Divan şiiri, pek çok konuyu içinde barındıran bir zenginliğe sahiptir. Bu husus, dinî konulardan tasavvufa ve sevgiden sosyal hayata kadar uzanan geniş bir yelpazeyi içerir. Ramazan ayı da şiire konu olan değerlerden biri olarak bu çeşitlilik içerisinde son derece önemlidir. Peki mukaddes ay, divan şiirinde kendine nasıl bir yer bulmuştur? Hangi yönleriyle nazımların konusu olmuştur? Gerçekten ramazan ayına dair şiirler yazmak, geleneğin bir parçası hâline mi gelmiştir? Bu soruların cevabını, her şeyden evvel, ramazan konulu manzumelerin yani ramazaniyelerin içeriğinde aramak gerekir. Fakat bu safhanın öncesinde ramazaniye nazım türünü tanımak, konuya ışık tutacaktır.     

Ramazaniye Ne Demektir?

Ramazaniye, klasik edebiyatımızda ramazan ayını konu edinen şiirlerin genel adıdır. Ramazan ayı münasebetiyle kaleme alınmış olan bu şiirler, çoğunlukla şairler tarafından padişahlara veya yüksek rütbeli şahıslara sunulmuştur. Ramazaniyeler, ekseriya kasidelerin nesip bölümünde ramazan ayına dair temaların ele alınmasıyla oluşan manzumelerdir. 

Ramazaniyeler, çoğu kez uzunlukları 10 ile 20 beyit arasında değişen kaside nazım şekliyle yazılmıştır. Bununla birlikte gazel, mesnevi, murabba, rubai ve terkibibent gibi farklı nazım biçimleriyle kaleme alınmış az sayıda örnekleri de vardır. Mesnevi tarzındaki eserlerde özel bölümlerin yer alması 15. yüzyılda görülse de ilk ramazaniyye örnekleri 17. yüzyılda nazmedilmeye başlanmış ve 18. yüzyılda yaygınlık kazanmıştır. En çok ramazaniye yazan divan şairi, bu türde 13 kasidesi bulunan Enderunlu Fâzıl’dır. Ayrıca Bosnalı Sabit, Nazîm, Edirneli Kâmî, Nedim, Koca Râgıb Paşa, Şeyh Galib, Enderunlu Vâsıf, Sünbülzade Vehbî gibi şairlerin de ramazaniye örnekleri vardır. 

Ramazan konulu ilk gazel örnekleri Zatî, Tacizade Cafer Çelebi, Fuzulî ve Bağdatlı Ruhî gibi şairler tarafından kaleme alınmaya başlamıştır. Bu nazım şeklindeki ramazaniyelerin büyük çoğunluğu ise Nedim, Koca Râgıp Paşa, Seyyid Vehbî ve Şeref Hanım gibi 18. yüzyıl şairleri tarafından yazılmıştır.

Bihiştî gibi bazı şairler de ramazanı ve orucu vesile ederek dinî-tasavvufî gazeller yazmışlardır. Koca Râgıb Paşa’nın, ramazan ayının ramazâniyyelerde konu edilen yönleri üzerinde durarak yazdığı gazeli makta beytinin son kelimesinden dolayı “iftâriyye” adıyla anılmış olup bu konuda tek örnektir. (Uzun, 2007, s. 439)

Kaside nazım şekliyle yazılan ramazaniyelerin en meşhuru Sabit’in Baltacı Mehmed Paşa’ya sunduğu “Ramazaniye”sidir. “Fe’ilâtün, Fe’ilâtün, Fe’ilâtün, Fe’ilün (Fa’lün)” vezniyle yazılan bu kaside 69 beyittir. Kaside nazım şekliyle yazılan en uzun kaside, 90 beyit olup Enderunlu Vâsıf’a aittir. Vâsıf’ın diğer bir ramazaniyesi ise 68 beyittir. (Dursunoğlu, 2003, s.13)

Ramazaniyelerde Ramazan Esintileri

Ramazaniyelerde, Osmanlı toplumundaki ramazan ayına dair inanç, ibadet ve kültür hayatını okumak mümkündür. Hilalin görülmesinden kandillere, mahyalardan ışıl ışıl sokaklara, iftar sofralarından sahurlara kadar pek çok güzellik bunların başında gelir. 

