Çeviri: İbrahim TÜRKHAN

Uzun yıllardan beri gazeteciliğin yanı sıra yazarlık da yapan Bakıt, birkaç ay önce taşındığı yeni ofiste kâğıtların, gazete kupürlerinin, kitap ve dergilerin olduğu masasının başında her zamanki gibi işiyle meşguldü. Bakıt, altmışa yaklaşan yaşına rağmen, yılların tecrübesiyle elinde kalemi, önünde kâğıdı olduğu hâlde, yaşadığı ilçede sevilen, sözü ve nazı geçen bir insan olarak tanınıyordu. Bundan dolayı başına bir müşkül düşen, bir ev ya da araba alacak olan, yeni bir işe girişmeyi düşünen birçok insan, bir fırsatını bulup onun kapısını çalar ve fikirlerinden yararlanmaya çalışırdı. Bundan dolayı Bakıt, bu işi kendine vazife olarak görür, gazetedeki yazılarında ve kitaplarında daha çok günlük hayatta karşılaşılacak sorunlara çözüm yolları sunan konulara değinmeye gayret eder, insanlara elinden geldiğince yol göstermeye çalışırdı. Onun fikirlerinden ve tavsiyelerinden yararlanan ilçenin yaşlısından gencine herkes onu sever, fikirlerine saygı duyar, verdiği öğütleri can kulağıyla dinleyerek tavsiyelerine uymaya çalışırdı. Yaşadığı ilçe, bölge merkezine yakın olduğu için yerel televizyonda haftalık program da yapar, oradan da insanlara faydalı şeyler söylerdi.

Bugün de her zamanki gibi yeni sayıya yazısını yetiştirmek için uğraşmaktayken, bir ara ofisin kapısının açmak için zorlandığını fark etti. Zaten sert kapandığı zaman, biraz güçlü bir şekilde çekmeyince açılmazdı. Yeriden kalkıp kapıyı açtığında, karşısına etine dolgun, takriben yetmiş yaşlarında, elinde asası olan yaşlı bir kadın çıktı. 

– Buyur ana, kime bakmıştın? diye sordu.

– Geldim, kurban olduğum! Gazetede yazıp televizyonda çıkan haberciyi arıyorum, dedi nefesini toplamaya çalışırken. Uzun bir süre yaya geldiği belli oluyordu. 

– Buyur, içeri geç ana! O aradığın adam ben olmalıyım, diye cevap verdi. 

– Ne güzel! Acaba yerinde mi yok mu? Benimle görüşür mü görüşmez mi? Meşgul mü değil mi? diyerek korka korka gelmiştim, dedi. Tam o sırada ayakkabısını çıkarıp içeri girmeye çalışıyordu.

– Ana, ayakkabını çıkarmana gerek yok. Doğrudan gir, diyerek yaşlı kadını içeri aldı ve bir sandalyeye oturttuktan sonra önüne bir kâse çay ve o sırada yediği bisküviden koydu. 

– Bir çayını içerim oğlum ama bu bisküviye dişim geçmez, diyerek bisküviyi geri ittirmeye çalıştı. 

– Ana, bisküviyi çaya bandırırsan iyice yumuşar. Çayı içip bisküviyi ye, biraz nefeslen. Sonra meseleni dinlerim. Yaşlı kadın, gazetecinin kendisine karşı gösterdiği ilgiden çok memnun kalmış olmalı ki:

– Çok teşekkür ederim oğlum, dedikten sonra bir süre düşünceye daldı. Sonra sessizliğini bozup: “Kartı başını yesin!” diyerek birilerine karşı kızgınlığını ifade edecek şeyler söyledi.

Bakıt, onun neden öyle söylediğini ilk anda anlayamadı. Birkaç dakika bekledikten sonra:

– Buyur anacığım, şimdi senin meramını dinleyelim. Adın ne idi bu arada? diyerek söze girdi.

– Benim adım Erkingül. Sarıtaş köyünde yaşıyorum oğlum. Bir derdimiz yok, şükür. Ama şu kartı başını yiyesiceyi, televizyonuna çıkarmazsan ya da gidip bir akıl vermezsen olmuyor oğlum, dedi ihtiyar kadın. Bakıt, meseleyi tam anlayamadığı için şöyle sordu:

– Ne kartıymış bu? Oğlunuz kumarbaz mı yoksa? 

