I.
bir yürek yangını, amansız
kimsesiz iklimlerin ayazında
hazan mahkûmu, ruhu annenin
yavrusu ararken sesini, ninninin
kaskatı kesilmiş kalplerin yazında
bilinmez, kaç zemheri yaşadığı bu?
yitik demek ki içler açan o bahar kokusu!
kanatlarına ağıtlar yakılı ah’ların
hisleri mefluç, titrek sabahların
akşamında umarsız yağmur ağlar
kabuğuna sığmayan günahların
gözyaşı annenin, kalpleri dağlar.
II.
bir yürek yangını, zamansız
vuslatsız albümlerin nazında
başı dumanlı mor hülyaların
zifirî günlere yenik rüyaların
besteler bin pare, âşıkların sazında
sayılmaz, kaç yıldız kayar her gece?
beklenen, umuttan yalnız iki hece!
ürkek bakışlı yine on dördün halesi
çökerken çeyreğine bir ömrün çilesi
gözleri kararır yerin, göğün başı döner
şu ateş böceği, o metruk dağ lalesi
heyhat ki zamansız söner.
III.
bir yürek yangını, dermansız
gamı yetkin yılların kır beyazında
başına vurmuş zeval sıcağı, güneşin
sinesinde mahpus, kumlardan ateşin
insafın çok bahası, bulunur pek azında
anılmaz, kaç asra bedel göç hikâyesi bu?
oysa hayalini kurduğu bir saadet toyuydu!
güzide kır çiçekleri, etingü bal arısı,
turkuaz mavisi, açık gün sarısı…
şimdi her şey efsane bir kızıla çalar
upuzun bir şarkının yarısı
dalgalar arasında düşlere dalar.
Hocam çok güzel olmuş ellerize sağlık. Bir yürek yangını ancak bu kadar etkili hissettirilir…
“Yürek Yangını”: Zamanın ve Mekânın Ötesinde Bir İç Çığlık
Seher Sağlam’ın kaleminden çıkan “Yürek Yangını”, duyguların kelimeye dönüşmüş hâli gibi… Şiir, yalnızca bir iç döküm değil; aynı zamanda insan ruhunun üç farklı evresine yayılmış bir ağıttır. Her bölüm, kendi içinde bir devre işaret ederken; “amansız”, “zamansız” ve “dermansız” gibi sıfatlarla, kalbin geçirdiği üç evreyi etkileyici bir döngüde sunar.
İlk bölümde anneyle özdeşleşen ses, çocuklukta yankılanan bir ninniyle başlar, donmuş duyguların arasında bir sızı olarak kalır. İkinci bölümde hayal kırıklıkları ve geçmişe gömülmüş aşkların yankısı duyulur; zaman kayıptır, umut sadece “iki hece”den ibarettir. Son bölüm ise tükenmişliğin, yaşan(a)mamışlığın ve nihai kabullenişin şiirsel ağıtıdır.
Sağlam’ın dili hem sade hem yoğun; her imge bir başka çağrışımı tetikliyor. Baharın yitimi, yıldızların düşüşü, kır çiçeklerinin soluşu… Tüm bunlar, insanın kendi iç mevsimlerine dair evrensel bir hikâye anlatıyor.
“Yürek Yangını”, sadece bir şiir değil; okurun kalbinde yanmaya devam eden bir ateş. Sessizce başlayan, ama içe işleyen bir feryat gibi… Seher Sağlam, bu şiiriyle duyguya tercüman değil, adeta duygunun kendisi oluyor.
Seher Sağlam’ın “Yürek Yangını” şiiri, okuru ilk andan itibaren duygusal bir girdaba sürüklüyor. Şiir, üç bölümde kalbin üç ayrı yanışını —amansız, zamansız ve dermansız— işlerken hem bireysel bir iç hesaplaşmaya hem de evrensel bir hüzne ses veriyor. Bu yönüyle okurda güçlü bir empati duygusu uyandırıyor.
İmgeler zengin, dil etkileyici; özellikle “kanatlarına ağıtlar yakılı ah’ların”, “umuttan yalnız iki hece”, “şimdi her şey efsane bir kızıla çalar” gibi dizeler oldukça şiirsel ve akılda kalıcı. Bu dizelerde şairin duyguyu bir estetik forma sokma çabası hissediliyor ve çoğu yerde başarılı.
Ancak metin, zaman zaman bu imgelerin yoğunluğu altında nefes almakta zorlanıyor. Şairin duygusal yükü çok yüksek; kimi yerde bu yük, anlatımı bulanıklaştırıyor. Örneğin bazı metaforlar peş peşe geldiğinde anlam değil, sadece atmosfer kalıyor geriye. Şiir, okuru büyülerken aynı zamanda yorabiliyor da. “Süsleme” ve “şiirsel yoğunluk” arasındaki denge her zaman korunamıyor.
Buna rağmen şiirin içtenliği, taşıdığı insani öz ve sezgisel dili inkâr edilemez. Seher Sağlam, okura yaşanmışlık kokan bir dünya sunuyor. Bu şiir, duygularını bastırmak yerine dillendirmek isteyen, kalbiyle okuyanlar için güçlü bir çağrı. Ama edebiyat terazisinde ölçüm yapacak olursak, biraz daha sadeleşmeye, seçilmiş kelimenin gücüne ve metafor ekonomisine ihtiyaç duyduğu da ortada.