Oynadığı son filmde rol gereği ölmesi gerekiyordu. Hâlbuki o güne kadar oynadığı hiçbir filmde ölmemişti. Fakat bu sefer rol gereği olmasa da ölecekti. Çünkü bağırsak kanseri olmuş ve gün saymaktaydı. Bu yüzden son filmin ölüm sahnesindeki repliği; Sevenlerim beni hep gülerek ve neşeyle hatırlasın (İzal, 2025) şeklindeydi.
Bu repliği zihinlerimize oturtan sanatçı, Yeşilçam’ın gülen yüzü Adile Naşit Hanımefendi idi. Kendisi, sahnede kahkahalarıyla salonlara neşe katan, ekranlarda içten gülüşüyle evlere şenlik saçan bir sanatçı olmanın yanında Hababam Sınıfı’nın sevgi dolu Hafize Ana’sıydı. Dahası milyonlarca çocuğun da Masalcı Teyze’siydi.
Doğumu, Eğitimi ve Sanat Hayatı
Gerçek adı Adela Özcan olup İstanbul’da gözlerini açtığında tarih, 17 Haziran 1930’u gösteriyordu. Babası, dönemin ünlü tuluat ustalarından Komik-i Şehir Naşit Özcan, annesi ise ünlü kantocu Amelya Hanım’dı. Ermeni bir anne ve Rum bir babanın kızı olan Naşit, tiyatro sahnelerinde büyüdü. Babasının yönlendirmesiyle 1937 yılında Hayriye Lisesinde ilkokula başladı. Ancak Malta humması ve pek çok başka hastalıktan dolayı eğitimine devam edemedi (Asiltürk, 2023).
Takvimler 1939’u gösterdiğinde babasının sağlığı bozuldu ve bir prova esnasında kalp krizi geçirip öldü. O günlerde yaşı henüz 13’tü ve bir tekstil atölyesinde çalışmak zorunda kaldı. Fakat çocukluğu sahnelerde geçtiği için gözü kulağı hep oradaydı. Tarih 1944’ü gösterirken ilk kez figüran olarak tiyatroya adım attı. Anne rolünü canlandıran oyuncu hastalanmıştı. O gün, küçük yaşına rağmen makyaj yapılarak anne rolüyle sahneye çıktı. Bu performansıyla büyük beğeni topladı ve sahnelerin küçük yıldızı hâline geldi.
Bundan sonra annesi Amelya’nın ısrarıyla Muammer Karaca Tiyatrosuna girdi. Yaşı küçük olduğu için Şehir Tiyatroları Çocuk Tiyatrosunun dikkatini çekti ve 14 yaşında usta tiyatrocularla sahneye çıktı. Sahneyle kurduğu bu güçlü bağ, onu beyaz perdeye taşıdı ve 1947 yılında, Yara filmindeki rolüyle sinemanın sevilen yüzü hâline geldi.
Bundan sonra Lütfi Akad’ın yönettiği Lüküs Hayat (1950) filminde rol aldı. Fakat o dönem film sektörü çok revaçta olmadığı için eşi Ziya Keskiner ve kardeşi Selim’le birlikte Naşit Tiyatrosunu kurduysa da bu tiyatro uzun ömürlü olmadı. Bunun ardından Gazanfer Özcan-Gönül Ülkü Tiyatrosunda 1970’lere kadar sahnede kaldı.
Oğlu Ahmet’in Ölümü
Oğlu Ahmet’in kalbinin doğuştan delik olduğu, bir gün okulda düşmesiyle anlaşıldı. O günün şartlarında Amerika’da tedavi olması gerekiyordu. Fakat Naşit’in buna gücü yetmeyince sanatçı dostları imdada yetişti. Amerika’da yapılan ameliyat başarılı geçmişti. Fakat Ahmet, ameliyat sonrası komaya girdi ve 16 Haziran 1966’da 16 yaşında vefat etti. Bu haberi sanatçı dostlarıyla beraber çıktığı İzmir turnesinde aldı. Her şeye rağmen o akşam sahneye çıktı ve sonrasında uçağa binme korkusuna rağmen İstanbul’a uçakla gitti (Karakuş, 2017).
Aynı sene annesini de kaybetti. Zaten duygusal bir yapıya sahip olan sanatçı, her iki yakınının vefatıyla sarsıldı. Bu yüzden en şen kahkahalarında bile bir hüzün barındırıyordu. Bundan sonra kendini tiyatroya, sinemaya ve çocuklara adadı; oğlu Ahmet’in acısını, bir insanlık sevgisine dönüştürerek tüm çocuklarla paylaştı.
Ertem Eğilmez ile Tanışması
Türk sineması, 1970’lerin başında altın yıllarını yaşıyordu. Sıcak aile hikâyeleri, komedi ve mahalle yaşamlarını anlatan yapımlar salonları dolduruyordu. İşte o yıllarda Naşit’in yolu, Beyoğlu Güzeli filmini çeken yönetmen Ertem Eğilmez ile kesişti. Bu tarih, onun sinema serüveninde milat olacaktı. Sonrasında Sev Kardeşim, Canım Kardeşim, Oh Olsun, Mavi Boncuk ve Salak Milyoner filmlerinde oynadı.
