“Bir gün lisenin kantininde otururken zarif bir hanımefendi ziyaretine gelir ve: “Merhaba, ben Suzan Güven. Hani senin ilk besteni okuyan şarkıcı..” der. Sonra da “Radyo, sanatçı almak için bir sınav açtı. Kazanabilirsin, bu sınava girmelisin.” der. Hava yağmurludur. Fakat o, heyecandan ıslandığının farkında değildir. 186 kişi içinde ismi ilk sıradadır. Jüride Orhan Veli Kanık, Yorgo Bacanos, Refik ve Fahire Fersan, Cevdet Çağla, Baki S. Ediboğlu, Şerif İçli gibi usta sanatçılar vardır. Okuduğu birkaç şarkıdan sonra kabiliyeti karşısında şaşırırlar. Ardından: “Repertuvarın ne kadar?” diye sorarlar. Üç bin civarında efendim!” deyince inanmakta zorlanırlar ve şöyle sorarlar: “Hepsi aklında mı?” Cevap, soru bitmeden gelir: “Evet efendim!” Verdiği cevabı kimsenin inanmadığını görünce dosyasını jüriye uzatır ve: “Bildiğim şarkıların hepsinin giriş bölümleri notalarıyla beraber yazılıdır, efendim!” der. Yaklaşık iki saattir içeridedir ve diğer 185 kişi onu beklemektedir. Jüri ise dosyadan rastgele, “Bu şarkıyı oku. Bu parçanın meyanını söyle. Bu şarkının sonunu oku.” der. Şarkıya baştan girilirse sonu hatırlanabilirdi. Ancak sonunu okumak pek kolay değildi. Neyse, ismi gibi Allah vergisi zekâsıyla istedikleri bütün şarkıları okudu. Bunun üzerine jüri, hep birlikte onu alkışladı ve koro hâlinde, “Fevkalade, fevkalade…” diyerek tebrik ettiler.” (Çakır, t.y.). 

Yukarıdaki satırlarla tasvir etmeye çalıştığımız usta sanatçı, şarkıcı, besteci, oyuncu ve şair Zeki Müren’dir. 

Doğumu ve Eğitimi

Zeki Müren, 6 Aralık 1931 yılında, Bursa’nın Hisar semtinde, Kaya ve Hayriye Müren çiftinin tek çocuğu olarak dünyaya gelir. Ailesi Bursa’ya Üsküp’ten göç etmiştir. Dedesi Mehmet Efendi hafız olup tilavetiyle meşhurdur. Müren dedesini şöyle anlatır: “Güzel sesli dedem Mehmet Efendi, çok ünlü bir hafızdı. Her gün beş namaz vaktinden önce Şehadet Camii’ne gider, ezan okurdu. O ezan okurken herkes sokaklara dökülür, tüyleri ürpererek dinlerdi.” (Çelik, 2020).

İlkokulu, Bursa Osmangazi’de, Ortaokulu Tahtakale’deki ikinci okulda bitirir. Liseyi ise İstanbul Boğaziçi’nde tamamlar. Ardından çok istediği İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisinde okur.

Müzik Hayatına İlk Adım

Müzik hayatına ilk defa Bursa’da aslen hafız olan tamburi İzzet Gerçekler’den aldı. Boğaziçi Lisesinde okurken (1949) Agopos Efendi ile udi Kirkor’dan ders alarak musiki eğitimini sürdürdü. Daha sonra fasıl musikisini iyi bilen, geniş bir repertuvarı da bulunan ve aynı zamanda hafız olan Şerif İçli’den de ders aldı. Ayrıca Refik Fersan, Sadi Işılay ve Kadri Şençalar’dan da yararlandı (biyografi.info, t.y.).

İstanbul Radyosundan sonucu beklerken lise eğitimini de devam ettiriyordu. Bir hafta sonu Refik Fersan Bey: “Zeki Bey evladım, Perihan Altındağ rahatsızmış, programına gelemiyor. Saat 20.30’a kadar nota dosyanı al, radyoevine gel.” (bodrumrehberi.com, t.y.) der. Hicaz makamını sevdiği için o dosyayla gider ve mükemmel bir program çıkartır. 

