Yine yollardayız… “Yine” dedim ama siz çok da takılmayın buna; yola çıkmayalı hayli zaman olmuş aslında. Ben beş ay diyeyim, siz söyleyin yedi. Yalnız değiliz tabii ki. Değerli misafirlerimizle beraberiz. Tam da mevsimine denk gelmiş iyi ki. “Yolunuz nereye?” diye soracak olursanız hemen cevap vereyim: Tropaeum Traiani’a yani Roma İmparatorluğu’nun Zafer Anıtı’na. 

Muhtemelen bu anıtı ilk defa duyduğunuzu söyleyeceksiniz. Oldukça normal, burası çok bilinen bir yapı değil zira. İşin doğrusu, ben de bir belgesel videosunda karşılaşıncaya kadar varlığından haberdar değildim. Şimdi yolun keyfini çıkararak bu tarihî yapıya doğru ilerliyoruz. Yaklaşık iki saat kadar daha yolumuz var… 

Kanola Tarlaları

Nisan ayının son günlerindeyiz; baharın güzelliklerine tanıklık eden bir yolculuk geçiriyoruz. Yol kenarlarına damgasını vuran ise son yıllarda hem besin değeri hem de çevresel katkıları bakımından modern tarımın vazgeçilmez ürünlerinden biri hâline gelmiş olan, uçsuz bucaksız kanola tarlaları. Hem de sağlı sollu uzanan, sarının en çekici tonunda açmış ve büyüleyici çiçekleriyle…

Daha önceki yol tecrübelerimizden edindiğimiz bilgilere göre “kanola” yani Latince adıyla “Brassica napus”un, özellikle bitkisel yağ üretimi amacıyla tarımı yapılan ve kolza bitkisinin ıslah edilmesiyle Kanada’da geliştirilen bir bitki olduğunu öğrenmiştik. Tohumları ortalama %40-45 oranında yağ içeren bu bitki, son yıllarda gıda endüstrisinde oldukça yaygın bir kullanıma sahip. 

Yolculuğumuzun kayda değer bir kısmını geride bıraktıktan sonra yol üzerindeki mütevazı bir kafede kahve molası veriyoruz. Kafenin bir tarafında boylu boyunca bir kanola tarlası uzanıyor. Mevsimin ılık esintisiyle hafifçe salınan sarı çiçekler, yalnızca gözlerimizi değil ruhumuzu da okşuyor âdeta. 15-20 dakikalık molamızın büyük bir kısmını alımlı kanola çiçeklerinin yanı başında geçiriyoruz. Sarının ortasından gökyüzünü seyre dalarken içimizdeki birçok ağırlıktan da kurtulduğumuzu hissediyoruz. 

Arabaya dönerken içimizde hem dinginlik hem de hoşça bir merak var. Çünkü rotamızın esas durağı, Roma İmparatorluğu’nun Dobruca Bölgesi’ndeki zafer anıtı olan Tropaeum Traiani. Navigasyon, varış noktamıza yaklaşmakta olduğumuzu haber verince çevredeki taş yapıların dokusundan ve eski yol izlerinden tarihî bir yapıya doğru ilerlediğimizi anlıyoruz. Son virajı dönerken gözlerimiz bir tepenin yamacında yükselen o anıta takılıyor: Tropaeum Traiani.

Adamclisi Kenti

Romanya’nın başkenti Bükreş’ten takriben 200 kilometre yol katettikten sonra Dobruca’da bulunan Adamclisi’ye ulaşıyoruz. Köstence’ye 65 kilometre kadar uzaklıktaki bu küçük köy, hem doğasıyla hem de tarihî geçmişiyle dikkat çekiyor. Köyün adı, Osmanlı döneminde burada bulunan antik anıtın bir kilise sanılması nedeniyle “Adam Kilise” olarak anılmış; zamanla bu ifade, Romenceye “Adamclisi” olarak geçmiş.

Antik Roma döneminde bölge, Daçya Seferlerinden sonra stratejik ve kültürel bir merkez hâline gelmiş. Halk arasında “Adam Kılıcı” gibi etimolojik yaklaşımlarla açıklansa da bu ismin büyük ihtimalle bölgede yer alan etkileyici kabartmalar ve figürlerle süslenmiş Zafer Anıtı’ndan kaynaklandığı düşünülüyor.