Ramazan, bu özellikleri haiz bir ay olarak dinî ve kültürel boyutları ile edebiyatımızı derinden etkilemiştir. Edebiyat ki hayata ve insana tutulan bir aynadır. Bu aynadan ramazan ayı, dinî ve kültürel boyutu ve bütün uygulamalarıyla edebiyatımızın her alanında şair ve yazarların elinden günümüze kadar âdeta bir “Ramazan Edebiyatı” kimliğiyle yansıtılmıştır. Ramazan veya oruç, dinî bir mevzu olarak işlendiği kadar sosyal ve edebî bir mevzu olarak da yüzyıllar boyunca edebî eserlerimizde işlenegelmiştir (Çelebioğlu, 1990).

Ramazaniyelerde şairin dünya görüşüne göre konu değişiklik göstermiştir. Nazîm gibi daha çok ramazan ayının dinî ve didaktik boyutunu ele alan şairler olduğu gibi kültür yönünü işleyen şairler de olmuştur. 

Süleyman Nahîfî’nin “Fazîlet-i Savm” (Zuhrü’l-Âhire) adlı 253 beyitlik mesnevisi bu ilk kısım eserlerden biridir. Mesnevide orucun özellikleri, faydaları, farz ve sünnetleri, niyet edilmesi, fıtır sadakası vb. konular ele alınmıştır (Çelebioğlu, 1971).

Sultan II. Murat devri şairlerinden Balıkesirli Devletoğlu Yusuf’un “Kitâbü’l-Beyân” isimli eserinin dördüncü babında yer alan yaklaşık 200 beyitlik bölüm de ramazan ve oruçla ilgili yazılmış bir diğer önemli mesnevidir. Yine XV. asırda yaşamış Hatiboğlu Mehmed’in “Bahrü’l-Hakâyık” adlı mesnevisinin ikinci bölümü ramazan ve oruçla ilgilidir. İbrahim Tennûrî’nin “Gülzâr-ı Manevî” adlı mesnevisinde “Beyân-ı Savm-ı Manevî” başlıklı bölüm ile Nâbî’nin oğlu Ebu’l-Hayr Mehmed için yazdığı “Hayriyye” mesnevisindeki “Der Beyân-ı Şeref-i Farz-ı Sıyâm” adlı bölüm, ramazanı konu alan mesnevilerdir. Ancak yukarıda daha önce ifade ettiğimiz gibi bu eserler, edebî olmaktan çok dinî ve didaktik yönü ağır basan manzumelerdir. (Yekbaş, 2012, s.176)

Bu ay, “mâh-ı rûze”, “on bir ayın sultanı”, “mâh-ı gufran” ve daha pek çok isimlerle lügat kitaplarında yer almıştır. Enderunlu Vâsıf’ın;

“Sad şükür gelen mâh-ı şerîf-i Ramazan’dır

Hakkın niam-ı rahmeti mebzûl-i cihandır” beytiyle başlayan ramazaniyesi, divan şiirinin en mutena sahifelerini süsler. (Can, 1968, s. 24)

Ramazan ayının sosyal ve edebî yönünü resmeden şiirler, Osmanlının toplum hayatını yansıtması yönüyle dikkate değerdir. Bu tür eserler, özellikle hilalin görülmesiyle beliren heyecanın dile getirildiği karşılama beyitleriyle başlar. Zaten Ramazan-ı Şerif’le ilgili en fazla rağbet gören şiir mevzuları “karşılama” ve “uğurlama”dır.