-Yok, nerdeki kumar oyunu kurban olduğum! Dört Somu (Para birimi. Tercüman) bir araya getirip hesap yapamayan adam kumardan ne anlasın! Oğlumun kumar oynadığını da duymuş değilim dedi, biraz iç çekerek.

– O hâlde hangi karttan bahsediyorsun?

Kadın, Bakıt’ın bu sorusuna olup bitenleri uzun uzun anlattı:

– Hani şu, adı batasıca, aylık almaya yarayan kart var ya, onu söylüyorum. Onun yüzünden oğlumla gelinim ayrılma noktasına geldi. Onları everdikten sonra şehre taşındılar. Daha önce güzel güzel yaşıyorlardı. Kazandıkları parayı ortaya koyup gerekli ne varsa ortak karar verip alıyorlar, kalanını da bana verip saklatıyorlardı. İşte o meret kart çıktığından beri başımıza felaket de geldi. İkisi iki yana gidip kimin ne kadar kazandığı da belli olmaz oldu. Üç çocuğa giyim falan almaya, kreş için ödeme yapmaya para kalmamaya başladı. “Sen öde. Hayır, sen öde!” derken, ikisi iki yana gider oldular. Kimin, ne kadar aldığı, nereye, kaç para harcadığı belli olmaz oldu. Benim aylık aldığım yere söyleyin, iş yeriniz aylığınızı oraya yatırsın, siz de oradan nakit olarak çekip kullanın, dedim ama kabul etmediler. Günler böyle geçerken, onlar artık benim aldığım emekli maaşına da göz dikmeye başladı. Aylıklarını ne yapıp da bitirdiklerini bilmiyorum, oğlum. Gelin, aylığı aldıktan sonra arkadaşlarıyla birlikte yok altın günüydü, yok bilmem ne günüydü, diyerek oraya gidiyor. Oğlan, “Falan arkadaşımın doğum günü, sınıf arkadaşlarım yemek partisi düzenliyor.” diyerek o tarafa gidiyor. Böylece ikisi iki yanda paralarının nere gittiğini de bilmeden ayın sonuna zor ulaşıyorlar. Hatta bir miktar biriktirdikleri para vardı, onun da dibini bulmak üzereler. Aldıkları aylığı birbirlerine göstermeyince, zaman içinde evde huzursuzluk baş gösterdi. Her gün kavga gürültü derken, nerdeyse ayrılma noktasına geldiler. Kocam öleli yıllar oldu. Oğlanla geline söz dinletecek kimse olmayınca, biraz nasihat versin diye köyün birkaç yaşlısını çağırıp onlarla görüştürdüm, yine olmadı. Arada kalan torunlarıma yazık olacak. Kreşin ödemesini yapamadıkları için kendi aylığımdan verip öyle kurtulduk. Kurban olayım, bize bir yardımcı olmazsan, artık başka çaremiz kalmadı. Gidip şu çalıştıkları yere söyleyip aylıklarını nakit olarak vermeleri için konuşsan ne iyi olurdu. Kartın numarası oluyormuş. Onu birbirlerine söylemeyince, başka birisi gidip onunla ilgili hiçbir işlem yapamıyormuş.

Bakıt, meselenin ne olduğunu şimdi anlamıştı. Bu arada karşısındaki kadın eşarbının ucuyla gözündeki yaşı siliyordu.

– Ana, artık zamana uygun yaşamayı öğrenmezsek olmaz. Zaman değişti, her şey ona göre şekil alıyor. Yakında sizin emekli maaşınızı da öyle bir kartla vermeye başlarlar. Sen de o kartla aylık alırsın, dedi. Yaşlı kadın bir süre sessiz kaldıktan sonra:

– O kartları başını yesin, şimdi benim oğlanla gelin ayrılırlarsa torunlarımın hâli ne olur? Zaten bir aydan beri göremediğim için iyice özledim.

Bakıt kâselere yeniden çay doldurdu. Erkingül kâseyi alıp bir yudum içtikten sonra konuşmasına devam etti.

