanya bu şekilde bütün hızıyla sürerken sanatçı Demnig, çeşitli eleştirilere de maruz kalmıştır. Bazı kesimler, bu taşlara basarken; “İsimler ayaklar altında eziliyor ve hakarete uğruyorlar.” eleştirisinde bulunmuştur. Demnig’in buna cevabı ise: “Taşların üzerindeki yazıyı okumak için eğilenler, kurbanlar önünde eğiliyor. Tökezleme taşları belleklerde bir iz bırakıyor, böylece unutulmaya yüz tutmuş geçmişi taşlarla görünür kılmak istedim.” (Kozan, 2018) şeklinde olur.

Bu projenin asıl amacı ise kurbanların isimlerini ve itibarlarını geri vermek ve onların bir zamanlar o civarda yaşayan insanların en yakın komşuları olduklarını göstermektir. Yerde öylece, sıradan gibi duran bu taşlar, insanların hayalen ve fikren o günlere gitmesi adına iyi birer hatırlatıcı oluşturmaktadır. Bu taşların sıkça bulunduğu yerlerden yürüyerek bir yerlere gitmek zorunda kalan bazı insanlar, o taşların üzerindeki isimlere olan saygılarının gereği dikkatlice yürüdükleri görülmüştür. Yaptığı bu projeden dolayı Demnig’e birçok ödül de verilmiştir. Bunlar arasında Federal Almanya Liyakat Nişanı da vardır.

Tuna Kıyısındaki Ayakkabılar

“İlk kez çocukluğumda duymuştum, Tuna Nehri kıyısındaki infazları. Ruhumda derin yaralar açmıştı bu savunmasız insanların hunharca katledilişleri…” (Mitrani, 2016). Bu sözün sahibi, aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen yüreğinde büyüttüğü acıyı -bir daha yaşanmaması için- bütün insanlığın ibret alacağı bir eser hâline getirmeyi hayal etmiştir. İşte bu maksatla aralarında, kadın, erkek ve çocuk ayakkabıları da olan altmış çift eski moda ayakkabı tasarlamıştır. Tasarladığı bu ayakkabıları ünlü heykeltraş Gyula Pauer’e anlatır. O da suyun kenarında öylece duran, sahipleri onları yeni çıkarmışçasına tekrar gelip giyeceklermiş gibi muhteşem ve bir o kadar da dramatik bir eser ortaya çıkarmıştır. Bu tasarımın fikir babası Türk asıllı Macar film yönetmeni, senarist, oyuncu, şair ve kültür ataşesi Can Togay’dır. O, hayal ettiği bu Cipők a Duna-parton (Tuna Kıyısındaki Ayakkabılar) (Kozan, 2018) anıtını 2005’te kalıcı ve hatırlatıcı bir eser hâline getirmiştir.

Bu ayakkabılara daha yakından bakıldığında onların paslanmış demirden yapıldıkları göze çarpmaktadır. Bunlar, 1944-1945 kışında Arrow Cross Partisi (Ok ve Haç) milisleri tarafından, Tuna Nehri kıyısında vurulan Macar Yahudilerinin ayakkabılarını temsilen yapılmıştır. Tuna Gezinti Yolundaki Ayakkabılar olarak da bilinen bu anıtın üç yerinde Macarca, İngilizce ve İbranice: Ok ve Haç milisleri tarafından vurularak nehre atılan kurbanların anısına (Yiğit, 2022) yazmaktadır.

Bu vahşice katliam, Almanların, Milos Horty hükümetini devirip yerine geçirdikleri Arrow Cross Partisi genel başkanı Ferenc Szalasi döneminde yapılmıştır. Mevsim kışa devrilirken bu partinin milisleri, o insanları Tuna Nehri kıyısına sürüklemişlerdir. Gece âdeta buz çölüdür. Nehrin kıyısına dizdikleri bu insanları -kadın, erkek, çoluk çocuk ayrımı yapmaksızın- çırılçıplak soyduktan sonra ayakkabılarını da çıkarttırıp ondan sonra kurşuna dizmişlerdir. 

Anıta geri dönecek olursak, o ayakkabılara dikkatlice bakıldığında her birinin farklı olduğu gözden kaçmayacaktır. Bazılarının topukları aşınmış, bazılarının ise perişan bir duruşu vardır. Bazıları bağlanmış, bazılarının bantları açık bırakılmıştır. Klasik kadın iskarpinleri de işçi botları da bulunmaktadır. Kimisi dümdüz ayakta dururken diğerleri sanki aceleyle çıkarılmış gibi yana yatmıştır. Bir de minik çocuk ayakkabıları vardır ki vicdanı olan herkesin yüreğini sızlatmaktadır.

Budapeşte Parlamento Binası’nın önünde duran bu ayakkabılar, o kadar gerçekçidir ki onlara bakarak; öldürülmeden önce çıkarmak zorunda kalan insanları hayal etmek hiç de zor değildir. Çünkü her ayakkabının bir kişiliği ve bir de onu giyenin ayak izleri vardır. Eksik olan tek şey onların gerçek sahipleridir. Bu ayakkabılar, âdeta sahiplerini canlı birer insana dönüştürür. Onlara bakarken ayaklarından çıkarmak zorunda kalan insanların derin üzüntü ve dehşetini duyar ve ardından buz gibi sulara gömülerek korkuyla nasıl yüzleştiklerini görür gibi olursunuz. Sonra da bu anıt, sizin daha büyük resmi görmenizi ve yapılan toplu katliamı hissetmenizi sağlar. İşte bu yönüyle anıt, geçmişi unutturmama ve hafızalarda canlı tutma adına muhteşem bir yapıttır.

Evet, ister Tökezleme Taşları isterse Tuna Kıyısındaki Ayakkabılar anıtı olsun bu tabloların asıl failleri, o trajik olayın meydana gelmesine sebep olanlardır. Aynı zamanda bu anıtlar her bir insana acının ırkı, dini, dili ve renginin olmadığını da gösterir.

Kaynaklar

deutschland.de (2015, Ocak 26). Yahudi Soykırımı Kurbanlarının Tökezleme Taşları. deutschland.de https://www.deutschland.de/tr/topic/politika/almanya-avrupa/yahudi-soykirimi-kurbanlarinin-tokezleme-taslari

Kozan, S. (2018, November 8). Tökezleme taşları ve faşizm.  Neues Leben Yeni Hayat. https://yenihayat.de/2018/11/08/toekezleme-taslari-ve-fasizm/

Mitrani, E. (2016, Eylül 21). Macaristan’da bir Türk’ün yarattığı Holokost anıtı. salom.com.tr.

https://www.salom.com.tr/arsiv/haber/100475/macaristanda-bir-turkun-yarattigi-holokost-aniti

Yiğit, S. (2022, Mart 9). Tuna Kıyısındaki Ayakkabılar. peyzax.com. https://peyzax.com/tuna-kiyisindaki-ayakkabilar/