Bu yazıda, Saraybosna’dan arabayla beş saatlik bir seyahate çıkacağız. Otobandan Travnik çıkışına kadar ilerliyoruz. Vitez’i geçtikten sonra Etno Selo Çardaci’de kahve molası veriyoruz. Burası Bosna Irmağı’nın kollarından olan Laşva Irmağı üzerine kurulan barajlardan birinin hemen yanı başında. Her taraf su desek yalan olmaz. Suni göletler ve binlerce balığın yanında kahvelerimizi içiyoruz. Restoranın önündeki gölette misafirlerden ekmek isteyen kuğuların nazlı salınışını resimliyoruz. Asma köprünün arabaları park ettiğimiz tarafında turistik ahşap villalar var, su sesi eşliğinde uyumak isteyenlere. Beş km ilerisi ise artık Travnik. Travnik’i daha önceden gezmiş olduğumuzdan durmuyoruz. Yaitse’ye kadar durmadan ilerliyoruz. Yaitse, Saraybosna ile Bihaç’a, süre olarak eşit uzaklıkta; iki buçuk saatlik mesafede.

İlk gezi durağımız Yaitse. Yaitse, tarih boyunca savaşlardan payını fazlasıyla almıştır. Yaitse Kalesi, 1528’de Osmanlının kesin olarak bağımsız Bosna eyaletini kurmasına kadar birkaç kez el değiştirmiştir. Birçok medeniyet bu topraklara yerleşip savaşmıştır. Burada 1943’te  Bosna ve Yugoslavya tarihinin en önemli anlarından biri olan AVNOJ imzalanmıştır. Yugoslavya Ulusal Kurtuluş Ordusu Anti-Faşist Konseyi’nin 29 Kasım’daki ikinci toplantısında, eşit federal bir birim olarak Bosna-Hersek’in Federal Demokratik Yugoslavya’ya gireceği belirtilmiştir. Bu karar, bölgenin gelecekteki demokratik ve federal örgütlenmesinin özeti mahiyetindedir. Tarihte bu kadar çekici ve önemli bir yerleşim yeri hâline gelmesi, muhtemelen kasabanın eteklerinde suyun bol miktarda bulunmasından dolayıdır.

Araçları, tünele girmeden sağ taraftaki ücretli otoparka bırakıyoruz. Bu muhteşem tura ev sahipliği yapan kent, merkezinde doğal şelalesi olan dünyadaki tek şehir. Pliva Şelalesi’nin tadını çıkardıktan sonra yürüyerek eski şehir merkezinde Esma Sultan Camisi ve Yeraltı Kilisesi’ni (Katakomb) ziyaret ediyoruz. Araçlarımıza tekrar binip beş kilometre ilerideki Tito’nun İkinci Dünya Savaşı’nda kullandığı ahşap su değirmenlerini ve muhteşem Pliva Göllerini de görüyoruz. Pliva Gölü’nde tekne turu için de vaktimiz var. Bihaç’a devam ediyoruz. Kale içinde otoparkın hemen ilerisinde akşam yemeği… Otelimize yerleşiyor ve Bihaç’ta geceliyoruz.

Otelde açık büfe kahvaltı… Ardından Una Nehri kenarına geçiyoruz. Bihaç’ın kendisi bir ada üzerine kurulu. Dört bir yanı su. Tarihte bu şehir, Osmanlı ile Avusturya-Macaristan arasındaki hududu çizen ve kuzeybatı uçtaki sınır. Günümüzde Bihaç, Una Nehri kıyısında büyüleyici bir tabiatı olan 35 bin nüfuslu bir kasabadır. Kasaba, güzel Una’nın kıyılarında sıralanan kafelerle dolu. Bu durum Una’nın zümrüt suları kenarında kurulan şehre emsalsiz bir görünüm katmaktadır. Diğer taraftan Adriyatik sahiline giderken veya dünyanın tabiat harikalarından biri olan sınırın hemen ötesindeki Plitvice Millî Parkı’nı ziyarete gidiyorsanız, Bihaç durmak için harika bir yer. Ya da daha iyisi mi bu sudan şehrin büyüsünü gerçekten yaşamak için birkaç günlüğüne kalmak gerekir. 

Biz de Bihaç’ın kıyıları boyunca yürüdük, harika şelalelerinin çağıltısında kahvemizi yudumladık ve sandallarla üzerinde gezindik. Öğlen olunca Bihaç’ın hemen çıkışında Kostelski Buk’a gidiyoruz. Aynı isimli otelin ırmak tarafında küçük fakat enfes bir tabiat bizi bekliyor. Bük kelimesi Türkçeden geçme ve büklüm manasına geliyor. Aynı zamanda ırmağın büküldüğü noktada bir ada burası. Biraz durduktan sonra şehri hâkim bir noktadan gören Brekovica Tepesi’ne çıkıyoruz. Bu tepenin vadiye bakan ucunda Brekovica Camisi var. Caminin bahçesinden manzarayı seyre dalıyoruz bir süre. Fotoğraf çekimi sonrası Natura Art’ta şelale eşliğinde öğle yemeği. Sanki bu ırmak basamaklardan yapılmış gibi. Düzlük, şelale ve yine bir düzlük ve şelale… Bir sonraki durak Japodski Otoci adıyla Una üzerinde küçük adalar ve şelalelerin olduğu yere yapılmış olan park. Bir iki saat kadar duruyoruz. Ardından yarım saatlik mesafedeki Strbacki Buk şelalelerine gidiyoruz. Eskiden bir noktadan sonra yol çakıllıydı ancak bu gidişte asfaltlanmış. Bihaç’tan 25-30 km uzaklıkta. Eskiden su değirmenlerinin bulunduğu yer günümüzde turistik bir cazibe noktası. Bir saatten fazla yürüme yollarında gezinip şelaleyi tam karşıdan gören noktalardan fotoğraflarımızı çekiyoruz. Parkın girişi 4 avro. 

Hemen çıkışta yine Una Nehri üzerindeki bir başka şelale olan Martin Brod’a ilerliyoruz. Ormanla suyun birbirine karıştığı bir yer. Biraz yukarısında eski değirmenler var ve ırmak genişçe bir göl hâlini almış. Una ismi Latince “bir” den geliyor. Roma komutanlarından birisi bu ırmağın vadisini görünce Una yani biricik, tek demiş. Yani eşi benzeri olmayan “tek” demek. Saraybosna’ya geri dönüş yolundayız. Yaitse’de Asım Ağa Konağı’nda akşam yemeği… Gece geç saatlerde Saraybosna’dayız.