Hayatımızın belli bir döneminde birçoğumuzun yolu yabancı dil ile kesişmiştir. Ya örgün öğretim sırasında ya da göç ettiğimiz ülkede topluma entegre olmak amacıyla, moda tabirle derdimizi terennüm edecek kadar yabancı dil öğrenmek gündemimizde yer almıştır. 

Yeni bir dil edinimi uzun soluklu bir süreç olması yanında; dilin ses yapısına aşina olmadan telaffuz becerisine, okunan bir metni anlamadan dinlenilen bir konuşmada dillendirilen meseleyi çözmeye, dilin yapısını teşkil eden birçoğumuz için sıkıcı olduğu kadar matematiği çağrıştıran gramer konularını kavramaya kadar birbirini tamamlayan muazzam bir yapı karşımıza çıkmaktadır. Aynı zamanda bu süreçte bir milletin yüzyıllar boyunca ortaya koyduğu kültürü taşıyan ve hayatın her alanını ihata eden canlı ve dinamik bir sistem bizi beklemektedir. 

Hâl böyle olunca hedefteki dili öğrenmek için fedakârlık derecesinde zamana ihtiyaç duyulur. Aksi takdirde maksadın hasıl olması söz konusu değildir. Hele hele bu dil ana dilimizin yer aldığı akraba diller içerisinde değilse yeni dilin sırrına muttali olmak için ekstra çaba sarf etmemiz gerekecektir tabii ki. Yabancı dil olarak öğrenilen lisan Almanca ise iki kere düşünmek gerekir. 

Germen dilleri ailesine mensup olan Almanca, Avrupa’da en çok konuşulan dillerden birisidir. Ana dili Almanca olanların sayısı bugün 130 milyon civarındadır. Alman dili uzmanı Ulrich Ammon’un verdiği malumata göre dünya üzerinde 289 milyon insan hayatının bir aşamasında Almanca ile haşir neşir olmuştur. Dünya çapında 15 milyona yakın insan bu dili yabancı dil olarak öğrenmektedir. Bahsedilen insanlar arasında birçok Türk’ün olduğu malumdur.  

Türklerin yoğun olarak Almanca ile etkileşimi 1960’lı yıllarda ülkemizden bu ülkeye göç eden gurbetçilerimizle ayrı bir boyut kazanır. Bu yıllarda Almanya’ya gelen vatandaşlarımız bir taraftan hayatlarını idame ettirirken diğer taraftan da yeni vatanlarında cari olan dili de öğrenirler. 

İlk gelenlerin önceliği çalışma olduğundan sonraki kuşaklar kadar dil edinmeleri elbette beklenemez. İkinci, üçüncü kuşaklar Almancayı öğrenme açısından öncekilere göre daha avantajlıdırlar. Hele hele anaokulundan üniversiteye kadar eğitim sürecini bu ülkede tamamlayanlar ana dili seviyesinde Almancaya hâkim olurlar. Almanca ana dili gibi öğrenilirken bu defa başka bir mesele gündeme gelir. Almanya’da doğup büyüyen birçok genç, Türkçeyi konuşma ve yazmada problem yaşamaya başlar. Türkler, aile içerisinde Türkçe konuşsa da ülkemizdeki gibi ana dilde  örgün bir eğitimden geçmediği için gençlerin konuşmalarında Almanca-Türkçe karışımı bir dil ile karşılaşmak her zaman mümkündür. 

Gençler arasında birçok Türkçe kelimenin Almanca telaffuzu ile söylenmesi, Türkçe-Almanca kelimelerin karışımından oluşan cümleler çoğu zaman dikkatimizi çeker. Schlüssel geben yapar mısın? ‘’Anahtarı verir misin?’’ Fahr yapmaya başladım. ‘’Deneme sürüşlerine başladım’’ gibi Almanca-Türkçe kelimelerden oluşan cümleler kurulurken bazen de Almancada kullanılan kalıpların Türkçeye çevrilmesiyle, ‘’İmtihan yazdım.’’, ‘’Ehliyet yaptım.’’, ‘’Kurs yaptım.’’ kurulan cümleleri görmek mümkündür.  

