Her birimiz, hayatımızın farklı mevsim ve zamanlarında birbirinden güzel mekânları gezip görmüşüzdür. Şöyle bir düşününce buraların cami, müze, park, saray vb. gibi dinî, kültürel ve tarihî yerler olduğunu anımsarız. O esnada -hangi ülke veya şehirde olursa olsun- böyle sayılı ve güzide yerlerin, bizde az ya da çok tesirler bıraktığını da hissederiz. 

Gezip gördüğünüz mekânlar arasında sizi en çok etkileyen yerin neresi olduğunu pekâlâ bilemem. Bana sorarsanız, böylesi yerlerden birinin, adını anınca üzerimde etkisini hâlâ hissettiğim “Gözyaşı Çeşmesi” olduğunu söyleyebilirim. “Bu çeşme nerede?” dediğinizi duyar gibiyim. Gözyaşı Çeşmesi, Kırım’ın Bahçesaray şehrinde yer alan Hansaray’ın içinde bulunuyor. Bugün, bu satırların fantastik dünyasında orayı tekrar ziyaret etmek ve dilerseniz sizi de götürmek istiyorum. Her biriniz, buraya ayrı ayrı yönlerden gelebilecek konumda olabilirsiniz. Bizim nereden gittiğimizi soracak olursanız hemen cevaplayayım. Yıllar önce İstanbul’dan uçmuştuk. Şimdi de dün gibi hatırımda.

Karadeniz’in Kuzeyinde Güzel Bir Yarımada: Kırım

Uçaktan indiğimizde bizi, Kırım’ın başkenti Simferopol’de göz alıcı renkleriyle her tarafı boyamakta olan hoş bir bahar mevsimi karşılamıştı. Bahar, şüphesiz her beldeye çok yakışan bir mevsim. Fakat buraya bambaşka bir güzellik mi getirmişti yoksa bana mı öyle gelmişti, bilemiyorum. 

Kırım, güney ve batıdan Karadeniz, kuzey ve doğudan Azak Denizi ile çevrili olup ziyaretçilerini kendisine hayran bırakan bir yarımadadır. Coğrafi konumu açısından Asya ile Avrupa arasında bir köprü görevi üstlenen bu güzel yarımada, önemli bir tarihî geçmişe ve zengin kültürel mirasa sahiptir. Biz, Kırım’ı doğal güzellikleri, tarihî eserleri ve diğer kültürel zenginlikleriyle anlatmayı başka yazılara havale ederek asıl güzergâhımız olan Hansaray’a doğru, geçmişin izlerinde yola koyulalım. 

Bahçesaray ve Hansaray

Simferopol’den, diğer adıyla Akmescit’ten hareket eden arabamız ana yola çıkmıştı. Simferopol-Bahçesaray arası 30 km kadardır. Yaklaşık yarım saat sonra Bahçesaray’ın girişindeydik. 

Bahçesaray, uzunca bir dönem Kırım Hanlığına başkentlik yapmış hâlâ da Kırım Tatarlarının tarihî başkenti olan bir şehir. Şehrin en önemli yerlerinden biri Kırım Hanlarının sarayı olan Hansaray. Biz de on dakika kadar sonra Kırım Tatar tarihinin en önemli eserlerinden biri olan ve geçmişin soluklarını içimize dolduran bu saraya ulaşmıştık. 

Sarayın büyük kapısından içeriye girdiğimizde bahçenin sol tarafında Büyük Han Camisi’ni, sağ tarafta ise Hansaray’ın binalarını görmüştük. Rehberimizin Tatar bir bayan olması bizim için büyük avantaj olmuştu. Sormak istediklerimizi rahatça sorup cevaplarını alabilmiştik. İşte rehberimizin anlatımıyla Hansaray’da gözümüze takılanlar:

Hansaray, Kırım Tatar mimarisinin en güzel eserlerinden biri. Saray; iki cami, mezarlık, harem, resmî toplantı salonları gibi yapılardan oluşmuştur. Yapılışı esnasında çiçekler, ağaçlar ve çeşmelerle süslenmiş, ayrıca güzel mekânlarla da zenginleştirilmiş. En eski kısımlarından biri, ikinci avluya açılan ve büyük bir giriş kapısı olan Demir Kapı. Bu avlu, Kırım Hanlığı zamanında, değişik ülkelerden gelen büyükelçilerin, hanların huzuruna çıkmak için bekledikleri bir yer olarak kullanılıyormuş. Elçiler, görevli tarafından davet edildikten sonra giriş kapısından geçerek saray içindeki toplantı salonlarına geçerlermiş. Demir Kapı, Hansaray’a Mengli Giray Han tarafından Salacık’taki saraydan getirtilmiş. Oyulmuş kireç taşından yapılan İtalyan süs sanatının yanında, iki tane kitabe ile de süslenmiş. Giray Hanlığının damgası ise üstteki yazının ortasına yerleştirilmiş. Kitabelerde şöyle yazıyordu:“Bu görkemli eşik ve gurur verici, muhteşem kapı; iki kıta ve iki denizin sultanı, sultan Hacı Giray Han’ın oğlu, sultan Mengli Giray Han’ın emriyle yapılmıştır.”

