ömür bir düştü

hem de acılı gülüştü

piranalar deryasında ak kalmak da düştü

candan cana can olanlar 

canımdan düştü

bir vakit ne güzel demlenmiştik

her sızıya birlikte göğüs germiştik

kimileri güneş kimileri dünya 

yıldızlarla doluydu lacivert sema

yörünge yayında vuslatlar

histerik istekleri paklar

kanım oluk oluk semalarda süzülür

geçmişe ağıtlar yakarak düzülür

azazil zurna frekans avında

arafta saltanat kurdu

bir kemendin yayında

kalem yürekten düştü

düşler de düştü

hem de ne biçim düştü

metaforlar üşüştü

lakin bilemedi cisimsiz

hacimsizdi denkliği

gölgelerdeki tekliği

âleme yas düştü

vuslata itiraz düştü

kalbura su taşımak

aygıra serenat düştü

karpuzun halisi

çoluk çocuğu zemine saçtı

düzlemde doğrusallar

sulu sepken ruhuma kaçtı

yamuk yumuk vicdanlar 

sıratın hükmünden düştü

eliptik noktalardan taştık

malumsuz seyran uğruna

ne de güzel şaştık

masivaya ulaştık

çoban hülyadan düştü

koyunları gülüştü

kurt nimete düştü

ahali o biçim büzüştü

varlıkları darlık

yarlıkları harlık oldu

sessiz çığlıkları

simaları tanınmaz kıldı

bu ne acı bir düştü

bilemediler ki 

kıymetleri cennetten düştü 

ala sevmeler ve sevilmeler

ivmesizdi sezmeler

her adım ses boğumları

sola gariplik 

kula gerçeklik oldu

ona buna da sinema 

hayranlık dolu menfaatli urba

kuyudan çıkamayan onur 

tekrar yerin dibine düştü

kökler sürçtü

yanılma yanılmadı

her şey ve her kutlu şey

ayan beyandı

ruha sızı 

nizama izan düştü

bülbüller has bahçeye

kargalar baş köşeye düştü 

onursal bakışlar 

dalgalarda sörf peşinde

tutanağı yok tahtanın

kayganlı direniş softanın

alaylısı başa düştü

söylendikçe doğrular

hakikat hükümden düştü

göğe kara bulutlar üşüştü

parlak yıldızlar köze dönüştü 

ömür bir düştü

hem de acılı gülüştü