güne tutkun kentlerin bostan cenneti

eteklerinde boylu boyunca uzanmış alın teri

bir lokma aşkına boncuk boncuk çabalar

iz bırakmış kıyısında biteviye çabalar

labirentler gizemi sarmış yine yokuşu

avare kalakalmış, yapayalnız korkuluk

yanaşmış kemaline, ele verir duruşu

ağzı var dili yok, anlamaz kimse sözlerinden

kaçmasın diye o bal rengi gözlerinden

yolunu şaşırmış üç beş tarla kuşu

kapmasın diye yarım günlük yolluğu

pusuda bekler uykusuz bostan korkuluğu

güne vurgun kentlerin bostan bahçesi

yol almada koşar adım zahmetler

bir hırka adına hurdahaş azmin ökçesi

iğne atsan yere düşmez yarı gölgeli dallar

dağ başında mı yoksa mor halkalı hayaller 

ıssız koyda münzevi kırk yamalı korkuluk

görmüş geçirmiş, yarım asrı aşkın hâller

dut yemiş bülbül gibi yıllanmış dertlerinden

çok çekmiş ömür boyu, ona buna hep kulluk

düşmanı bir kenara dili yanmış mertlerinden

pes etmez gözlerinden aksa da yorgunluğu

menzilini terk etmez hiç bostan korkuluğu

güne dargın gurupların bostan teknesi

yüzü gözü toprak içinde duru sevginin

suspus olmuş dört mevsim, nasır tutmuş çilesi

bir umut uğruna sararıp solmuş harman

su gibi akmakta an, zümrüt gibi bayırdan

gökte el ele bulutlar, yeri beslemek için

gözü yaşlı dualardan ıslanıp durmada zemin

kuş konmaz kervan geçmez yerlerde

bir gariplik türküsüyle avunur korkuluk

kaç hasat geçirmiş belli iki büklüm belinden

gayri bir şey gelmese de mecalsiz elinden

dillere destan yine son hasadın bolluğu

ne kadar övünse azdır bostan korkuluğu