Geçtiğimiz 25 Aralık’ta Stuttgart’ta gerçekleşen “Der Herr der Ringe und der Hobbit das Konzert” (Yüzüklerin Efendisi ve Hobbit Konseri) ile hayatımın en büyülü anlarından birine şahitlik ettim. Bu eşsiz konser, âdeta sahnede Orta Dünya’nın büyülü atmosferini canlandırdı. Şimdi sizlere bu unutulmaz deneyimi aktarmak istiyorum. Belki sihirli notaları bir miktar evinize taşıyabilirim.

Gece benim için olumsuz başladı. Arabada Sauron’un yüzüğünü evde unuttuğumu fark ettim. Ya yüzük Sauron’un eline geçerse diye çok endişelendim ama eve geri dönmek için artık çok geçti. Çünkü konserin başını kaçırabilirdik. Yüzüğün Sauron’un eline geçmesi durumunda Gandalf’tan yardım isteyebilirim diye düşündüm ve yüzüğü kendi kaderine bıraktım.

Gösteri merkezine vardığımızda bekleme salonundaki manzara beni oldukça şaşırttı. Elf gibi, Hobbitler gibi giyinen insanlar bekliyordum. Ne bileyim, en azından herkesin parmağında bir yüzük olmalıydı. Tek yüzük olmasa da bir Narya olur, Vilya olur… Yani en azından Gandalf şapkası takan hayranlar olur diye düşünüyordum ama yok. Hepsi sıradan insanlardı. Şaşırdım doğrusu. Neyse, zaten bir kahve içtikten sonra heyecanla beklenen an geldi.

Konserin başlangıcında bizi bir sürpriz bekliyordu. İki saatlik performansta koronun yanı sıra bu organizasyona dâhil olacak altı özel konuk vardı: Saruman, Pippin, Sam, Bifur, Jed Brophy ve Royd Tolkien (Tolkien’in torununun torunu). Hangi değerli ismin bizlerle birlikte olacağını merakla bekliyorduk.

Hobbitlerden William Kircher (bilinen adıyla Bifur), sahnede görünmesiyle hepimizi şaşırttı. Konser boyunca bize Orta Dünya’nın büyülü atmosferini hissettiren harika sunumlar sergiledi. Kendisi âdeta Hobbit karakterini sahneye taşıdı. Rolüne hazırlanırken aylarca yoğun bir çalışma sürecinden geçtiğini anlattı. Hobbitlerin yer çekimine göre farklı bir yürüyüşe sahip olduklarını ve bu yürüyüşün ne kadar zor olduğunu izleyicilere uygulamalı olarak gösterdi. Açıkçası bu rolün bu kadar zor olabileceğini hiç düşünmemiştim. 

Ardından Elflerin, Hobbitlerin ve Büyücülerin dünyasına epik bir yolculuğa başladık. Sahneyi Orta Dünya dekoruna dönüştüren yaklaşık 100 sanatçı, iyi ile kötünün mücadelesini müzikal bir konserle sahnelemeye başladılar.

Program, Mordor Marşları ile başladı. Annie Lennox, Ed Sheeran ve Enya’nın eserleri özel bir aranjman ile seslendirildi. Howard Shore tarafından bestelenen “Yüzüklerin Efendisi” film üçlemesinin müziklerini ise âdeta soluksuz bir şekilde izledik. Shore’un müzikal dehası ve yeteneği, konserin en etkileyici unsurlarından biriydi.

Şimdi ise bu büyülü filmlerin müziklerine hayat veren yetenekli bestecilere bir göz atalım:

Howard Shore

Shore, müzik dünyasında iz bırakan değerli eserlere imza atan bir bestecidir. David Cronenberg ile uzun süreli bir iş birliği yaparak “The Fly”, “Naked Lunch” ve “A History of Violence” gibi filmlerin müziklerini bestelemiştir. En tanınmış eseri ise “Yüzüklerin Efendisi” ve “Hobbit” üçlemelerinin müziğidir. 

Ed Sheeran 

150 milyondan fazla kayıt satan ve dünyanın en başarılı müzisyenlerinden biri olan İngiliz şarkıcı ve söz yazarıdır. Dört “Grammy” ve beş “Brit Ödülü” vardır. Ayrıca “The Hobbit: The Desolation of Smaug” filminde yer alan son jenerik şarkısıyla film dünyasına da adım atmıştır. Ayrıca “Game of Thrones” ve “Star Wars: The Rise of Skywalker” gibi yapımlarda da yer almıştır. 