Mesela Zatî, ramazan ayını şerefli bir konuk olarak görür. Misafir hoş gelir ve hoş tutulmalıdır:

“Gönderdi Hudâ çün bize mihman Ramazânı

Hoş tutmağa niyyet edelim biz dahi anı”  (Dursunoğlu, 2003, s. 20)

Bahtî mahlaslı Sultan Ahmed Han’ın gazelinden alınan şu beyitler de bu manada ne güzeldir:

“Merhabâ merhabâ meh-i Ramazân

Merhabâ halka rahmet-i Rahmân

Merhabâ verdi âleme ziynet

Merhabâ ey müzeyyen-i devrân…”   (Pak, 2017)

Ramazan’ın rahmet ve bereket ayı oluşu şairlerin kaleminde edibane anlatılır. 

Enderunlu Vâsıf bunu,

“Açıldı yine mısra-ı dervâze-i gufran

Hak’tan taleb-i mağfirete vakt ü zamandır” beytiyle dillendirir. 

Yine Vâsıf, ramazan ayında çocukların oruç tutmak istemelerini dahi 

“Sıbyân-ı heves nimet-i savm ile demekte

Bu şeb beni cânım nene sahûra uyandır” diyerek şiir dilinde ifade eder. (Uzun, 2007, s. 439)

Ramazaniyelerde kandilleri ve mahyaları tasvir eden beyitler yazılmış, bu beyitlerde farklı mazmun ve edebî sanatlara başvurulmuştur.

Mesela 18. yüzyıl şairi Nazîm, kandil ve mahyalarla süslenmiş minareleri; 

“Lâlezâr-ı dîn çerâğânı kıyâs eyler gören

Her menâr üzre saf-ı kandîl kim sûzân olur” diyerek Çırağan âlemleriyle kıyaslamıştır.

Enderunlu Fâzıl da mahyalarla aydınlatılmış camileri parıldayan gökyüzüne ve Süreyya yıldızına benzetmiştir: 

“Eşkâl-i Süreyyâ-yı felek yeknesak üzre

Mâhiyyesi her gece bunun başka nişandır.” (Uzun, 2007, s. 440)

İftar sofraları da ramazan şiirlerinde öne çıkan hususların başında gelir. Zira iftar vakti, oruç tutanların sevinçlerine işaret ettiği gibi nimetlerin değerinin farkına varıldığı zaman dilimi olarak anılır. Söz gelimi Şair Lebîb, aşağıdaki beytinde iftarı, ramazanda akşam ve sabah sabır gösteren kimseye Allah’ın rahmetinden gelen bir sofra olarak niteler: 

“İftâr gelür mâ’ide‑i rahmet‑i Hakk’dan

Her şâm u seher merd‑i sabûr‑ı ramazâna”  

Sürurî de şu beytinde iftar vaktinde duaların kabul olduğuna vurgu yapar: 

“Vakt‑i iftârdır ey dil olur elbette kabûl

Eyle toyunca duâ kim geliyor süfre‑i nân” (Yekbaş, 2012, s. 221)

Ramazanda “diş kirası vermek”,  Osmanlı toplumuna özgü güzel bir gelenektir. Dolayısıyla ramazaniyelerin birçoğunda bu geleneğe telmih yapılır. Örneğin Bakî; 

“Rişteyle baglayup lebin ol şûh didi kim

Mihmân-ı hân-ı vasluma bu diş kirâsıdır” (Yekbaş, 2012, s. 222) beytinde, sevgilinin dudaklarını bir bağ ile bağlamasını, kavuşma hanının misafirine bir diş kirası olduğunu dillendirir. 

Kadir gecesi, sahip olduğu dinî değer açısından ramazaniyelerde en çok vurgu yapılan temaların başında gelir. Mesela Kâmî, Ramazan-ı Şerif gecelerinde uyanık olmak gerektiğini hatırlatır. Ola ki o gece Leyle-i Kadir’dir:

“Bilelim kadrini savmın gece kâim olalım

Olmaya göz göre kadri gözümüzden pinhân”  (Pak, 2017)

Ramazaniyelerin sonunda şairler, bayramın hasretle beklendiğini ifade ederek çeşitli nükteler yapar. Nedîm’in, 

“Şevkimiz şimdi ana düştü ki inşâallah

Ola sıhhatle selâmetle meh-i rûze tamam

Kıla erbâb-ı dili âb-ı hayâta sîrâb

Erişip Hızr gibi âh mübârek bayram” (Uzun, 2007, s. 440) beyitleri bu anlayışı aksettirir.