– İşte böyle oğlum, bari sana derdimi anlatayım da omzumdan yük inmiş gibi biraz rahatlayayım diye kalkıp yanına geldim. Vaktini alıyor olsam da kulak ver. Senin ofisine gelmesi de zaten epeyce zormuş. Şehrin en ucuna gelmişsin. Sorup soruşturup zorla buldum. Yerinde misin değil misin, diye merak ederek gelmiştim. İnsanların senin sözünü dinlediğini biliyorum, benim oğlumla gelinim de dinlerler, diye kalktım geldim.

Bakıt, tamam anlamında başını salladıktan sonra yaşlı kadına nasıl yardım etsem, diye düşünmeye başladı. O sırada Erkingül, sözlerine devam etti: 

-Şu an yaşadığım ev de kocamdan kalma. İyice eskidi, çökecek gibi duruyor. Onu da tamir ettirmek gerekiyor. Siz de başkaları gibi dışarı gidip çalışın, para kazanın, diyeyim diyorum ama ufacık çocukları düşünüp vazgeçiyorum. Kendileri başında olmazsa, yaşlı hâlimle onlara nasıl bakarım? Böyle böyle derken, hayatın dertleri bizi zorluyor, işte oğlum. Oğlumla gelinimin arasını düzeltecek bir şey yapmazsan olmaz, kurbanım! 

Sözlerini bitirir bitirmez gözünün yaşını silmek için elindeki çay kâsesini masaya koydu. 

-Ana, ben seni şimdi durağa kadar götürürüm. Ama önce oğlunuzla gelininizin isimlerini, adreslerini yazayım da sonra çağırıp görüşerek meseleyi halletmeye çalışalım. İnşallah bir karara varırlar. Olmadı, başka yol ararız. Sana elimden gelen yardımı ederim, dedikten sonra gerekli bilgileri not kâğıdına yazdı. Yaşlı kadın bilgileri yazdırana kadar da bir fasıl terledi. Gözyaşını silerken bir yandan da “Kartları başlarını yesin!” demeye devam etti.

Bakıt, kendisine hürmet ederek ayağına kadar gelen misafirini merkeze kadar götürüp karnını doyurdu ve köylerine giden dolmuşa bindirerek yol parasını da ödeyip yolcu eyledi. Bir mendile sardığı parasını ona vermeye çalışan kadının teklifini, “Onunla torunlarına bir şeyler alırsın.” diyerek geri çevirdi. Gazetecinin kendisine yaptıkları karşısında iyice duygulanan yaşlı kadın, ellerini açıp dua ederken, söylemeye söz bulamayarak “Kurbanım, kurbanım!” diye tekrar ede ede köyün yolunu tuttu.

Yaşlı kadını yolcu eden Bakıt, “Şimdi nasıl yardımcı olsam acaba?” diye düşünmeye başladı. “Oğlu ve geliniyle nasıl etsem de bir araya gelsem olur?” diye düşüne düşüne, sonunda bir yol buldu. Yaşadıkları mahallenin asayiş işleriyle ilgilenen polise telefon edip ikisini birlikte ofisine getirmesini rica etti. Polis, ertesi gün ikisi birlikte yanında olduğu hâlde ofise geldi. 

İsmi Saliya olan hanım ile kocası Samar gazetecinin karşısına oturdular. Önce onları bir fasıl süzdü. Saliya’nın lafa gelmeyecek, ufak şeylere takılacak, dövüşken horoz gibi kavgaya hazır olduğu simasından belliydi. Ondan dolayı gazeteci söze onu överek başladı: 

– Evet, kızım! Boyun posun yerinde, yumuşak huylu, açık sözlü biri olduğun belli. Öğrendiğime göre, üç tane güzel çocuğunuz varmış. Kocan da iyi birine benziyor. Sizi buraya azarlamak, dövüşmek gibi bir düşünceyle çağırmadım. İnsanlar günlük hayatta türlü türlü sıkıntılara maruz kalabilirler. Hayat her zaman dümdüz bir yolda ilerler gibi geçmez. Bazen dönemeçler ve yokuşlar da denk gelir. İşte öyle durumda insanlar başkasından yardım almadır ki içine düştüğü sıkıntılardan kolayca kurtulabilsin. Bugün sizi buraya çağırmamın sebebi, kabul ederseniz ağabeylik sözümü söyleyip sizin ortak bir karara varmanıza yardımcı olmak içindi. Çünkü yaşlı anneniz, sizin hâlinize üzüldüğü, çocuklarınızın geleceğini düşündüğü için ne yapsam diyerek köyden kalkıp ta buraya kadar geldi. Sözüme kulak verirseniz size bir akıl vereceğim… 

