dargın bir iklime uyanmış sabahlar

emellerin içi boş, kök salmış ahlar

       estikçe esmede bir hiddetli rüzgâr

       ilhama kayıtsız bilumum kuytu, yar

sığ yamaçlarda hayalperest kahraman

kır efsanesi düzmede dünden kalan

       daldan dala konmada aylak sözcükler

       büyükler küçük, büyümede küçükler

kayıp gitmede derbeder taş ve toprak

kaygan yerde ne redif kalmış ne uyak

kırgın bir gelgite tutulmuş saatler

almış başını gitmede hız, süratler

       vurdukça vurmada kıyıya her dalga

       öyküleri öksüz sular: Tuna, Volga…

çarpmada sahile yanaşan gemiden

bir kırık beste eskiden akıp gelen

       ritimler sallanıp durmada kumsalda

       manzum hikâye yahut hazin masalda

yalçın kayaya toslamış rakik kamış

kanmalı değil mi maviye Gılgamış

alıngan gurupta mahsur ikindiler

yağmurlar şefkatli bağrında dindiler

       battıkça batmada yetmişlik neşeler

       manilere hasret sahipsiz köşeler

terk etmede gazeller sözü, meclisi

sönüp gitmede kasidenin nefesi

       mesnevi çöllerde, rintlerde rubai

       adı kalmış koşmanın, tadı yabani

hani şiirle dans eden narin yaprak?

kır çiçeği kokardı her mısra, ayak

yükselsin abideler yarın yeniden

ilhamlar alsın kalem şirin periden

       en güzel öyküler takılsın da ağa

       göz kırpsın cemreler ünlü muammaya

saba rüzgârı kapısında Mecnun’un

doğrulsun lamlar, geçmesin içi nunun

       yüzü gülsün dilde nihavent şarkının

       geçsin kabarık uçuğu her kaygının

dilin başına konsun uğur böceği

turnayı gözünden vursun söz öbeği