Bugün yeryüzünde 6000 civarında dil konuşulmaktadır. Yerküre her dil için bir renge boyansaydı dünyamız farklı çiçeklerin bulunduğu bir bahçe gibi rengârenk olurdu. Bunca dilin konuşuluyor olması farklı milletlerle irtibata geçmemize, onlarla iletişim kurmamıza, elbette mani olamamıştır. Yüzyıllardır ekonomik, kültürel, siyasi vb. birçok sebepten ötürü kendi dili dışında başka dilleri öğrenmek için insanlar değerli vakitlerini feda etmektedir. 

Zahmetli, uzun soluklu ve sabır gerektiren bu süreç, birçok insanı farklı arayışlara sevk etmiş/etmektedir. Pek çok düşünür, bazen insanı canından bezdiren bu vetireyi kısaltmak, zamandan tasarruf etmek maksadıyla harekete geçmiş ve herkesin kolayca anlaşabileceği suni diller dahi icat etmiştir. Sınırlı söz varlığına ve basit gramer kurallarına sahip olan yapay dilleri insanların istifadesine sunmuşlardır. 

Suni dillerin tarihi çok eskidir. İlk suni dil, mucidi olan Mehmet Muhiddin’in, 1580 yılında kurallarını tespit edip insanlara sunduğu ve “dilsizlere dil veren’’ anlamına gelen Baleybelen’dir. Bugüne kadar kimsenin yapmadığı bir hizmeti icra ettiğini belirten müellifin eseri Arapça, Farsça ve Türkçeden alınan 10.000 kelimeden oluşmaktadır (Koç, 2015). Mehmet Muhiddin’den sonra Alman Papaz Johann Martin Schleyer, 1879 yılında İngilizce, Almanca, İtalyanca, Rusça, Fransızca, İspanyolca ve Latinceyi örnek alarak Volapük adlı dili geliştirir (İlkhan, 2013, s. 168).  Daha sonra suni dil denemeleri devam eder. 1887 yılında Polonyalı Doktor Ludvig Zamanov, kelime türlerinden isim sonlarına -o, fiil sonlarına -i, sıfat sonralarına -a, zarflara da -e harfi getirmek suretiyle tertip ettiği Esperanto (Baykal, 1966, s. 563) dilini insanların hizmetine sunar. Esperantonun restore edilmiş varyantı olan İdo dili de bu gruba dâhil edebileceğimiz yapay dillerdendir. Bahsedilen suni dillerin dışında daha birçok dil icat edilmiştir. 

Bugün de tecrübe ettiğimiz gibi kısa sürede herkesin öğrenip ünsiyet kurması planlanan yapay diller insanların yarasına, maalesef tam merhem olamamıştır. Bu dillerde hedeflendiği gibi iletişimi kolaylaştıracak pratik çözümler de henüz keşfedilmediğine göre, önem derecesine ve ihtiyaca göre kendi tabii seyrinde teşekkül etmiş dilleri öğrenmenin tek çözüm yolu olduğu görünmektedir. Hâl böyle olunca dil edinimindeki süreyi en aza indirecek teknik ve metotlar geliştirilmiştir/geliştirilmektedir. Binlerce uzman farklı çalışmalar yapmış yapmaya da devam etmektedir. 

Elbette çevre, uygulanan metotlar, dilin ana dilimizin dışında farklı bir dil ailesinden olması, yaş, motivasyon düzeyi, zaman, araç ve gereç gibi etkenler dilin ediniminde önemli rol oynar. Fakat bütün bunlara rağmen bahsedilen süreci kısaltmak ve efektif fayda sağlamak mümkündür. 

Yeni bir dili öğrenmek için yola çıkanları, öncelikle seslerden telaffuza, kelimelerden manaya, kelime gruplarından mecazlı anlatımlara kadar iç içe girift yapıların yanında farklı kültür, inanç ve yaşam tarzından beslenen zengin ve çetrefilli bir dünya bekler. Her birisi binlerce yıldan beri toplumun kullanageldiği ve toplumsal anlaşmayla mana kazanan, binlerce kelimeden oluşan bu yapının her geçen gün bir çocuk gibi büyüyüp gelişmesi de işin cabasıdır. 

Yabancı bir dil öğrenimini beş başlık altında ele almak mümkündür: Kulağa hitap eden yönüyle dinleme, farklı seviyelerde farklı söz varlığına sahip metinleri okuma-anlama, benimsenilen kelimelerle meramını anlatmaya yönelik konuşma, herhangi bir konuda dilin kurallarına uygun yazma ve dilin kurallarını ihtiva eden gramer. Dil ediniminde birbirleriyle iç içe olan bu yapılar aynı anda yürütülmelidir. 

Ana dili ediniminde çocuk anne karnından itibaren dilinin seslerine aşina olur. Doğduğunda etrafında dilini konuşan insanların olması ve kısa sürede bazı kelimeleri telaffuz etmeye başlamasıyla çocuk önce konuşmayı öğrenir ve dilin ses sistemini benimser. 