Adamclisi’nin önemi, MS I. yüzyılın sonlarında ve II. yüzyılın başlarında, Roma İmparatorluğu’nun Daçya Seferleri sırasında artmış. Bu bölgede 102 yılında gerçekleşen büyük bir savaşta, Roma kuvvetleri Daçya, Sarmat ve Bastarnae kabilelerine karşı zafer elde etmiş. Tropaeum Traiani de işte bu zaferin anısına inşa edilmiş.

Zaferden sonra Adamclisi bölgesinde, “Civitas Tropaensium” adıyla bir Roma kenti kurulmuş. Bu kent, emekli Roma askerlerinin yerleştirildiği bir koloni hâline gelmiş; aynı zamanda da bölgenin askerî ve sivil yönetim merkezi olmuş. Roma’nın Daçya’daki mirası konumundaki kent; forum alanı, bazilika, su kemerleri, termal hamamlar ve bir amfitiyatro gibi kamusal yapılara ev sahipliği yapmış. Bölgedeki bu yapıların kalıntıları, günümüzde hâlâ görülmekte olup Romanya’nın en önemli arkeolojik alanlarından biri konumunda.

Kent, yalnızca pastoral güzelliğiyle değil, Roma tarihine açılan büyüleyici bir pencere olması yönüyle de önem taşıyor. Buranın en dikkat çekici yapısı, İmparator Traiani’nın, Daçya Savaşlarındaki zaferini anmak için 109 yılında diktirdiği Tropaeum Traiani. Dairesel yapısıyla Roma mimarisinin eşsiz bir örneği olan anıtın etrafını süsleyen metoplarla savaş sahneleri âdeta taşlara kazınmış.

Bölgede Roma askerî garnizonuna ait bir mezar tümülüsü ile savaşta hayatını kaybedenler için yapılan sunak yapısı da bulunuyor. Bu yapılar, Roma’nın hem askerî gücünü hem de kültürel ritüellerini yansıtıyor. Günümüzde 1977 yılında açılan Tropaeum Traiani Müzesi, orijinal metopları, yazıtları, lahitleri ve Roma seramiklerini sergileyerek ziyaretçilere tarihî bir yolculuk sunuyor. Bizim gezimiz, müzenin kapalı olduğu güne denk geldiği için ne yazık ki burayı ziyaret edemedik.  

Buna rağmen Adamclisi’yi ziyaret etmek, Roma’nın Daçya’daki izlerini yakından görmek isteyen herkes için benzersiz bir deneyim. Biz de kıymetli misafirlerimizle birlikte bu deneyimi yaşamaya devam ediyoruz. 

Tropaeum Traiani

Tropaeum Traiani; -yukarıda da geçtiği gibi- Roma İmparatoru Traiani tarafından, MS 109 yılında, Daçya’ya karşı yürütülen savaşlarda elde edilen zaferleri kutlamak amacıyla yaptırılan bir zafer anıtı. Bu savaşlar, Roma’nın Tuna Nehri’nin kuzeyinde yer alan Daçya Krallığı üzerindeki kontrolünü pekiştirmesi açısından oldukça stratejik öneme sahip.

Dacia Savaşları, -ilgili kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre- Traiani’nın 101-102 ve 105-106 yılları arasında gerçekleştirdiği iki büyük askerî sefer dizisinden oluşuyor. Bu savaşlar, bir yandan Roma’nın doğu sınırlarını güvence altına alırken diğer yandan da imparatorluğa büyük ekonomik kaynaklar kazandırmış. Anıt, sadece bir zafer simgesi olmanın ötesinde, Roma’nın yeni fethettiği topraklarda kurduğu düzenin ve egemenliğin bir göstergesi olarak da değerlendiriliyor.

Anıt, 39 metre yüksekliğinde ve 38 metre çapında dairesel bir yapıdan oluşuyor. Temelinde yedi basamaklı taş platform bulunuyor; bu platform, 12.6 metre yüksekliğinde ve 31 metre çapında silindirik bir çekirdeği destekliyor. Bu çekirdek, 54 adet taş metopla çevrili; bunların 49’u günümüze ulaşmış durumda. Metoplar, Roma ordusunun Daçya Savaşlarındaki zaferlerini betimleyen kabartmalarla süslenmiş. Kabartmalar üzerindeki her bir figür, tarihin bir kesitini günümüze taşıyor.