Bu, ilk radyo konseri (1951) çok beğenilir ve programdan sonra telefonla onun kim olduğunu öğrenmeye çalışanlar olur. Bunlardan biri de Hamiyet Yüceses’tir. Müren’e telefonla ulaşarak aynen şunları söyler: “Evladım seni radyodan 45 dakika boyunca ağlayarak dinledim. Çok merak ediyorum, kimsin sen?(biliyo.org, t.y.).

İlk Plak Doldurma Hikâyesi

Bu arada İstanbul’dakiler, onu sahneye çıkarmak için yarışır. Karşısına çok astronomik rakamlarla çıkmalarına rağmen o hep “Hayır, hayır efendim, akademiyi bitirmeden kesinlikle sahneye çıkmam.der. Bu derece popülerliği sadece Marmara Bölgesi’ne yayın yapabilen İstanbul Radyosu sayesinde yakalamıştır. Fakat onun asıl gayesi Anadolu’nun tamamına ulaşmaktır. Bu niyeti plakçıların ve filmcilerin işine yarar ve İstanbul’daki bütün plak şirketleri onun kapısını çalar. Fakat parayı veren düdüğü çalar hesabı iyi bir teklifle gelen birisi: “Sadece bir plak Zeki Bey, sadece bir plak.. der (Çakır, t.y.). Buna ‘evet’ diyen Müren, Şükrü Tunar’ın, Bir Muhabbet Kuşu bestesini okur.

Sinema ve Tiyatro Günleri

Zeki Müren, yıl 1954’ü gösterirken henüz akademi üçüncü sınıftadır. Sahneye çıkmadığı için insanlar yüzünü merak etmektedir. Bunu fırsat bilen film yönetmenleri onu ikna eder ve ilk beyaz perde çalışmasını Beklenen Şarkı filmiyle yapar. Bu müzikal filmde on bestesini okuyunca, onu görmek isteyenler salonları ağzına kadar doldurur. Bundan sonra 17 filmde daha oynayan sanatçı, sinema oyuncusu olarak da oldukça yüksek rakamlı sözleşmelere imza atar. Filmlere Hayat Bazen Tatlıdır, Altın Kafes, Bir Yaz Yağmuru vs. gibi kendi bestelediği şarkıların isimlerini verir. 1955 yılında Arena Tiyatrosu’nun Çay ve Sempati adlı oyununda da başrol oynar (biyografi.info, t.y.).

Sahne ve Plak Çalışmaları

O, müzik kariyerinde önemli bir noktaya geldiğinde henüz 24 yaşındadır. 1955 yılında Manolyam adlı kürdilihicazkâr parçasıyla, Türkiye’de ilk defa verilmeye başlanan Altın Plak Ödülü kendisine verilir. Sanatını bu ödülle taçlandıran şarkıcı, artık dönemin en popüler sanatçısı hâline gelir. Öyle ki ünlü gazinolar birbirleriyle kıyasıya rekabet eder. Dinleyicileri arasında devlet adamları da vardır. Vurgulu ve ahenkli sesiyle kulağa; gösterişli ve ilgi uyandıran kostümleriyle de göze hitap eder. O, her daim yenilikler peşinde olup saz ekiplerine ilk defa smokinli kıyafetler giydirendir. Kendisini dinlemeye gelenlere hem yakın olmak hem de hâkim durumunu koruyabilmek için, seyirciler arasına uzanan T şeklindeki sahne yapısını ilk planlayan da odur. Bu yüzden, ona, adıyla birlikte telaffuz edilen Sanat Güneşi betimlemesi atfedilir (yenicaggazetesi.com.tr, 2020). Ayrıca o Müziğin Paşası olarak da meşhurdur. O lakabı da 1969’da Aspendos’ta verdiği konserde Antalya halkı verir.