Saliya ile Samar, namını duydukları gazetecinin karşısında, hem onun mesleğinden dolayı hem de yaşından dolayı saygıyla karışık utangaçlıkla ses çıkarmadan otururken, birbirlerine bakıp tamam dercesine baş salladılar.  

Bakıt sözlerine devam etti:

– Sen, kocanı evlenmeden önce sevip sonra mı vardın?

– Evet, dedi gelin. Ses tonu, tecrübeli gazetecinin sözlerinden yumuşadığını gösteriyordu. 

– Peki sen, Samar! Sen de eşinle severek mi evlendin?

– Evet, dedi Samar da başını sallayarak.

– O hâlde, bence siz ortada çocuklar olmasa da birbirinizi kıracak, onları ortada bırakacak biri değilsiniz. Üç tane çocuğunuz varmış. Ben dün anneniz gelip meseleyi anlattıktan sonra sizin meseleninizin çözüme kavuşması için biraz düşündüm ve çok güzel bir yol buldum. Şimdi o yolu size söylemek istiyorum. Eğer benim sözlerimi “ağabeyimizin sözü” diyerek kabul ederseniz, bugünden başlayarak şöyle yapacaksınız: Aylık aldığınız zaman sen kartını kocana, sen de hanımına vereceksin. Şifresini birbirinize söyleyeceksiniz. Sonra telefon, elektrik, su için ikiniz eşit miktarda para ayırıp onları ödeyeceksiniz. Günlük ihtiyaçlar, kreş parası, giyim falan gibi masrafları da çıktıktan sonra, kalan miktarı annenize götürüp onun kumbarasına atacaksınız. Ayrıca bir defter tutarak biriktirmek için ayırdığınız parayı kayıt altına alacaksınız. Zamanla orada para birikmeye başlar. Anneniz de emekli maaşından ekler. Bu şekilde hayatınızı devam ettirirsiniz. Sonra arada bir ola ki sağdan soldan para gelirse öylesine harcamak yerine, onu da annenizin kumbarasına atarsınız. O para, seninki ya da seninki değil, sizin paranız olur. Sonra bir yerlere harcamak gerekirse, birbirinize danışarak harcarsınız. Böylece çocuklar ana babasıyla mutlu olur. Ana baba, ortadaki huzurla mutlu olur. Kart, içindeki parayla mutlu olur. Birbirinden şüphelenme, inanmama, kızma gibi şeyler ortadan kalkar. Bu fikrimi kabul ediyor musunuz? 

O zamana kadar böyle bir çözümü neden düşünmediklerine şaşıran Saliya ve Samar, bir yandan mahcup diğer yandan da sevinçliydiler. Gazetedeki yazdıkları ve kitaplarıyla o zamana kadar çok sayıda insana yol gösteren Bakıt’ın bulduğu çözüme karşı çıkma gibi bir durumları yoktu.  

– Kabul ediyoruz, dedi ikisi bir ağızdan. 

– O hâlde bugünden itibaren birbirinizle kartınızı değiştirin. Şifrelerinizi şu kâğıda yazın, biribirinize verin. 

Onlar da gazetecinin dediği şekilde yaptılar. Bakıt sözlerine devam etti: 

Artık bundan sonra birbirinize kızmak, şüphelenmek gibi birşey olmasın. Kim bu antlaşmamızı bozacak olursa şapkaları değiştiririz, diye şaka yapıp onları yolcu etti. Yerine geçerken, yaşlı kadının bulduğu bu çözümle sevineceğini düşünüp “Kartları başını yemesin!” diyerek gülümsedi. Pencereden dışarı baktığında, az önce odada olan genç çift el ele tutuşmuş, kaldırımda yavaş yavaş yürüyordu.