Bunlardan başka Ramazaniyelerde hilali gözetleme, sahur ve iftar gelenekleri, çarşı ve pazarların bolluk ve bereketi gibi daha birçok inanç ve âdetlere değinilmiştir. 

Sonuç

Maddi ve manevi birçok zenginliği bünyesinde barındıran ramazan ayı, Türk kültürü ve edebiyatında da önemli bir yer tutmuştur. Buna göre Osmanlı toplum yapısında dinî bir sorumluluğun yanı sıra örf ve âdetlere de etki etmiş, ramazan vesilesiyle sosyal hayata dair ayrıntılar, mısralara nakşedilmiştir. O kadar ki Ramazan, Türkler için ahlaki olgudan estetik düşüncesine, cömertlikten eğlence anlayışına kadar başlı başına bir medeniyet hâline gelmiştir. 

Divan şairleri, ramazaniyeler vasıtasıyla yeni kelime ve deyimleri şiirlerine eklemiş; bunları kendilerine has estetik, gözlem, hayal ve sanat kudretiyle zenginleştirerek nükteli anlatımlar ortaya koymuşlardır. Böylece ramazan ayının manevî hayatına dair zenginlikleri edebiyatın inceleriyle anlatarak muhataplarını bu güzelliklerden istifade etmeye teşvik etmişlerdir. Bu edebiyat ve kültür hazinesi, geçmişle de sınırlı kalmayıp değerli bir miras olarak günümüze kadar ulaşmıştır.  

Gelişi bir müjde ve rahmet olan kutlu ramazan ayının gidişi de aziz bir konuğun uğurlanışı gibi burukluk ve üzüntü sebebidir. Şairler, çoğunlukla “elveda” redifli beyitlerinde bunu dile getirmişlerdir. Biz de makalemizi Eşrefoğlu Rumî’ye ait bir “uğurlama” kıtası ile bitirelim: 

“Elvedâ ey mâh-ı tâbân elvedâ

Elvedâ ey mihr-i Yezdân elvedâ

Elvedâ ey âfitâb-ı şer’i dîn

Elvedâ ey mâh-ı tâbân elvedâ”

Kaynakça

Can, Halil. (1968, Kasım 15). Ramazâniye. İslâm Medeniyeti. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1780113 

Çelebioğlu, A. (1990). Edebiyatımızda Ramazan. Türk Yurdu, ss. 47-49. https://isamveri.org/pdfdrg/D00387/1990_32/1990_32_CELEBIOGLU.pdf 

Çelebioğlu, A. (1971). Süleyman Nahîfî ve Fazîlet-i Savm (Zuhri’l-Âhire) Adlı Eseri. Diyanet İşleri Başkanlığı Dergisi, ss. 342-350.

https://isamveri.org/pdfdrg/D00033/1971_c10/1971_c10_112-113/1971_c10_112-113_CELEBIOGLUA.pdf

Dursunoğlu, H. (2003). Klasik Türk Edebiyatında Ramazan Konulu Şiirler. Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı: 22, ss. 9-29.

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/32801

Ertan, M. (1995). Divan Edebiyatında Ramazaniyeler Üzerine İncelemeler [Doktora Tezi, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü]. YÖK Tez Merkezi.

Pak, Ahmet. (2017, Haziran). Şiir Semasında Bir Yıldız: Ramazaniye. İnsan ve Hayat. https://insanvehayat.com/siir-semasinda-bir-yildiz-ramazaniye/                                      

Uzun, M. İ. (2007). Ramazâniyye. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA) içinde (Cilt 34, 439-440. ss). Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı.

https://cdn2.islamansiklopedisi.org.tr/dosya/34/C34011267.pdf

Yekbaş, H. (2012). Ramazanı Divan Şiiri Metinlerinden Okumak. Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisi, S. 6, ss. 173-230. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/714420