Artık Anadolu insanı tarafından çok beğenilen bu sanatçı, turnelere başlar. Bir yılda bazen yüz konser verdiği olur. Verdiği konserlerin ünü Anadolu’yla sınırlı kalmaz, yabancı ülkelerde de birçok konser verir. On yedi yaşında iken bestelediği Zehretme Hayatı Bana Cananım mısrasıyla başlayan şarkı ilk bestesidir. Onun bestselleri ise Şimdi Uzaklardasın Gönül Hicranla Doldu, Manolyam, Bir Demet Yasemen, Gözlerinin İçine Başka Hayal Girmesin şarkılarıdır. Bunlarla beraber aralıksız 11 yıl Behiye Aksoy ile Maksim Gazinosu’nda sahne alır (biyografistan.com, t.y.).

Sahnedeki Zeki Müren

Müren’in sanat hayatı çok renklidir. Radyodan sahne hayatına, oradan da film, tiyatro ve plak çalışmalarına kadar çok farklı alanlarda sanatını icra etmiştir. Fakat bunların içinde sahnenin yeri başkadır. Orası onun için ışıltılı, spotlar altında terlenen, bol alkışlı bir dünyaydı. Bu aslında her kesimden insanla yakın göz teması kurmak demekti. Böyle bir yaşam, elbette insan egosunu bir balon gibi şişirebilirdi. Fakat o, hep “kendi” olarak kalmayı başardı. Dolayısıyla, konser verirken de film çevirirken de bitmek tükenmek bilmeyen alkışlarla dolu sahne hayatında da hiç değişmedi. Âdeta kendisini seyredenler için çok özel bir Zeki Müren kültü oluşturdu. Bu yüzden olsa gerek onun cinselliği ile ilgili pek çok şey kulaklara fısıldansa da belki de insanlar, ona olan saygısını yitirme endişesiyle kimseciklere bir şey söylemiyordu. Dolayısıyla dünya onun etrafında dönüyor olmasına rağmen o her daim halkın Sanat Güneşi olarak parlamaya devam etti.

Zarafetin Türkçedeki Karşılığıydı 

Onu dinlemek, ‘Bir Hoş Sada’ olsa da esas onun zarifliği, inceliği ve saygınlığı Türkçeyi çok iyi kullanmasındandır. Bunu programa başlamadan önce seyircilere yaptığı hitap cümlelerinde görmek mümkündür. Mesela: “Her zaman olduğu gibi hepinize en engin sevgilerimi, en derin hürmetlerimi arz ederim, lütfen kabul buyurunuz efendim!”, “Canımdan çok sevdiğim aziz ve muhterem dinleyicilerim; şu anda huzurlarınızda olmak ne kadar mutluluk veriyor bana, bir bilseniz…” Hatta 1951 yılında Ankara’da ilk konserini vereceği zaman salonda yer kalmaz. Birtakım gençler bilet bulamayınca onu taşlamak ister. Bunu önceden öğrenen Müren, arabadan iner ve “Hoş geldiniz efendim, hoş geldiniz, benim için rahatınızı kaçırmışsınız, buyurun, misafirimsiniz efendim, açıkta kalmayın efendim.” (Çelik, 2020) diyerek onları da içeri alır ve böylece mesele suhuletle çözülür.

Sıra Dışı ve Yalnız Bir Yaşam

Onun yaşamında sıra dışı denebilecek bazı şeyler vardır. Mesela her akşam mutlaka saunaya girmesi ve genellikle günde dört saat kadar uyuması. O, nükteli konuşan, gerektiğinde argoyu da kullanan ve lafını hiç esirgemeyen biridir. Arabeskten klasik musikiye kadar her tür müziği okuyabilmekteydi. Tavırlarında bazen kıskanç, bazen nazik, bazen narin, çoğu zaman da baskındır. Ayrıca hem papyon takıp hem etek giyen, hem tıraş olup hem de ruj süren bir kişilikti. Akademinin Süsleme Atölyesinden mezun olduğu için hem desen hem de resim çalışması yapabiliyordu. Dolayısıyla akademi yıllarında yaptığı süsleme ve resimlerden oluşan birkaç sergi de açmıştır. Ayrıca akademide desinatörlük de öğrendiği için sahne kostümlerini de kendi tasarlar. Onun bir de 1965 yılında Bıldırcın Yağmuru ismiyle yayımladığı bir şiir kitabı da vardır. 