Saray, tarih boyunca birçok döneme tanıklık etmiş. Rus istilasından sonra Rus mimarların tamiratı esnasında orijinalitesinden çok şey kaybetmiş. Özellikle iç kısmı, tamamen değiştirilip Batı Avrupa stilinde yeniden düzenlenmiş. Değerli birçok yapının bulunduğu eşsiz bir eser olan Hansaray, günümüzde Kırım Tatar Tarih ve Kültür Müzesi’nin himayesi altında bulunuyor.  

Rehberimiz, bu açıklamalardan sonra girdiğimiz divan salonu hakkında da bilgi vermişti. Ziyarete açık olan en önemli kısımlardan biri olup hanlığın toplantıları burada gerçekleştirilirmiş. Toplantılarda han, tahtta otururken divan üyeleri de duvar kenarındaki uzun sedirlerde otururlarmış. Buradan başka sarayda bulunan 3 büyük toplantı odası, hanın misafirlerinin ve yabancı elçilerin kabul edildiği yerlermiş. 

Orijinal şömineler ve ağaç oymacılığıyla süslenmiş tavan yapıları bulunan bu divan salonundan çıkınca hemen yanında bulunan yaz çardağına doğru ilerlemiştik. Çardağın ortasında mermerden yapılmış küçük bir fıskiye bulunuyordu. Doğrusu temiz hava, ışık ve fıskiyenin serinletici atmosferiyle, divan toplantılarından sonra çok güzel bir dinlenme yeriydi. Çardağın penceresinden görülen, çiçeklerle kaplı, havuzlu avlu da bir diğer güzel mekândı. Sarayın sakinleri bu güzel bahçede yürüyüşler yaparlarmış.

Yaz çardağının bitişiğinde bulunan Küçük Saray Camisi’nin yanında Altın Çeşme, ibadetten önce abdest alınması için yapılmış. Beyaz mermerden yapılan çeşme; yaldızlı oyma süslerle, sarmaşık ve meyve figürleriyle dekore edilmiş. Üzerindeki kitabede, çeşmenin Kaplan Giray Han zamanında, 1733’de yapıldığı ve mealen “Allah onlara temiz bir içecek verir.” (İnsan Sûresi: 21) ayeti yazılıydı.

Bundan sonra harem kısmına geçmiştik. Harem; hanların annelerinin, kız kardeşlerinin, eşlerinin, kızlarının ve bayan hizmetkârlarının kaldığı bölümdü. Hanın erkek çocukları da 7 yaşına kadar burada yaşarlarmış. Harem, önceleri 4 yapıdan oluşuyormuş fakat günümüzde bunlardan sadece biri ayakta kalmış. Rahat ve sıcacık bir ortama sahip kapalı harem bahçesi yapıyı çevrelemekteydi.

Haremden çıkınca misafirlerin ve yabancı elçilerin kaldığı odaları gezmiştik. Günümüzde bu odalar sergi yeri olarak kullanılıyor ve buralarda Kırım Tatar halkının kültürel değerlerini yansıtan malzemeler sergileniyormuş. Gezimiz anında da geleneksel dokumacılık, dikiş, nakış, bakır işçiliği, kuyumculuk, madenî para basma, hayvan derisi tabaklama ve ağaç oymacılığı gibi sanatlardan birçok örnekler vardı.

Hansaray’ın ziyarete açık kısımlarının bu kadar olduğunu belirten rehberimiz bizi bahçeye kadar götürmüştü. Biz de kendisine teşekkür ederek oradan ayrılmıştık. Sonrasında en çok merak ettiğimiz yerlerden biri olan Büyük Han Camisi’ni gezmiştik. Büyük Han Camisi’nin tam olarak ne zaman yapıldığı bilinmiyormuş. Caminin yan tarafındaki mezarlığı da Fatiha okuyarak gezmiş ve bu esnada gözlerimizin buğulanmasına mani olamamıştık. 