Ne yazık ki yabancı dil öğrenimi her zaman konuşulan dilin ortamında olmayabilir. Bahsedilen eksiklik dinleme, telaffuz çalışması, farklı sesleri ayırt etme gibi etkinliklerle telafi edilebilir. Malumdur ki yeni bir dilin ediniminde kulağın seslere aşina olması önemli bir basamaktır ve zaman ister. Hedefteki dilden dilimize geçen kelimeler dahi farklı bir ses yapısına bürünmüş olabilir. Arapçadan aldığımız mucize kelimesini Arapçada olduğu gibi “ayn” harfini bastırmak suretiyle Araplar gibi telaffuz etmeyiz. “Ayn’’ sesi Türkçede olmadığı için kendi dilimizin ses sistemine uydurur, dilimizin fonetik yapısına uygun telaffuz ederiz. Yabancı dil öğrenirken ses cihazlarımızı kendi dilimizden farklı olarak kullanmaya zorlayan yeni bir ses örgüsü ile karşılaşırız. Ses yapısının farklı olmasından dolayı çoğu zaman yabancı kelimeleri kullanırken ekstra çaba harcamamız gerekir. Bundan dolayı da “associated press’’ gibi yapıların ses cihazlarımız tarafından teşekkülü bir hayli meşakkatli olur. Dilin fonetik yapısına kulağın alışması ve bu süreci kısa sürede tamamlamak önemlidir. 

Diğer taraftan bu evrede edinilen kelimelerle konuşmak, sözcükleri benimsemek ve telaffuzun yerleşmesi açısından elzemdir. Bu süreçte kitle iletişim araçlarının yanı sıra kelimelerin telaffuzunu o dili konuşan birisinden de duymak birçok kelimeyi somut hâle getirir. 

Okuduğunu anlama; bir metinde geçen temanın ana fikrini ve konusunu tespit etme, dil öğreniminin önemli basamaklarındandır. Bu, metinleri çözme ve kelime hazinesini artırmada da önemli rol oynar. Bulunulan seviyeye göre farklı ihtisaslara ait metinleri okumak ve kelimelerin farklı anlamlarda kullanıldığı yerleri görmek dil edinim sürecini hızlandırır. Yani kelime hazinesini zenginleştirmenin yolu, farklı alanlara ait metinleri okumak ve anlamaktan geçer. 

Kelimeler, tanıştığımız insanlar gibidir. Yeni tanıştığımız birisi ile ne kadar sık karşılaşırsak o şahsı daha sonra hatırlamamız ve tanımamız da o kadar kolay olur. Yeni tanıştığımız birisiyle aradan uzun süre geçtikten sonra karşılaştığımızda bazen, “Sizi bir yerden gözüm ısırıyor ama…’’ şeklinde kurduğumuz cümleler oldukça yaygındır. Kelimeler de öyledir. 

Diğer taraftan metinleri çözmede yeterli söz varlığına sahip olmak önemlidir. Bu aşamada farklı metotlar denenebilir. Aynı kökten gelen ve farklı şekilde karşımıza çıkan kelimeleri birlikte öğrenmek zamandan tasarruf etmemizi sağlarken birçok kelimeyi edinmemizi kolaylaştırır. Arapçadan dilimize geçen âlim, muallim, ta’lim, i’lam, allame vb. kelimeler ilm kelimesinden türemiştir. Her dilde Arapçadaki gibi vezinlerle kelime türetme söz konusu olmasa da aynı kökten ekler vasıtasıyla türetilen kelimeleri öğrenmek, anlamları farklı olsa da yeni kelime ediniminde önemli bir metottur. 

Dilimizden ya da bildiğimiz yabancı dillerden yeni öğrendiğimiz ve aynı zamanda bizim o dilden ödünçlediğimiz kelimeler, fonetik değişikliğe uğrasa da dil edinim sürecini hızlandıracaktır. 