Diğer taraftan Almanya’ya gelen yabancıların entegrasyon kursuna tabi tutulup belli bir süre içerisinde Almanca öğretilmesi dil edinme adına takdire şayan bir uygulamadır. Almanya’da meskun bir hanımla evlenip ülkemizden bu ülkeye gelen genç, buradaki meşhur tabirle ‘’İthal damat’’ mecburen Almanca öğrenmeye başlar. Bir taraftan iş diğer taraftan dil kursunu beraber götürmek zorundadır. Kursu tamamladıktan sonra sözlü sınava girer. İmtihanda partneri ile birlikte diyalog ile bir programı organize etmeleri gerekir. Konu da “Sizin bir sofanız (divanınız) var, onu satmak istiyorsunuz, beraber karşılıklı alış veriş diyaloğu yapın.’’ şeklindedir. İthal damat, sofayı kadın ismi Sofia şeklinde algılar ve planı da bu minvalde yapar. Partnerine Sofia ne satmak istiyor? şeklinde soru ile diyaloğa başlar. İş işten geçmiştir; ilk düğme yanlış iliklendiğinden ve arkadaşı da meseleyi onun gibi anladığından sohbet, divan satışı yerine konuyla yakından uzaktan ilgisi olmayan Sofia üzerine bina edilir. 

Almanca öğrenen Türkler hata yapar da Türkçe öğrenen Almanlar dilimizi hatasız mı konuşur? Otuzlu yıllarda Hitler zulmünden Türkiye’ye sığınan birçok Alman akademisyen mesleklerini ülkemizde icra etmek maksadıyla dilimizi öğrenmek için gece gündüz çalışırlar. Türkiye’de bir üniversitede görev yapan Alman hoca derslerini Türkçe anlatacak seviyede dilimizi öğrenir. Neticede yabancı bir dil ana dili gibi akıcı ve fasih olması hemencecik olmuyor elbette. Öğrencileri bir gün derste hocayı çileden çıkarır, sinirlerine hâkim olamayan hoca bir yerlerde duyduğu Türkçe, ‘’Eşek oğlu eşek’’ ifadesini kullanmanın tam zamanı olduğunu düşünür fakat bir anda bu sözcükleri, belki de sinirleri de çok gergin olduğundan, bir araya getiremez. Sert bir üslupla yaramaz öğrencisine ‘’Sizin evde iki eşek var, birisi sensin diğeri de baban.’’  şeklinde meramını ifade eder. 

İki dilde cümle yapısının karıştırılması normalken işin başında olanların Almancaya kısa sürede hâkim olması hiç de kolay değildir. Almanca öğrenmeye niyet eden, bir şekilde Almanca öğrenmek zorunda kalan birçok Türk’ten sıklıkla duyduğunuz ifade ‘’Yaa, çok zor dil!’’ şeklindedir. Yazar Oskar Wilde, Almancanın çetinliğini ifade etmek için -biz Türkler gibi bu dilden çok çekmiş olmalı ki- Das Leben ist zu kurz um Deutsch zu lernen  “Hayat Almanca öğrenmek için çok kısadır.’’ demek zorunda kalmış. 

Ana dili Türkçe olanlar için bu dili öğrenmenin zor olmasının  sebeplerinden birisi de iki dilin farklı dil ailelerinden geliyor olmasıdır elbette. Almanca Germen dilleri ailesinde yer alırken Türkçe Ural-Altay dilleri grubundadır. Hâl böyle olunca Almanca ve Türkçenin özellikle de sentaks yapısının farklılık arz etmesi bu dili edinmede karşımıza çıkan çetinliklerden birisidir. 

Dilimizde geçmiş zamanda bir meseleyi anlatmak istediğimizde “Ben yemeğimi yedim.’’ cümlesinde olduğu gibi cümle, özne ile başlar ve yardımcı fiil kullanmadan “yedim” ile tamamlanır. Almancada geçmiş zaman için iki varyant vardır. Günlük dilde kullanılan “Perfekt’’ ve daha çok edebî metinlerde istifade edilen “Preteritum’’. 

Perfekt için yardımcı bir fiile ihtiyaç vardır. Özneden sonra hemen yardımcı fiil gelir. Yardımcı fiil iki çeşittir. Fiilin vasfına göre sein “olmak’’ ya da habensahip olmak’’ kullanılır. Hareket ve değişim ifade edilmek istendiğinde çoğu zaman “sein’’ fiili tercih edilirken diğer durumlar için “haben’’ fiilinden istifade edilir. İş bununla da bitmez; bu defa esas fiilin geçmiş zamanı düzenli ve düzensiz fiillere, isimden türemiş olmasına ve ayrılan-ayrılmayan fiil olmasına göre de farklı ek ve şekillerle yapılır. 

Diğer taraftan Almancada ayrılan fiiller şeklinde nitelendirilen, tabiri caizse, iki bölümden oluşan fiillerin kullanımı Türkçe sentaksa aşina olanlar için çetrefilli bir meseledir. Anrufen “telefon etmek’’ fiili ayrılan fiildir. Şimdiki zamanda cümle kurmak istediğinizde cümle özne ile başlar. Fiilin ikinci kısmı şimdiki zamanda çekimlenir. İlk kısmı da cümlenin sonuna eklenir. Oysaki biz Türkçede “Ben telefon ediyorum. Ben seni arıyorum.’’  şeklinde şimdi zaman ekini ve şahıs ekini fiille birlikte kullanır meramımızı anlatıveririz. Bu minvalde Almanca cümle kurmak için biraz sabırlı olmamız gerekir. Fiilin ikinci kısmını çekimli olarak söyledikten sonra araya diğer ögeleri yerleştirip sona da fiilin kalan kısmını ekleriz. Eee, bizim gibi tez canlı bir millet için bu kullanım biraz can sıkıcı olabiliyor. 