Abdımomun KALBAYEV

Eğitimci, gazeteci ve yazar Abdımomun Kalbayev, 1952 yılında, daha önce Oş bölgesinde olan Canı-Col ilçesine (günümüzde Calal-Abad bölgesinin Aksı ilçesi) bağlı Aflatun köyünde dünyaya geldi. İlk ve ortaokulu önce Karavan, sonra Oş şehrinde bulunan yatılı okullarda okuduktan sonra, 1976 yılında Calal-Abad Puşkin Pedagoji Yüksekokulundan mezun oldu. Aynı yıl Canı-Col ilçesi “Canı Turmuş” gazetesinde çalışma hayatına atılıp 1991 yılına kadar gazetenin değişik birimlerinde görev yaptı. 1979-1984 yılları arasında Kırgız Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesinde okudu. 1991 yılından bu yana ise Calal-Abad bölge televizyonunda ilçe muhabiri olarak görev yapagelmektedir. Yazar, SSCB ve Kırgızistan Gazeteciler birlikleri ile Kırgızstan Yazarlar Birliğinin üyesidir. Çalışmalarının başlıcaları şunlardır:

Ala-Toonun canı cıldızdarı (Ala-Too’nun Yeni Yıldızları) – Şiirler, 1984.

Mayluu Tokoç (Yağlı Ekmek) – Çocuk Şiirleri, 1997.

Kılımga cüz ır beleğim (Yüzyıla Yüz Şiir Hediyem) – Şiirler, 1999.

Tarıhta kalgan izi bar (Tarihten Kalan İzi Var) – Tarihî manzume, 2008.

Boluştun oomatı (Nahiye Müdürünün Saadeti) – Hikâyeler, 2010.

Sulaymankul boluş (Nahiye Müdürü Sulaymankul) – Hikâyeler, 2011.

Karışkırlar uluganda (Kurtlar Uluyunca) – Hikâyeler, 2012.

Tuurga kongon tuygun (Tüneğe Konan Atmaca) – Hikâyeler, 2013.

Külük (Doru at), Hikâyeler, 2016.

Ademi – Şiirler, 2018.

Kök (Gök) – Öyküler, 2018.

КАРТАҢ МЕНЕН КАТЫП КАЛ

Абдымомун КАЛБАЕВ

Узак жылдардан бери журналисттик кесип менен жазуучулукту аркалап келген Бакыт, бир канча ай мурун көчүп келген жаңы кеңсесинде, түрдүү кагаздар, гезиттер, китеп жана журналдар турган столунда, күндөгүдөй иштери менен алектенип олтурган. Бакыт, алтымышка жакындап, жылдардын тажрыйбасы менен колунда калемсабы, алдында кагаздары, жашаган райондун эли жакшы көргөн, сөздөрү жана сунуштары бааланган адам катары таанылган. Мына ушундан улам кайсыл бир мүшкүлгө кабылган, үй же машина ала турган, жаңы ишке орношконду ойлогон адамдар бир жолун таап, анын кеңсесине барып, айткандарына жараша иш кылууга арекет кылышчу. Бакыт да, ушундай иштөөнү өзүнө милдет катары көрүп, гезиттеки макалаларында жана китептеринде басымдуу түрдө күндөлүк жашоодогу маселелерди чечүүгө арналган жолдорду чагылдырууга арекет кылып, адамдарга жол көрсөтүүгө далалаттанат эле. Анын айткандарын жана жазгандарын райондун жашынан карысына чейин баардык адамдар баа берип, кадырлап келчү. Бакыт, ошол учурда өзү жашаган район дубандын борборуна жакын болгон үчүн, дубандык телевидениеде жума сайын да берүү даядап жүрчү. 

Бүгүн дө гезиттин жаңы санына макаласын даярдоо менен алектенип олтурса, кеңсенин эшигин бирөө ачалбай жаткандай болду. Адатта катуу жабылып калса, катуу тартмайынча ачылбай калчу. Ордунан туруп барып эшикти ачса бир балпайган, жетимиш жаштардын тегерегинде байбиче турат, колунда таягы бар.

-Келиң эне, кимди издеп жүрөсүз?- деди.

