Uzun zamandır tek başıma kalmak ve bir şehrin sokaklarında kaybolmak istiyordum. Bilir misiniz, bir yerde kaybolduktan sonra yolu bulmanın sevincini? Ben biliyordum tabii çünkü çok defa kayboldum ve buldum yeniden nerede olduğumu. Çin’de kayboldum bir keresinde. “Aman Allah’ım!” dediğinizi duyar gibiyim. İngilizcem yok, Çince bilmiyorum. Bilirsiniz ki yazılar başka bir alfabe ile. Neyse buldum sonunda oteli, dualar ve tarzanca ile.

Yıllar sonra kısmette İspanya’da kaybolmak varmış. Bu sefer kendi arzum ve iradem ile. Kimse yadırgamaz sırtında bir çanta, elinde bir kamera ile sağı solu fotoğraflayan bir turisti. Kaybolduğunu da düşünmez. Tadını çıkara çıkara gezersiniz. Hatta bazen kaybolmak tam anlamıyla keşfetmektir, akşam başınızı yastığa koyunca anlarsınız. Her şehrinde kayboldum İspanya’nın hem zamanında hem mekânında. Tarihinde kayboldum, estetiğinde, güzelliğinde, dinginliğinde. Bilhassa Sevilla, Granada ve Kurtuba’da. Toledo, planımda yoktu ama muhteşem bir etki bıraktı bende.

Yine gidesim var bir yerlere. Tek başıma kaybolasım var. Önüme ne serilir bilmem, muhteşem taş işlemeleri mi, eşsiz saray bahçeleri mi? Bahçe demişken bu nilüferi Kurtuba’daki Alcazar Sarayı’nda çektim. Taş, su ve çiçeklerin muhteşem kucaklaşmasına şahitlik ettim bir süre. Ne diyeyim, herkese kaybolma fırsatı versin Mevla. 

Çekim bilgileri

Kamera: Nikon Z 50

Lens: Nikon 50-250mm

Diyafram: f 11

Perde Hızı: 1/320

ISO: 800

Odak Uzaklığı: 250 mm