Gözyaşı Çeşmesi’nde

Hansaray’ın hiç şüphesiz en meşhur yerlerinin başında “Gözyaşı Çeşmesi” geldiğini duymuştuk. İşte o gün gözümüzle de görmek nasip olmuştu. Kırım Giray’ın, çok sevdiği ve genç yaşta ölen eşi Dilara Bikeç anısına “Dünya durdukça bu çeşme de benim gibi ağlasın!” diyerek Bahçesaraylı bir taş ustasına (kimilerine göre İranlı Ömer Usta’ya) 1763 yılında bu çeşmeyi yaptırmış. Nasıl ki Osmanlı padişahlarına “sultan’’, Pers krallarına “şah’’, Rus imparatorlarına “çar’’ denilmişse Kırım hanlarına da “giray’’ ünvanı veriliyor. 

Rehberimizin anlattığına göre büyük hükümdar Kırım Giray, Dilara Bike’ye âşık olur. Fakat güzel prenses aniden ölür. Bu ölüme çok üzülen Kırım Giray, onun adına çeşmeyi inşa ettirir. Bazı kaynaklara göre ise han, hareminde Maria Potocka adında Leh asıllı genç bayanı görür görmez ona âşık olur. Bayan, Kırım Giray’ın aşkına karşılık vermeden ölür. Giray öylesine üzülür ki aşkını ifade etmek için en iyi heykeltraşına taştan, ağlayan bir heykel yapmasını emreder. Böylece dillere destan olan “Bahçesaray Çeşmesi” yapılır. 

Çeşmenin mimarisi oldukça ilginçti. Mermerden yapılmış çeşme, kat kat kurnalardan oluşuyordu. Üzerindeki şekillerin anlamları da çeşmenin yapılış hikâyesini destekler mahiyetteydi. Su, çiçek desenli bir kaynaktan aşağı doğru dökülüyordu. Bu kaynak, Kırım Giray’ın üzüntüden ağlayan gözünü temsil ediyormuş. Çeşmenin kurnasında yer alan mermerden yapılmış lotus çiçeği, gözyaşlarıyla dolu bir göz anlamına geliyormuş. Gözyaşları kalp kurnasını kederle doldurduğu için üstteki büyük kurna yani kalp gözü hep kederle doluymuş. Zaman bütün acıları hafifletse de zihinde kalanlar acıyı tekrar hatırlattığından dolayı çift kurnalar dolduğunda taşar ve böylelikle hatıralar yeniden canlanırmış. Zemindeki spiral de hayatın böylece devam ettiğini simgeliyormuş. Taşan su ise çarkıfelekten geçerek yerin altında kayboluyor; bu da hayatın akışını ve sonsuzluğu yansıtıyormuş. Bir diğer sır ise suyun kaynağının tam olarak bilinmemesiymiş. Çeşmenin üzerindeki kitabede, “Adil insan Cennetteki Selsebil kaynağından temiz su içecektir.” ayeti yazılıydı. (İnsan Sûresi: 17-18)  

Önceleri çeşmenin her su damlasının çıkardığı ses, akustiğin de tesiriyle insana ağlama hatta hıçkırık sesi gibi gelir ve dinleyenleri derinden etkilermiş. Fakat II. Katerina’nın direktifleriyle çeşme, bugünkü yerine konulunca bu orijinalliğini yitirmiş. 

Gerek yapılış hikâyesi ve gerekse tarihte bıraktığı izleriyle bu mütevazı çeşme, bütün ziyaretçileri gibi bizi de derinden etkilemişti.  

Puşkin’in “Bahçesaray Çeşmesi” Şiiri

Çeşmenin hikâyesinden en çok etkilenenlerden birisi de kuşkusuz meşhur Rus şair ve yazar Aleksandr Sergeyeviç Puşkin olmuş. Gözyaşı Çeşmesi de Puşkin’in “Bahçesaray Çeşmesi” adlı şiiri sayesinde dünya çapında bir üne kavuşmuş. Puşkin, 1822 yılında sürgünde iken gezdiği Hansaray’dan ve çeşmenin hikâyesinden çok etkilenmiş; bu ziyaretin ardından 4 yıl sonra da Dilara Bike efsanesine dayanarak “Bahçesaray Çeşmesi” adlı eserini kaleme almış. Bazı kaynaklara göre de şair, çok hasta olduğu için Hansaray’ı ziyaret edememiş ve Bahçesaray’da Giray’ın tutsak Mariya Pototskaya’ya aşkı üzerine olan anlatıyı dinleyerek şiirini yazmış. 