İlk zamanlar küçük rollerde oynasa da içtenliği sayesinde seyirciyle kurduğu sıcak ilişki ve kamera karşısındaki doğallığı hemen fark edildi. Bu performans, onu 1975 yılında Rıfat Ilgaz’ın eserinden uyarlanan Hababam Sınıfı filmine götürdü. Naşit, bu film serisinde okula gönülden bağlı, disiplini sevgiyle harmanlayan Hafize Ana idi. Üzerinde önlüğü, başında örtüsü ve elinde ziliyle Hafize Ana, kısa sürede Türkiye’nin kalbinde taht kurdu. Onun öğrencilere bakışı, küçük bir omuz silkmesi, kısacık kahkahaları o kadar gerçekçiydi ki bu şekilde izleyiciyle bütünleşerek Hafize Ana karakterini ölümsüzleştirdi.
Hababam Sınıfı’ndan sonra Kemal Sunal, Münir Özkul ve Şener Şen gibi usta isimlerle birlikte Gülen Gözler, Süt Kardeşler ve Bizim Aile gibi filmlerde oynadı. Öyle ki üstlendiği her karakterin ruhuna kendi sevgisini, kendi karakterini ve kendi becerisini kattı. Filmlerdeki o sevimli anne figürü, aslında Naşit’in gerçek yaşamının bir yansımasıydı. Çünkü o, hayatı boyunca hem gerçek bir anne olmuş hem de ekran başındaki milyonlarca izleyiciye anne sıcaklığını hissettirmişti. Özellikle Münir Özkul’la birlikte canlandırdığı şefkatli anne rolleri, yoksul ama sevgi dolu aile yapısı, insanların yüreğine dokundu.
Artık seyirciyle tam kucaklaşmıştı ki bu sefer önceki filmlerin tersine zeki, uyanık, kendi çıkarlarını düşünen, hırslı ve üçkâğıtçı bir karakteri canlandırdı. Bu rolü seyircinin alıştığı şefkatli anne kalıbının dışındaydı. Fakat bu filmindeki Makbule rolüyle, 13. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü (Balancar, 2020) aldı.
Naşit, bu haberi aldığında ilk önce inanamadı. Çünkü En İyi Kadın Oyuncu ödülü genellikle filmin kadın yıldız oyuncusuna verilirdi. Onun ödül aldığı İşte Hayat filminin yıldız oyuncusu Hülya Koçyiğit’ti. Naşit, bir yıldız değildi. Ayrıca kadın yıldızlarda olmazsa olmaz kabul edilen fizikî güzellik ölçütlerinden de uzaktı. Ancak o da zaten kadınlığıyla değil, oyunculuğu ve sanatıyla almıştı ödülünü.
Sibel Öz, onunla ilgili yazdığı “Oyuncu: Yeşilçam Yıldız Sisteminde Bir Anti-Yıldız – Adile Naşit” isimli eserinde; “(O) başka türlü de yıldız olunabileceğini, zirveye çıkılarak unutulmazlar arasına girilebileceğini ve yardımcı rollerin başrolleri gölgede bırakabileceğini gösterdiği gibi, sanatta ısrar etmenin ve ona tutkuyla bağlı olmanın seyircideki karşılığını gösteren tutumuyla endüstrinin yıldızı değil ama ‘anti-yıldız’ı olmayı başardı.” (Öz, 2020, s. 192) diyecekti.
Diğer taraftan onun yaşamında tiyatronun yeri her zaman ayrıydı. Bu yüzden sinemadan arta kalan zamanlarda, tiyatroda da sahne alıyordu. Bu dönem de Hisseli Harikalar Kumpanyası, Yedi Kocalı Hürmüz gibi müzikallerde oynadı. Bir söyleşisinde ise tiyatro ile bağını ve sinemaya yaklaşımını şöyle özetlemişti:
Sinemaya 1971 yılında Beyoğlu Güzeli adlı filmle geçtim. Bugüne kadar tam otuz bir filmde oynadım. Sinemayı çok seviyorum. Fakat tiyatronun yeri başka. Ben tiyatroda dünyaya geldiğim için onu çok severim. Ancak tiyatroda maddi manevi birçok imkânsızlıklar var. İşte bundan dolayı tiyatroyu bırakıp sinemaya geçtim. Bunun vebali biraz da sevgili Ertem Eğilmez’in. Benim yakama bir yapıştı, pir yapıştı. Onunla tanışmam tüm dünyamı altüst etti. İleride imkân olursa tekrar kendi adıma bir tiyatro kurup çok iyi şeyler yapabileceğime inanıyorum (İzal, 2025).
Her şeyden öte o, sadece bir oyuncu değil; bir dönemin vicdanı, bir neslin annesi, bir milletin gülüşüydü. Ayrıca Yeşilçam denince ilk akla gelen isimlerden biri olmasının nedeni, oynadığı her karaktere kattığı insani boyuttu. Dolayısıyla onun hayatı, bir kadının hem acılarıyla hem de gülüşleriyle nasıl bir efsaneye dönüşebileceğinin en güzel örneğiydi.