-Келдим айланайын,тилвизорго тарта турган кабарчыны издеп жүрөм,- деди энтигип, кыйла жерден жөө басып келгени билинип турду.

-Кириңиз эне, ошол издеген адамыңыз менмин.

-Рас болбодубу, барбы, жокпу, кабыл албайбы? Же иши көппү, деп сарсаанаа болуп атып келдим эле, айланайын деди, -байбиче ичкерип кирип жатып, эшик алдында бутундагы кепичин чече баштады эле, 

-Эне кепичинизди чечпей эле коюңуз, кире бериң деп киргизип, ынгайлуу орундукка олтургузуп, алдына бир пиала чай койду, да өзүм жеп олтургaн печеньени алдына жылдырды.

-Чайыңды ичейин да, мына бул нанга тишим деле өтпөйт деп нанды бир аз бери жылдырды.

-Ала бериңиз эне, тигил чайга бир аз салсаңыз эле жумшак болуп калат. Чай ичип бир демиңизди басып алыңыз анан сүйлөшөлү,-деди. Жылуу мамлеге эреркеп кеттиби.

-Рахмат айланайын, рахмат. Картасы менен катып калсың,- деп кимдир бирөөгө нааразычылылыгын да айтып алды.. 

Бактı, кемпирдин эмнеге антип сүйлөнүп койгонун алгач түшүнбөй да калды. Бир аз олтургандан кийин…

-Келиниз эне, атыңыз ким болот? Кандай жумуш менен мени издеп келдиңиз,-деп суроо узатты.

-Менин атым Эркингүл. Сары-Таш айылынан болом. Бир арманыбыз деле жок, десек болот, шүгүр. Бирок, жанагы картасы менен катып калгырды, бир тилвизоруна тартып коркутуп же бир акыл кеңешинди айтып койбосоң болбойт, балам,- деди кемпир.

-Ал эмне деген карта, балаңыз кумарпозбу?,- деди суролуу карап.

-Ой кайдагы кумар дейсиң айланайын, төрт сомдун эсебин таппай жүрсө, кумар ойногонун деги эле укпаганмын,-деди энтиге.

-Анан эмне деген картаны айтайын деп жатасыз?-деди.

-Тигил, атың өчкүр, айлык бере турган картасы бар ошону айтып жатам, айланайын, ошонун айынан балам менен келиним ажыражып жатпайбы? Алардү үйлөндүргөндөн кийин шаарга көчүп келишкен. Бир жакшына эле жашап жатышкан, тапканыны ортого коюп, тигини алаы, муна алалы деп, артканын мага берип сактатып коюшчу. Ошол картасы чыкканы балээ басты. Ар кимиси өзүнчө болуп кимиси канча таап жатканыны дайыны жок, үч баласына кийим алып бергенге, бакчасына төлөгөнгө акча табылбай эле калды. Сен төлө, сен төлө болушуп эки жаат болуп, же кимиси канча айылык алып жатканынын дайыны жок. Тигил мен пенсия алган жерге эле айтып койгула да, ошол жерден алып тургула нак акча берет десем же ага көнбөйт. Ошентип ыкка келбей менин пенсиямды аңдып калышты. Айлыктарын не кылып жоготот билбейм, айланайын. Келин айлыгын алып, “чорный касса” дейби аны айтып катындар менен олтурушуна кетет. Балам “бирге иштегенимди туулган куну эле, классташтарым аш кылышыптыр” демиш болуп ал кетет. Oшентип эле акчасынын дайынын таппай калып жатышат. Биртке топтогон акчасы бар эле анысын да жок кылышты. Бирине бири айлыгын көрсөтпөйт экен, ошонун айынан күндө уруш болуп жатып ажырашканга жетишти. Жараштырып ымалага келтирип койсомбу деп айыл аксакалдарын чакырып да айттырдым болбойт, айланайын. Ортодо небирелериме эле убал болмой болду. Бакчасынын акчасын да төлөй албай кечээ пенсиядан алып барып берип кутулуп келдим, айланайын деги бир жардам бербесең болбойт. Же жанагы иштеген жерине айтып, айлыгын нак эле колго бере турган кылып койчу айланайын. Картасынын номуру болот имиш, аны бири бирине айтпаса, такыр эле бөлөк бирөөгө бербейт имиш.