Puşkin’in “Bakır Atlı” kitabındaki “Bahçesaray Çeşmesi” şiirinin açılışı Sadî’nin şu dizeleriyle yapılmış: 

“Bu çeşmeye benim gibi nicesinin yolu düştü ama onların kimileri artık yok,

öbürleriyse daha uzak erimlere seyahat ediyor.”  Yaran, 2000, s. 5)

Bu anlamlı girişin ardından Puşkin, hanın kahramanlıklarından ve talihsiz aşkından söz etmiş. Bu aşkı günümüze değin temsil eden çeşmeyi aşağıdaki dizeleriyle âdeta resmetmiş: 

“Çok masum yapıyı bozarken zaman

Henüz silememiş kitabesini

Duyarsın mermerde içli sesini:

Garip çizgilerin tam ortasından

Su, soğuk gözyaşı misali damlar

Acı hikâyeyi anlatır yine

Zamana aldırış etmeden akar” (Puşkin, Bahçesaray Çeşmesi, 2020)

Puşkin, dönemin kederli anıtı olarak bilinen çeşmeye neden “Gözyaşı Çeşmesi” dendiğini ise yukarıdaki mısralarında dile getirdiği gibi şu ifadeleriyle de vurgulamış: 

“Genç kızları bu ülkenin

Eskinin söylencesini öğrendiler,

Ve kederli anıtına o devrin

Gözyaşı çeşmesi dediler.” (Yaran, 2000, s. 16)

Şiirde yerel renkler, bütün tazeliği ve parlaklığıyla yansıtıldığı gibi tutsaklık, kurtuluş umudu, barbarlık, kıskançlık ve yazgı konuları da ele alınmış. Ayrıca şiirde Doğu’nun sakinlik ve huzurundan da bahsedilmiş: 

“Nasıl şirin koyu güzellikleri

Görkemli Doğu gecelerinin!

Nasıl bir tatla akar saatleri

Peygambere tutkun olanlar için!” (Yaran, 2000, s. 12)

Puşkin, Mariya ve Giray’ın aşkını anlatırken ilahi duygulara ve Doğu’ya ait figürlere de değinmiş: 

“Her şey ama çevrede susuyor;

Sadece fıskiyeler tatlı şırıltılarıyla

Mermer bir zindandan fışkırıyor

Ve sevgili gül ile hiç ayrılmayan

Bülbüller karanlıkta şarkı söylüyor;” (Yaran, 2000, s. 11-12)

Şair, destanına Tatar şarkısı da eklemeyi ihmal etmemiş: 

“Gözyaşı ve hüznün karşılığında

Gökler insanlara nimet de verir

Ne kadar mutludur yaşlılığında

Mekke’yi gözüyle gören bir fakir” (Puşkin, Bahçesaray Çeşmesi, 2020)

Döneminde Rusya’da ve Avrupa’da meşhur olan “Bahçesaray Çeşmesi” hakkında şüphesiz söylenecek daha çok söz vardır. Biz yazımızın türüne ve sınırlarına bağlı kalarak, aslında daha uzun olan şiirden aldığımız birkaç bölümle yetinip makale ve inceleme konusu olan yorumları konunun uzmanlarına bırakalım.  

Çeşmeye Veda

Ziyaretimizin sonlarına doğru, çeşmenin yanı başında bulunan ve şiirinden dolayı Puşkin’e minnettarlığın bir göstergesi olarak yapılmış olan Puşkin büstünün yanında soluklanmıştık. En sonunda da Puşkin’in başlattığı Dilara Bikeç ile Giray Han’ın ölümsüz aşkı için iki gül koyma geleneğine, diğer ziyaretçiler gibi biz de sadık kalmış ve ellerimizdeki biri sarı, diğeri kırmızı gülleri çeşmenin üzerine bırakmıştık. Elbette ki sarı gülün hüzün ve kederi, kırmızı gülün ise ölümsüz sevgiyi temsil ettiğini unutmadan… 

Kaynakça: 

Aydoğan, O. (2022, 8 Mart). Gözyaşı Çeşmesi. Erişim Adresi: https://www.sehriyar.info/?pnum=1012 

Esmer, G. Batı Asya’da Kültürel Etkileşim Örneği: Bahçesaray Çeşmesi. Erişim adresi: https://www.teoridergisi.com/bati-asyada-kulturel-etkilesim-ornegi-bahcesaray-cesmesi

Otacı, D. (2020, 17 Eylül). Bahçesaray Çeşmesi. Erişim adresi: https://www.habername.com/service/amp/yazi-bahcesaray-cesmesi-12534.htm

Puşkin, Aleksandr (2000). Bakır Atlı, (Rusça’dan Çeviren: Azer Yaran), İstanbul: Cumhuriyet Kitapları.