Annem, küçükken ne zaman bize verdiği emeklerin kıymetini bilmediğimizi düşünse; “Anne, baba olunca anlarsınız!” derdi. Yıllar teker teker geçti. Baba olmak pek çok fani gibi bize de nasip oldu. Böylece bilmekle anlamak arasındaki farkı öğrendiğim meseleler arasına bir şey daha eklenmiş oldu. Keşke herkes bildiği şeyleri aynı zamanda da anlasa ama insan fıtratı böyle. Başa gelince, derinden hissedince kavrıyor.

Baba olmak en başta, “Onlar olmasa hayat ne boş olurdu!” cümlesinin vücut bulmuş hâlidir. Büyüyene kadar hayatın  merkezine neredeyse onlar yerleşir. Yuva temelde yavrular için kurulur. Yeni nesillerin varlığı için ocaklar tüter. Çocukların beslenmesi için kazanlar kaynar. Yemekler bu yeni nesillerle yenince tatlanır. Yokluklarında elmalar bölünüp yenir, şifalı sular içilir, dualar edilir, binbir yer ziyaret edilir, yeri gelir hekim hekim gezilir. Varken kaybedilseler acıları ana baba yüreğinden çıkmaz. Koca, evlat sahibi olmakla babalık payesine erişir.

Yuva kurulup kocayken babalığa terfi edince işler de değişir. Artık musluk değiştirmekten duvar boyamaya varıncaya kadar babanın evdeki her türlü ufak çaplı tadilat ve tamirattan anlaması icap eder. Bahçedeki çimleri de biçer, bostan ekmekten de anlar. Bahçıvanlığı bildiği gibi sabahtan akşama eve ekmek getirmeden de ailede bir numaralı mesul olur. Araba sürmeyi bilir, bisiklet sürmeyi de. Evlatlarının yemesiyle sevinir, onların giyinmesiyle ısınır. Kundurasının altı delik de olsa yavrusuna yeni pabuç almaktan geri kalmaz. Onlar yerken yemiş, giyindiklerinde âdeta kendi giyinmiş gibi haz duyar. Onların her kazandıkları muvaffakiyetten iftihar ederken, her yanlışlarında kederlenir.

Babalar çoğu zaman çocuklarına birer ana da oldukları gibi bir hekim misali çocuk hastalıklardan da anlar. Çocukların rahatsızlıklarını iyileştirmeyi de az çok bildikleri varsayılır veya en azından öyle olanları makbuldür. Okula kaydetmekten diş çektirmeye varıncaya kadar her türlü resmî yahut gayriresmî işi öncelikle babaların çözmesi beklenir. 

Evinin reisidir baba. Hanesine gelecek zararlara göğüs gerer, ocağına kastedenlerle yaka paça olur, evlatlarının ekmeğine göz dikenlere geçit vermez. Namus belasına düştüğü gibi ekmek kavgasına da düşer. Baba, erkek oğlu erkektir. Oğullarının gözünde evin biricik kahramanıdır. 

Baba, yalnız adamdır. Sigara dumanı çeker gibi acıyı içine çeker. Zehir yudumlar gibi acıyı yudumlar. Alnının kıvrımlarında çilenin, ızdırabın satırları yazılıdır. Şakaklarında hayat boyu verdiği emek mücadelesinin apak nişaneleri asılıdır. Kimi zaman sekiz köşeli kasketi kimi zaman beresi ya da bareti omuzlarındaki ağırlığa refakat eder. Anne gibi çocuklarına sırdaş ve arkadaş değildir. Belli bir mesafeyi muhafaza etme gayretindendir ki çoğu vakit içten sever. Devrilince çınar gibi devrilir. Dıştan dimdik görünür, vakti geldiğinde hafif bir esintiyle başı yana düşer. Derdi de tasası da yediği yıldırımlardan ötürü içten içe yanışı da o vakit gün yüzüne çıkar. Babanın derdi çayının deminde, kahvesinin köpüğünde belli eder kendini.

Baba, evde kadın fıtratından da anlar her yaştaki çocuğun maddi ve manevi terbiyesinden de. Helalinden kazanıp evlatlarının boğazından haram geçirmemek onun vazifesidir. Varlıkta şükretmeyi, yoklukta sabretmeyi bilir ve evlatlarına bunu tembih eder. Varken yerinde harcamayı, yokken başkasının malına göz dikmemeyi öğretir onlara. Çalıştığı yerde -olur ki- ciğeri beş para etmezlerin olmadık laflarına yavrularının gülümsemesi adına katlanır. Evlatlarının meslek edinmelerinde ustadır, tahsil hayatlarında danışman ve adap erkân öğretmede birer üstattır. Evlenen kızlar edindikleri terbiyeyi babaevinde görmüştür.

Yeni nesiller arkadaşlarıyla yârenlik etmeyi, içtimai hayatta yer edinmeyi, neyin eğri ve neyin doğru olduğunu babadan öğrenir. Düşenin elinden tutmayı onda görürler. Baba, geceleri gemilere yol gösteren deniz feneri gibidir çocuklar için. Diğer yandan fener, ışığına rağmen kayalara çarpan sefine olursa, yine kendinden bilir hatayı.

Babalık öyle yücedir ki yüce dağlara adını vermiştir. Nice başı dumanlı zirvelerin namı Babadağ olmuştur. Hatta küçük babaya ata denirken büyükbabaya baba denir. Birinin diğerine yaptığı iyiliklerin adıdır babalık. Hocalar, müdürler, amirler sevildiklerinde baba adam, yaptıkları da gene babalık olur. Milletin yaralarını saran, onların dertlerini çözmeye hayatını adayanlar hep babadır bizde. Kimi somuncudur, kimi terzi, kimi de bakırcı. Millet sevdiğini, değer verdiğini hep baba görmüştür. Dertlilerin derdini dinleyen ve kendisine azgın dalgalar gibi çarpanları teskin edenler dert babası ve yolunu şaşıranlara rehberlik edenler de fikir babasıdır. Bir yerde tavrını değiştirmeden duranlar da iskele babasıdır. Hasılıkelam babalar iyi, iyilikler babalıktır.