Silindirin üst kısmında, balık pulu şeklinde taş levhalarla kaplı, konik bir çatı yükseliyor. Çatının tepesinde, 6 metre yüksekliğinde ve altıgen prizma şeklinde bir taban üzerine yerleştirilmiş, Roma zırhı giymiş bir asker figürü bulunuyor. Bu figürün ayakları dibinde, elleri arkadan bağlı üç esir tasviri yer alıyor. Anıtın üst kısmı, 27 adet mahmuzla süslenmiş ve bunların her biri Roma’nın düşmanlarına karşı kazandığı zaferi simgeliyor. Kabartmaların, yalnızca askeri gücü değil, aynı zamanda Roma’nın “barış getiren” uygarlık misyonunu da temsil ettiği ifade ediliyor. 

Anıtın bir yüzünde, Mars Ultor’a adanmış Latince yazıt yer alıyor. Bu yazıt, yapının 109 yılında tamamlandığını ve İmparator Traianus’un zaferini vurguluyor. 

Yapının dış cephesinde, savaşın farklı sahnelerini betimleyen 54 adet metop (kabartma levha) bulunuyor. Bu kabartmalar arasında düşman askerlerinin esir alınması, savaş düzenleri, zırhlar ve askerî araçlar gibi sahneler oldukça dikkat çekici. Kabartmalarda dikkat çeken bir başka unsur da Roma askerlerinin disiplinli ve düzenli yapısının, Daçyalılarla karşılaştırmalı olarak sunulması. Bu yaklaşım, Roma’nın uygarlık misyonunu vurgulayan sanatsal bir strateji olarak belirtiliyor. 

Anıtın mimarisinde estetik ögelerin yanı sıra sembolik ögeler de göze çarpıyor. Örneğin üst kısımdaki zafer sembolü, Roma’nın askerî kudretini temsil ederken, metoplar da alt sınıftaki askerlerin savaşta gösterdikleri başarıları yansıtıyor. Yapının merkezî planı ve taş işçiliğinde kullanılan detaylar, Roma mimarisinin teknik ustalığını da gözler önüne seriyor. Anıtın orijinal kabartmaları, bugün Adamclisi Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmekte olup anıtta ise onların taş kopyaları yer alıyor. Zamanla tahrip olan anıt, 1977 yılında arkeolog Adrian Rădulescu’nun öncülüğünde restore edilmiş.

Sonuç olarak, Adamclisi’nin sessiz tepelerinde yükselen Tropaeum Traiani, hem mimarisi hem de sembolik yönleriyle birçok ziyaretçisi gibi bizi de etkiliyor. Bu sessiz ve sakin coğrafyada yüzyıllardır varlığını sürdüren görkemli anıtın çevresinde ağır adımlarla tur atıyoruz. Aynı zamanda hem mekânın huzur veren havasını soluyor hem de fotoğraf arşivimize unutulmaz kareler ekliyoruz. 

Dönüş Yolunda

Kısa ama dolu dolu bir gezinin ardından artık dönüş yolundayız. Günün minik hatırası olarak bu defa magnet yerine yolumuzun üzerinde bulunan bir dükkândan türlü Kavala kurabiyeleri alıyoruz. Misafirlerimizle geçirdiğimiz hoş ve keyifli saatler de yol yorgunluğumuzu üzerimizden alıp götürüyor. Geride kalan ise bir güne sığdırdığımız güzel bir anı ile birkaç kare fotoğraf. Bu yazı için de gezimizin küçük bir semeresi diyebilir miyiz? Ne dersiniz? 

Kaynakça

Heritage Constanța. (n.d.). Tropaeum Traiani Ensemble. https://heritageconstanta.com/en/listings/tropaeum-traiani-ensemble/

I-Tour. (2023, Ağustos 6). Orașul antic roman și monumentul triumfal Tropaeum Traiani. https://www.i-tour.ro/orasul-antic-roman-si-monumentul-triumfal-tropaeum-traiani 

Turistul Liber. (2023). Tropaeum Traiani–Monumentul de la Adamclisi. https://www.turistulliber.ro/atractii-turistice/judetul-constanta/tropaeum-traiani-monumentul-de-la-adamclisi 

Wikipedia. (n.d.). Adamclisi. https://en.wikipedia.org/wiki/Adamclisi 

Wikipedia. (n.d.). Tropaeum Traiani. https://en.wikipedia.org/wiki/Tropaeum_Traiani