Daha önce bölgede hiç görmediğimiz kadar ılık bir kış günüydü. Ailecek bir otobüs dolusu insanla birlikte yola çıktık. Günlerden cumartesiydi. Çocukların da hafta sonu tatiliydi. Saraybosna’dan otoban üzerinden yarım saatlik mesafedeki Visoko’ya yola çıktık. Erken çıktığımızdan sandviçlerimizi otobüste yedik. Ilık bir gündeydik ama bu sıcaklık günaşırı hatta neredeyse günübirlik yağmur yağabileceği anlamına geliyordu. Neyse ki o cumartesi hava bulutlu fakat yağışsızdı. Otobüsümüz park alanında durdu.

Piramitlerin olduğu Visoko şehrinin etrafı sık funda ve meşelik. Böyle olunca her taraf çamur. Piramitlere girme imkânımız yok. Çünkü patikalar çamur içinde. Biz de doğruca yol kenarındaki yeraltı şehrine gittik. 20 küsur kişilik iki grup yaptık. Önce Türkçe bilenler rehberleriyle içeri girdi. Ardından biz Boşnakça bilenler grubuyla arkadan rehber eşliğinde dehlize girdik. Girişte baret takılan yerde piramitlerin tarihçesi, hava ve su testlerinin raporları, nasıl keşfedildikleri, bölgenin piramit haritası vb. var. Bu yeraltı şehri çevredeki dört piramidin en büyüğü olan Güneş Piramidi’nin hemen yanında. Normalde dehlizlerle piramide giden yaklaşık iki kilometrelik bir koridor varmış ama daha temizliği bitmediği için turizme açılmamış. O yüzden şimdilik 700-800 metrelik kısmı görebileceğiz.

Yeraltı şehrinde rehberimizin anlattıklarına geçmeden önce bölgeyi ve piramitlerin nasıl keşfedildiğine değinelim. Piramitlerin bulunduğu yer Saraybosna’nın 40 km kuzeyinde. Bosna Irmağı’nın yatağı üzerinde. Piramitlerin üç tanesi ırmağın batı, bir tanesi doğu yakasında. Piramitlerin haricinde bir de büyükçe tapınak bulunuyor. Yaklaşık 35 bin nüfuslu Visoko kenti yüzlerce yıllık piramitlerin ortasındaki eski düzlüğe kurulmuş. Zamanla ırmak vadiyi biraz oymuş. Şehir artık en büyük piramit olan Güneş Piramidi’nin alt yamaçlarına kadar uzanmış. Piramitlerin inşa tarihi en az 24.800 yıl öncesine, yeraltı şehrinin ise 5 bin öncesine dayanır. Piramitlerin ilk keşfi 20 bin yıl önce olmuş. 5 bin yılın ardından bir daha keşfedildi günümüzde.

Peki piramitler nasıl keşfedildi? Dıştan bakıldığında piramit şeklindeki tepelerin üstü daha önce de değindiğim gibi tamamen bodur ormanla kaplı. Ancak uzun yıllar boyunca insanlar -resimlerde de görüleceği üzere- piramide benzeyen bu tepelere kuşkuyla bakmış. Hatta öyle ki içlerinde ne olduğu bilinmeden piramit oldukları halk arasında yaygınlaşmış. Bunun üzerine sonunda NASA’da çalışan Bosnalı bilim insanı Semir Osmanagic şehre gelip araştırmalara başlamış. Devamını piramitlerin internet sayfasında bulabilirsiniz.

Keşif hikâyesine birazdan devam edelim ve şehre girelim artık. Öncelikle yeraltı şehrinin tespit edilebilen 3-4 girişi var. En uzun ve müsait olan girişten turlar yapılıyor. Diğerleri daha gezilecek kadar temizlenmemiş. Piramitlerin temizlenmesi, bakımı ve pazarlamasını Bosna Piramitleri Vakfı yapıyor. Yeraltı şehrinin yılın on iki ayında sıcaklığı hep 12.5 C derece. Zeminden 25 metre derinlikte ve mükemmel bir tabii hava akımı düzenine sahip. %85 nem ve %20.4 oksijen nispeti mevcut. Nem seviyesi hariç her şey insan hayatı için mükemmel seviyelerde. Nem ise tünelin turistlere daha açılmayan kısmında insanı rahatsız etmeyecek seviyelere düşüyor. Koridorlar ve bağlantılı odalar tam olarak temizlenip açılınca nemin de düşmesi bekleniyor. Çünkü turistlere henüz açılmayan kısımlarda duvarlar kupkuru.

Yeraltı şehri binlerce yıldır yakınından akan Bosna Irmağı’nın kumlu arazisinin yatağına kurulu. Zamanla kum ve ırmak taşı birikintisi birbirine kaynayarak tepe büyüklüğünde bir kayalık hâline gelmiş. Ardından da üstü toprakla kaplanıp meşe ve fundalıkla örtülmüş. İnsanlar ilk başta bu şehri kazması da kolay olan siyah kumtaşı kayaları oyarak yapmış. Niye insanlar toprak üstünde daha kolay ve daha az zahmetli yoldan bir şehir kurmadılar acaba? Onun yerine yerin 25 metre altında kayaları oyarak kat kat ve yeri geldikçe uzunluğu 2000 metreyi bulan bir şehir inşa ettiler? Dehlize girerken ilk düşüncem bu oldu.