Бакыт сөздүн төркүнүнө эми түшүнду. Кемпир болсо жоолугунун учу менен көз жашын суртүп олтуруптур.

-Эне эми заманга жараша жашап үйрөнбөсөк болбойт, заман өзгөрүп баары ошол ыкмага өтүп баратат. Жакында сиздин пенсияңызды да ошол картага салып берет. Ошону менен алып караласыз,-деди. Байбиче саамга тунжурай түштү да: 

-Oшол картасы менен катып калсың, эми экөөсү жарашпай ажырашып кетсе небеберелеримдин тагдыры кандай болот. Ансыз да бир айдан бери аларды көрбөй сагынып кеттим.

Бакыт өзүнүн жана байбиченин алдындагы пиаларга чайды куюп жылдырым койду. Чайды колуна алды да…

-Ушундай балам, дагы сага арманымды айтып бир арызданып алайынчы, жүгүм түшүп жеңилдеп калайын, айланайын. Убактыңды алсам да угуп тур. Сенин конторуна келиш да кыйын экен, тиги эле шаардын бир четинде турбайсыңбы, айланайын, сураштырып жүрүп араң таптым. Барбы, жокпу деп да сар санаа тартып келдим, айланайын, угуп тур,-деди.

Бакыт, макул деп угуп олтуруп чын эле кандай жардам берем деген ой, санаасын уйгу туйгу кылып жатты.

-Азыр жашап жаткан үй да байымдан калган үй айлананайын, аны да оңдош керек эле, эскилиги жетип көчкөнү турат. Бир элге окшоп чет элге барып иштеп келгиле дейин десем, жаш чөжүрөгөн балдарынан айлам куруйт. Өздөрү жок болсо мен аларды кантип бакмак элем. Ошентип турмуштун көйгөйү кыйнап жатат уулум. Балам менен келинимди ымалага келтирип бербесең болбойт айланайын, деп кемпир колундагы чайды урттай албай көзүнүн жашын сүртүп олтуруп калды.

-Эне сизди мен машинам менен аялдамага чейин жеткирип коеюн. Мына даргегиңизди, балдардын аты жөнүн жазып алайын, чакыртып туруп, сүйлөшүп аракет кылып көрөйүн. Бир ымалага келип калар, келбесе анан дагы башка жолун ойлонуп көрөбүз, сизге колдон келген жардамды кылам эне,-деп маалыматтарды сурап жазып алдым. Айтып бергенче байбиче байкуш тердеп тепчип да кетти. Көз жашып улам сүртүп коюп “картасы менен да катып калсың” деп олтурду.

Бакыт, өзүн сыйлап кеңсесине чейин келген кемпирди шаарга алып барып, чайканадан курсагын тойгузуп, анан алып келип айылына барчу таксиге салып жол акысын төлөп жөнөттү. Кичинекей жүз аарчыга түйгөн акчасын берүүгө арекет кылды эле. “Ал акчага неберелеринизге бир нерсе ала кетиниз”-деп, албай койду. Журналисттин өзүнө кылган мамилесинен улам толкуган кемпир ага батасын берип, айтарга алкоосун таппай айланайын деген сөздү кайталап жатып жөнөп кетти.

Байбичени жөнөтүп коюп эми ойго бата баштаган Бакıт, “Кандай кылып алар менен кездешип сүйлөшүүгө болот?”-деп ойлонуп, акыры айла да тапты. Жубайлар жашаган даректин участкалык милициясына телефон чалып,  экөөсүн таап мага алып келиңиз деп айтты. Ал жигит да ошол экөөсүн ээрчип, эртеси күнү эртен менен кеңсеге келди.

Салия менен Самар экөөсү журналисттин бет маңдайына олтурушту. Алгач алардын өң келбеттерине көз жүгүртүп эле Салиянын геп көтөрө албас, майда чүйдөгө чыркылдап кеттчү жагы бар экендигин, урушчаак короздой келбетинен эле байкады. Ошондон улам, аны мактоодон баштады. 