Biz Türklerin bir türlü içinden çıkamadıkları yapılardan birisi de isimlerin çoğul şekilleridir. Malum dilimizde bir ismin çoğul şeklini, çoğu zaman, ses uyumuna göre –lar, –lar eki ile pratik olarak çözüveririz. Almancada ise İngilizceden alınan kelimelerin çoğulu farklı olması yanında, Almanca kelimelerin de çok farklı ek ve şekillerle sayıca çok olduğunu ifade edilir. 

Almanca öğrenenlerin en çok sıkıntı çektikleri meselelerden birisi de birleşik cümlelerdir. “Türkçede okulun kapalı olduğunu öğrendim.’’ şeklinde kurduğumuz girişik bir cümleyi dilimizde sıfat fiil eki ile yaparken Almancada ana cümle kurulduktan sonra yan cümlecik bir bağlama edatı yardımıyla kurulur. Bununla bitmez; edattan sonra özne gelirken ikinci fiil, cümlenin sonunda özneye göre çekimlenmiş şekilde yer alır. Özne ile fiil arasına diğer ögeler konur. Almancayı heceleme aşamasında olanlar, Türkçe dil mantığıyla ana cümle ile yan cümleciği edat olmadan birleştirirler.  

İmla meselesi de en çok muzdarip olunan konulardan birisidir. Almancada bütün isimler büyük harfle yazılırken birçok ses birden fazla harf ile gösterilir. Türkçede “ç’’ sesi için bir harf kullanılırken Almancada bu ünsüz için “tsch” dört harften istifade edilir: Tschechien “Çekya’’.  ‘’C’’ sesi de “dsch’’ şeklinde dört harf ile gösterilir: Dschihad “Cihad’. Birçok Türk, “Canım, ne gerek var bu kadar harfe, bu israf değil mi?” der. 

Diğer taraftan Almancada “f’’ sesi yanında “v’’ harfinin “fe” şeklinde seslendirilmesi akla “Neden ama?’’ sorusunu getirebiliyor. Kelimede okunmayan birçok harfin yer alması da işin cabası. 

Biz Türklerin bir türlü ısınamadığı, öğrenmede zorluk çektiği konulardan birisi de Almancadaki isimlerin erkek, dişi ve nötr cinslerinin olmasıdır. İsimler cinsiyetine göre erkek isimler “der’’, dişi isimler “die’’, nötr isimler ise “das’’ artikelini alır. Türkçede karşılığı olmayınca, dilin her aşamasında kelimelerin ve artikellerin cinsiyete göre şekil alması ana dili Türkçe olanları canından bezdirir. O kadar ki bu meseleden illallah diyenler der, die, das üzerine beste dahi yapmak zorunda kalmışlar. 

Almanca ve Türkçe arasındaki etkileşim bir Arapça ve Fransızca gibi değildir. Dilimizde Arapça ve Fransızcadan 6000 civarında kelime vardır. Bu dilleri öğrenirken bizdeki kelimelerin telaffuzu farklı da olsa Arapça ve Fransızcada sözcüklerimizi gördüğümüzde uzun süre görüşmediğimiz bir dostumuza rastlamış gibi sevinir ve hemencecik öğreniriz. Maalesef bu mutluluğu Almanca öğrenirken çok nadir yaşarız. Zira Türkçedeki, “otoban”, “dekan” gibi Almanca kelimelerin sayısı 100 civarında iken, Türkçeden Almancaya geçen kelime sayısı ise 166’dır.  

Velhasıl, Türkçe yerine Almanca düşünme becerileri kazanmak, Almanca öğrenimini hızlandırması yanında dil hatalarını minimize edecektir. Aynı zamanda dilin söz türetme ve sentaks yapısını kavramak dil ediniminde pozitif rol oynayacak ve birçok benzer kelimeyi kolay öğrenmemizi sağlayacaktır. 

Evet, Almancanın çetrefilli bir gramer yapısı olsa da sanıldığı gibi öğrenilmeyecek kadar zor bir dil değildir. Hele hele bulmaca çözmede mahir olanlar ve matematiğe ilgi duyanlar için hiç değildir. Yeter ki yeterli zaman ayırıp süreç sabırla takip edilsin. Bahsedilen zorluklar yüksek bir motivasyon ve etkili öğrenme metotları ile kolayca aşılacaktır.