Yeni dil öğrenen birçok insanın çekindiği, hata yapmaktan korktuğu bir alandır konuşma. Dil öğrenmeye başladığımızda belli bir süre yeni öğrenilen kelimeleri kendi dilimizdeki gibi telaffuz ederiz. Ses cihazlarımızın kendi dilimize aşina olmasından dolayı bu süreç gayet normaldir. Öğrendiğimiz kelimeleri pratiğe dökme diyebileceğimiz konuşmada anadili olan biriyle sohbet etmek gerekir. Böylece kelimelerin telaffuzunu, söz kalıplarını, eş anlamlı kelimelerin nerede ve nasıl kullanıldığını, kelimelerin vurgusunu, her şeyden önemlisi, zihnimizde bir yerlerde yarım yamalak hatırlayabildiğimiz yeni kelimeyi kullanmakla konuşma fobisinin üstesinden gelinmiş olur. Bu süreci hızlandırmanın yolu, öğrendiğimiz kelimeleri yalnızken sesli olarak tekrar etmek veya bir metni yüksek sesle okumak konuşmada kısa sürede mesafe katetmemizi sağlayacaktır. Kendi gibi aynı dili yeni öğrenen birilerini dinlemek ve konuşmasına şahit olmak yabancı dil ediniminde “Ben yapamam.’’ ön yargısını “Benim neyim eksik?’’ noktasına taşımada önemli bir eşiktir. Tabii ki yabancı dili, ana dili olan birisiyle konuşmak, kelimelerin telaffuzunu ve hangi anlamda kullanıldığını görmek önemlidir. 50 dil bilen Johan Vandewalle bir röportajında, Türkçe öğrenirken saatlerce pratik yapacağı konuşma arkadaşları bulduğunu ve onlarla sürekli konuştuğunu söyler. Söz Vandewalle’den açılmışken onun yabancı dil öğreniminde belli noktaya gelenlere, “Bir dili öğrenmeye başladığınızda o dili öğrenmek isteyen birilerine öğrendiklerinizi öğretin.’’ tavsiyesi de çok manidardır. Malum bu metot bir zamanlar medreselerde uygulanmıştır. Derse başlayan bir öğrenci, ilk dersinden itibaren, bir sonraki yıl gelecek öğrencilere öğrendiklerini okutmak düşüncesiyle dersleri takip eder ve öğrenir. 

Yabancı dil ediniminde yazma, birçok duyu organımıza aynı anda hitap etmesinden dolayı kelimelerin yazılışını öğrenmede ve benimsemede önemli bir süreçtir. Cümleleri kurmada, yeni öğrenilen kelimeleri farklı kelime gruplarında kullanmada ve dilin sentaks düzeyine taşınmasında yazma, önemli bir faaliyettir. Bir yönüyle sözün sesle, kelime ve kelime grupları ile somut bir hâl alması diyebileceğimiz yazma eyleminde öğrenilen bütün yapıları bir araya getirme söz konusudur. Gramerde öğrenilen kuralların burada hayata geçirilmesine imkân verir. Serbest metin yazma becerisi yanında bir edebî metni kopya etmek de farkına varmadan birçok yapıyı öğrenmemize yardımcı olur. Mehmet Kaplan; belli bir yaştan sonra, İngiltere’de İngilizce öğrendiği dönemde, öğrencisi Orhan Okay’a yazdığı mektuplarında, İngilizce öğrenirken bir kitabı günde üç saat ayırarak baştan sona yazdığını anlatır. 

Dilin en önemli yapı taşlarından birisi de gramerdir. Yabancı dil denildiğinde sadece gramer öğretimi gündeme geldiğinden bazen dil bilgisi öğretimi eleştirilmektedir. Çoğu zaman hedefteki dilin konuşulduğu yerde olmadığımızdan, dilin genel yapısını kavrama, gramer unsurlarının cümleye kattığı anlamı fark etme ve hepsinden önemlisi dilin yapısına mahruti bir bakış kazanılması açısından gramer öğrenimi önem arz eder. 

Elbette yabancı bir dilin öğrenilmesi de hemen gerçekleşecek bir süreç değildir. Bazen aylarca çabalama neticesinde konuşulanı anlamadığımızda “Hâlâ anlamadığım, bilemediğim kelimeler var, bu iş olmuyor” duygusu ile sık sık karşılaşmamız mümkündür. Bu süreçte ümitsizliğe kapılmamak, pes etmeden ısrarla öğrenmeye devam etmek dil edinimini yarıda bırakmamıza mani olur. 

Kitle iletişim araçları ile dünyanın küçüldüğü çağımızda materyal bulma, seviyelere göre ses kayıtlarına ulaşma, istediğimiz zaman değişik konularda yapılan konuşmaları dinleme ve çeşitli kaynaklara erişme, yabancı dil edinme sürecine ivme katmıştır. Yeni bir dil öğrenme sürecine girenlere netice elde edinceye kadar sabretmek ve sürekli çalışmak düşüyor.

Kaynaklar

Koç, M. (2015). Bilim Tarihinin İlk Yapay Dili, Baleybelen. (s.s. 269-278). (Ed. Zeki Dilek, Mustafa Akbulut, Esin Kâhya, Zeynep Bağlan Özer, Reşide Gürses, Banu Karababa Taşkın). İçinde: 38. ICANAS (Uluslararası Asya ve Kuzey Afrika Çalışmaları Kongresi) FELSEFE.

İlkhan, İ. (2013). Ortak ve Suni Dil Üzerine, Von Generation zu Generation: Germanistik 167-172. (Yay. Haz.; Saniye Uysal Ünalan, Nilgin Tanış Polat, Mehmet Tahir Öncü) Ege Üniversitesi Basımevi.

Baykal, A. (1966).  Türe Dilimiz ve Yasaları Bilme Zorunluluğu, Türk Dili, XV(176), 562-563.