Masalcı Teyze ve Kuzucukları
1979 yılında Korunmaya Muhtaç Çocuklar Vakfı’nın kurucularından biri oldu. Artık sinema perdesinde değil, küçücük bir televizyon ekranından milyonlarca eve konuk olacaktı. TRT ekranlarında başlayan Uykudan Önce programıyla her akşam çocuklara masallar anlatıp şarkılar söyledi. Her programın başında isimlerini teker teker saydığı kuzucuklarının artık Masalcı Teyze’si oldu. Bu programda bütün çocukları oğlu Ahmet’in yerine koydu ve onlara en güzel masalları anlattı. Üstlendiği bu rolüyle pek çok çocuğun masum dünyasında unutulmaz izler bıraktı. Öyle ki 1985’te yaptığı bu program sayesinde Yılın Annesi (Karakuş, 2017) seçildi. Program ayrıca 1980 ve 1981 yıllarında, bir gazetenin Yılın En Başarılı Çocuk Programı ödüllerini de aldı.
Fakat her nasılsa ses tonu ve bakışlarıyla çocukların kalbine dokunduğu bu program, hiçbir gerekçe gösterilmeksizin aniden yayından kaldırıldı. Öyle ki programın sunucusu kendisi olmasına rağmen bu haberi TV ve gazetelerden öğrendi. Bütün kayıplar üst üste gelmişti. Önce oğlunu, ardından annesini ve sonrasında ise yüreğini ortaya koyduğu Uykudan Önce programını. İşte tam o günlerde çok büyük bir kayıp daha yaşadı ki o da kalp krizi geçiren eşinin (1982) kaybıydı. Naşit, âdeta Ben yoruldum hayat, gelme üstüme diyecek hâle gelmişti. Zira yaşadığı derin acılarını paylaşacak artık ne bir ailesi ne de bir eşi vardı. Dolayısıyla teselliyi kendi şoförlüğünü yapan Cemal İnce’nin kalbinde buldu ve 1983 yılında onunla ikinci evliliğini yaptı.
Ancak oğlunun kaybından sonra yaşadığı üzüntüler ve yoğun çalışma temposu onu epey yıpratmıştı. Her ne kadar yaşadıklarını unutmaya çalışsa da bu kolay olmuyordu. Dolayısıyla son filmi olan Annem/Bırakmam Seni çekimleri sırasında rahatsızlandı. Hastanede yapılan teşhislerde bağırsak kanseri olduğu anlaşıldı. O zamana kadar genellikle oynadığı hiçbir filminde ölmemişti. Ancak senaryo gereği bu filmde ölecekti. Hastalık bütün vücudunu sarmış; birkaç aylık ömrü kalmıştı. Biliyordu öleceğini. Çekim aralarında bazen Acaba bu filmi bitirebilecek miyim? diyordu. Sıra o sahnenin çekimine geldiğinde, gözyaşları içinde son repliği şu oldu: Sevenlerim beni hep gülerek ve neşeyle hatırlasın (tamadres.com, 2025).
Tedavi sürecinde Müjde Ar ve Sezen Aksu hep yanındaydı. Yurt dışında devam eden tedavi sürecinde aylarca ona baktılar. Ümit kalmadığını öğrenince İstanbul’a döndüler. Artık kaçınılmaz son gelmişti. Tarihler 11 Aralık 1987’yi gösterirken çocukların Masalcı Teyze’si 57 yaşında hayata veda etti. Haber duyulduğunda, kahkahaların yerini gözyaşları aldı. Hatta Yeşilçam’ın Gülen Adam’ı Kemal Sunal bile onun tabutu başında hüngür hüngür ağladı. Ama her şeye rağmen biz onu gene de tebessüm ve neşeyle hatırlıyoruz.
Kaynaklar
Asiltürk, C. (2023, Aralık 12). Adile Naşit – Kameranın seçtiği ‘güzel kız’. fikirturu.com, https://fikirturu.com/kultur-sanat/adile-nasit-kameranin-sectigi-guzel-kiz/
Balancar, F. (2020, Mart 13). Adile Naşit’i bu kadar sevmemizin nedeni aslında bize benzemesi. agos.com.tr, https://www.agos.com.tr/tr/yazi/23766/adile-nasiti-bu-kadar-sevmemizin-nedeni-aslinda-bize-benzemesi
İzal, D. (2025, Nisan 16). Adile Naşit: Hüzünlü Bir Kahkaha. Çünkü Kadınız, https://cunkukadiniz.com/2025/04/16/adile-nasit-huzunlu-bir-kahkaha/
Karakuş, D. (2023, Mayıs 15). Adile Naşit kimdir. ensonhaber.com, https://www.ensonhaber.com/biyografi/oyuncu/adile-nasit-kimdir

Acile Naşit’i şimdi daha iyi tanıma imkanı verdi bu yazı. Yazarını tebrikler, eline ve yüreğine sağlık