Ancak o, renkli, şaşalı, sıra dışı ve yenilikçi bir sahne yıldızıyken bile kalabalıklar arasında kendini hep yalnız hissediyordu. Bu durumunu bir şiirinde şöyle dile getirir:

“Uludağ’ı karsız gördüm, ağladım

Ocağımı korsuz gördüm, ağladım

Pabucumu bağsız gördüm, ağladım

Gönlümü de yârsız gördüm

Bana kimler ağlasın?” (Çakır, t.y.).

Albümleri ve Vefatı

Zeki Müren’in toplamda 24 albümü vardır. Bunlardan en çok bilinenleri şunlardır: Senede Bir Gün, Anılarım, Güneşin Oğlu, Kahır Mektubu, Eskimeyen Dost, Gözlerin Doğuyor Gecelerime, Ayrıldık İşte, Karanlıklar Güneşi, Zirvedeki Şarkılar, Bir Tatlı Tebessüm, Doruktaki Nağmeler (biyografi.info, t.y.).

Evet, o altmış beş yıllık kısa denebilecek bir ömre çok şeyler sığdırır. Burada hepsini saymak elbette mümkün değil. Repertuvarında 4000 dolayında eser bulunan ve bugüne kadar yapmış olduğu bestelerin sayısı 200’ü aşan bir sanat güneşiydi o. Çevirdiği filmler, yurt dışı ve Anadolu turneleri, sahne hayatı vs. derken, gerçekten çok hızlı ve aynı zamanda akıl almaz bir tempoyla yaşar.

Bu aşırı tempo ve yalnızlık onda kalp rahatsızlığı meydana getirince, 1980’den sonra sahne hayatından uzaklaşarak Bodrum’daki evine kapanır. 45 yıl önce Ankara Radyosunda ilk şarkısını 12 numaralı mikrofona okur. Tarihler 24 Eylül 1996’yı gösterirken, TRT stüdyolarında yine aynı mikrofon ödül olarak verileceği sırada yaşamını yitirir. Cenazesi görülmemiş bir halk kitlesiyle uğurlanır. TRT’de başlamış olan sanat yaşamı, aynı yerde son bulur. Kabri Bursa’dadır.

Kaynaklar

biyografi.info (t.y.). Zeki Müren Biyografisi. biyografi.info. www.biyografi.info/kisi/zeki-muren

biliyo.org (t.y.). Zeki Müren. biliyo.org, www.biliyo.org/kimdir/zeki-muren-5105

biyografistan.com (t.y.). Zeki Müren Kimdir? Biyografisi. biyografistan.com, https://www.biyografistan.com/2013/06/zeki-muren-kimdir-biyografisi.html

bodrumrehberi.com (t.y.). Zeki Müren müzesi, bodrumrehberi.com, http://www.bodrumrehberi.com/zeki_muren.htm

Çakır, E. (t.y.). “Bir hoş sada”ydı dinlediğimiz. dergibursa.com.tr. www.dergibursa.com.tr/bir-hos-sadaydi-dinledigimiz/

Çelik, M. M. (2020, Eylül 24). Zeki Müren: Aile sıcaklığından, akraba yakınlığından yoksun, yapayalnız bir insan. indyturk.com,  https://www.indyturk.com/node/248746/k%C3%BClt%C3%BCr/zeki-m%C3%BCren-aile-s%C4%B1cakl%C4%B1%C4%9F%C4%B1ndan-akraba-yak%C4%B1nl%C4%B1%C4%9F%C4%B1ndan-yoksun-yapayaln%C4%B1z-bir-insan

yenicaggazetesi.com.tr (2020, Aralık 6). Zeki Müren kimdir? Sanat Güneşi lakabı nereden gelmiştir? Zeki Müren’in hayatı. yenicaggazetesi.com.tr, https://www.yenicaggazetesi.com.tr/zeki-muren-kimdir-sanat-gunesi-lakabi-nereden-gelmistir-zeki-murenin-hayati-303597h.htm