İnsanın nefesini açan, kötü havayı temizleyen yeraltı şehrinin havası ortalama santimetreküpte 30 bin negatif iyona sahip. Dehlizde ilerledikçe bu nispet daha da artıyor Öyleki bu negatif iyonlar solunum sistemimizi temizliyor. Hatta dehlizin hemen dışında ormanlar içindeki Visoko şehrinin havası santimetreküpte 150 negatif iyona sahip. Dağ başlarında daha yoğun bulunuyor negatif iyonlar. İgman Dağı’nın zirvesindeki miktar ise 3 bin. Yani burada ormanlık bir dağın zirvesindekinin onlarca katı yoğunluğunda insan ciğerlerini temizleyen hava mevcut. Girişten 240 metre sonra meditasyon için bölmeler mevcut ve buradaki negatif iyon miktarı yaklaşık 92 bin. Bu yoğunluk miktarı bilindiği kadarıyla dünya üzerinde hiçbir noktada yok. İç kısımlarda cildinin ve bedeninin tazelenmesi için ziyarete gelenler mevcut. 

Dehlizdeki ilk durağımız sol tarafımızda büyükçe bir taşa benzeyen yapı. Ancak yapılan incelemeler neticesinde bunun pişmiş kilden mamul olduğu görülmüş. İki parçalı bu eşya, aslında 21 metre derinlikteki insan yapımı su kanalındaki akıntının kanal duvarlarına yaptığı titreşimi absorbe etmesi için tasarlanmış. Çömlekten yapılan bu yapı, kanala üstten açılan kuyu deliğinin ağzı ile kapağı şeklinde ve 800 kilo. Ancak 5000 yıl içerisinde nemin de tesiriyle bu iki parça birbirine kaynamış. Sismik aletlerle yapılan tahlilde içerisinde dört köşede birer kristal taşın bulunduğu ve bu kristallerin suyun yaptığı titreşimi emdikleri tespit edilmiş. Tabii insan bu durumu görünce hayret etmeden geçemiyor. Binlerce yıl önce suyun dağın içerisinde akarken yaptığı titreşimi önce bir pervane ile yumuşatmak, sonra 21 metrelik bir hava bacasıyla çıkarmak ve sonunda kristallerle absorbe etmek. Bunun için nasıl bir mühendislik ve hesaplama gerektiğini okuyanların takdirine bırakıyorum. İlerleyen yerlerde yüksek nem yerini kuruluğa bıraktı ve insan yaşamı için normal seviyelere indi. Kumtaşından oyulan dehlizler boyunca yanlardaki oda ve yerleşim yerlerinin daha temizlenmediğini gördük. Ana koridor bir noktaya kadar temizlenmiş. 

Bir kavşağa varınca diğer bir yoldan geri dönmemiz gerekti. Yolun ilerisi daha turistik geziler için açılmamış. Geniş bir noktada biraz önce gördüğümüz kuyu kapağının dört metre büyüklüğünde ve sekiz tonluk olanına denk geldik. Burada insanlar ellerini keramikten yapının üstüne tuttuklarında suyun yaptığı titreşimi hissedebiliyor. Grup olarak herkes ellerini yaklaştırarak hissetmeye çalıştı. Devam ederken yer yer küçük yeraltı göletçiklerini de görme imkânımız oldu. Son olarak çıkmadan önce rehberimiz yeraltı şehrindeki su kanalından bahsetti. Bu suyla ilk karşılaşıldığında, çalışanların suyu motorlarla tahliye ettiğini ertesi gün geldiklerinde ise suyun tekrar aynı şekilde, aynı yerde ve miktarda olduğunu gördüklerini anlattı. Böylece bir akıntının varlığının farkına varmışlar. Akıntının olduğu kanal incelenince kanalın 90 derecelik açılarla inşa edildiği görülmüş. Bu bilgi ile suyun burada yaşayan insanlarca getirildiği anlaşılmış. Suyun analizleri yapıldığında havası gibi şehrin suyunun da insan için son derece sağlıklı olduğu ve herhangi bir zararlı organizma barındırmadığı tespit edilmiş. Suyun ph. oranı 7.33. Öyle bir sistem kurulmuş ki 5000 yıldır aynı şekilde devam ediyor. Gelen turistler suya çok talep gösterince Piramitler vakfı şişelemeye başlamış. Önceleri plastik şişeye koymuşlar fakat suyun ph. nispetinin ciddi düştüğü görülmüş. Bunun üzerine başka denemeler yapmışlar. Sonunda koyu güneş ışığı girmeyen renkli cam şişelerin en iyi muhafaza yolu olduğu bulunmuş. Bir su bardağı büyüklüğündeki şişelerin satış fiyatı 5 euro. Ancak şişenin kapağı kadar bir suyu evdeki 1.5 litre suya karıştırdığınızda altı saat içerisinde diğer suyu da kendi ayarına çıkarıyor.

Çıktıktan sonra Dzokovic’in sponsorluğunda yapılan park ve spor alanlarında çocuklarla gezinti yaptık. Visoko’nun Bosna Irmağı kenarındaki tarihi Saraçhane Camii’ni ve Bosna Savaşı’ndaki bir hatıranın resimlerle anlatıldığı anıtı da gezip yemeğe geçtik ve günü bitirdik.