-Мына кызым, жакшынакай келбетин, жайдары мүнөзүн бар экен. Ачык айрым жакшы келин экенсиң, угушума караганда чүрөктөй үч баланын апасы экенсиң, күйөөң деле жаман жигит көрүнбөйт. Мен силердин бул жерге урушайын, же жемелейин деп чакырган жерим жок. Адамдар турмушта түрдөгөн көйгөйлөргө кабылышат. Жашоо дайыма түптүз жол сымал алдыга жылбайт. Кээде өйүш-кыйыштар да болот. Ошондой учурларда адамдар башкасынан жардам алууга туура келет. Башындагы көйгөйдөн кутулууга арекет кылат. Мен бүгүн сизди ушундан улам, агалык сөзүмдү акылымды айтып ымалага келтирип коеюн деп чакырдым. Анткени карыган апаңар, куйгөнүнөн үч баланын тагдырын ойлоп, ыйлап келиптир. Бир кеңеш айтам уксаңар…

Салия менен Самар, ушуга чейин атагын уккан адамдын бет маңдайында, анын кесибине, жашына карата урмат менен үн чыкпай олтурган жеринен, бирин бири карап, ооба дегендей баштарын ийкешти.

Бакыт сөздөрүн улады:

-Сен күйөөндү суйуп, сүйлөшүп жүрүп турмушка чыккансыңбы?

-Ооба,- деди  келин кепке ынангандай болуп.

-Сенчи Самар, жакшы көрүп үйлөнгөнсүнбү?

-Ооба,- деди баш ийкеп. 

-Анда силер мен ойлойм, балдардан мурда да бири биринди кыя албайсыңар. Андан сырткары да мына үч баланын ата-энеси экенсинер. Мен силердин  көйгөйүңөрдүн чечилишине бир гана жол бар экенин айтамын. Эгер менин сөзүмду агабыздын сөзү деп кабыл алсаңар, анда бүгүндөн баштап мындай кыласынар. Айлык алганда сен энем айткан картаны күйөөңө берeсин, ал картасын сага берет. Пинкоддун бири биринерге айтасынар. Анан картага, едицина салганга, светтин, суунун акчасын төлөгөнгө экөөң тен калтырып, калган айлыкты алып келип апаңарга санап берип, тиричиликке, балдардын кийимине, бакчага төлөй турганыңарды ортодон чыгарып, калганын энеңердин сактоосуна калтырып, дептерге жазып колуна бересинер. Анан бир аздан акча топтоло баштайт, эненер да пенсиядан кошо баштайт. Анан тиричиликти кыла бересиңер. Андан сырткары сырттан келген, табылган каражаттар да чыпчыргасы коробой ошол энеңердеги кассага келип түшсүн, ал сеники же аныкы эмес, силердики болот. Анан ар бир сомду акылдашып, бир пикирге келип, жумшайсынар. Эң башкысы балдар бактылуу, ата энеси менен, ата энеси бактылуу ортодогу ынтымак менен, карта бактылуу өзүндо экөөң тең билген каражат менен. Шек саноо, ишенбөөчүлүк, бири биринди жек көрө баштоо ошону менен кетет. Макулсунарбы?

Ошого чейин мындай жол менен чечүүнү ойлошпогонуна таң калган Салия менен Самар, бир чети уялып, бир чети ыраазы болуп, ошол учурда кубанып да калышкан. Гезитте жазгандары жана китептери аркылуу, ошого чейин көптөгөн адамдарга жол көрсөткөн Бакыт тапкан чечимге жок дей алышпайт эле. 

-Макулбуз,-деди экөөсү тең бир ооздон.

-Анда эмесе бүгүндөн баштап карталарыңызды алмаштыргыла. Пин кодуңарды бул эки кагазга жазгыла, да бири бириңерге бергиле. Бакыт, сөздөрүн улады: Мына эми бири бири-биринерден шек саноо, ачууланы деген нерсе болбосун. Кким ушул келишимди бузса, майеке болсун,-деп күлдүрүп сыртка узатып чыкты. Кайра кирип, тапкан чечимине кемпирдин кубана турганын ойлоп, “карта болуп катып калба”-деп күлүмсүрөдү. Терезеден сыртты караса, жанагы жаш жубайлар кол кармашып, сүйлөшүп бара жатыптыр.