Annie Lennox 

80’lerde “Eurythmics” grubunun solisti olarak ünlenen İskoç şarkıcı ve bestecidir. Aktivist ve hayırsever kimliğiyle de tanınan Lennox, Afrika’da AIDS/HIV’den etkilenen kadın ve çocuklar için önemli fonlar oluşturmuştur. Dört “Grammy” ve sekiz “Brit Ödülü” sahibi olan Lennox, İngiliz müzik tarihinde tartışmasız en başarılı sanatçılardan biridir. “The Return of the King” filmi için yazdığı “Into the West” şarkısıyla Altın Küre ve Oscar kazanmıştır. Rolling Stone dergisi tarafından “Tüm Zamanların En İyi 100 Şarkıcısı”ndan biri seçilmiştir. 

Enya

İrlandalı şarkıcı ve bestecidir. “Clannad” grubu ile müzik kariyerine başlayan Enya, daha sonra solo çalışmalarına odaklanarak başarısını sürdürdü. İrlanda’nın en çok satan solo sanatçısı olan Enya, 75 milyondan fazla albüm satışı gerçekleştirmiştir. Yedi “Dünya Müzik Ödülü”, dört “Grammy” ve bir “Ivor Novello Ödülü” gibi birçok önemli ödül kazanan Enya, “Yüzüklerin Efendisi: Yüzük Kardeşliği” için yazdığı “May It Be” adlı şarkıyla “Altın Küre ve Oscar” adaylığı elde etmiştir.

Gecenin sonunda bizlerle birlikte olan sanatçıları tanıtan broşürler dağıtıldı. Bu broşürdeki bilgilere dayanarak bazı sanatçıları sizlere tanıtmak istiyorum.

Bu eşsiz besteleri Juli Lund, Eve Niker ve Amy Kinnear, izleyicilerle buluşturdu. Ayrıca gösterinin etkisini garantileyen sihirli illüzyonlar da büyük bir heyecan yarattı. Rob Lake’in hazırladığı illüzyon gösterileri, izleyicileri âdeta Orta Dünya’nın büyülü atmosferine ışınladı.

Ve şüphesiz Philharmonic Orkestrası gecenin kalbinde atıyordu. Konser boyunca, J.R.R. Tolkien’in yaratmış olduğu Orta Dünya’nın büyüsü ve epik hikâyesi her bir notayla yeniden hayat buldu. Olağanüstü melodiler ve özgün düzenlemeler, konser deneyimimizi unutulmaz kıldı. Orkestra bizleri Shire’in huzurlu ormanlarında dolaştırdı, karanlığın hüküm sürdüğü Mordor’un dağlarına ulaştırdı. Rivendell’in çağlayan ırmaklarını ayaklarımızda hissettik, Moria’da taşları dövdük. İsengard’da Saruman’ın büyülerine karşı durduk ve sonunda Lothlórien’in derin vadilerinde dinlendik.  “Ziyaretçiler eşsiz bir akşamı dört gözle bekleyebilirler, çünkü yüzüklerin gücü onları büyüleyecek!” diyen Christopher Lee’nin (Saruman) sözleri gerçekten de doğru çıktı.

Son olarak, Orta Dünya’nın yaratıcısı olan ve bizi gerçek bir tarihî serüvenin içine çeken, hiç var olmamış dillerin izinden yürüten, boynumuzda taşıdığımız -yükü kendinden ağır- yüzüklerimizi fark etmemizi sağlayan, benim gözümde Orta Dünya’nın en güçlü büyücüsü Tolkien’i anmadan yazıyı tamamlamak olmaz. 

Tolkien, hayal gücünü ve yaratıcılığını güçlendirmek için yıllarca kendi icat ettiği bir dil olan “Orta Dünya dili” üzerinde çalışmıştır. Aynı zamanda, Tolkien”in hikâyelerinin kökenlerini kuzey İskandinav mitolojilerinden ve Orta Çağ efsanelerinden almış olması da dikkate değer bir detaydır. Tolkien’in eserleri, sadece edebî bir değer taşımakla kalmayıp aynı zamanda dil bilimsel ve kültürel bir zenginliği de yansıtır. Bu yönüyle Tolkien, sadece bir yazar değil, aynı zamanda bir düşünür ve kültür araştırmacısıdır, diyebiliriz. Onun şu cümlesi ise beni hep şaşırtır ve duygulandırır: “Hikâyeler dile bir dünya sağlamak için yazılırlar. Benim için önce dil gelir, sonra bunu hikâye takip eder. Fakat tabii ki “Lord of the Rings” gibi bir çalışmada herkesin anlayabileceği kadar bıraktım dili. Aslında hepsini Elfçe yazmak isterdim.” 

Böylece unutulmaz bir geceyi daha geride bıraktık. Bu eşsiz deneyimi bize sunan Lasse Spangenberg, Drew Cullingham ve Philharmonic Orkestrası’nı ayakta alkışlamak gerekiyor.  Onlar, müzik ve sanatın gücünü birleştirerek seyircileri Orta Dünya’nın derinliklerinde unutulmaz bir yolculuğa çıkardılar. “Yüzüklerin Efendisi ve Hobbit Konseri” bize, J.R.R. Tolkien’in efsanevi dünyasını müzikal bir şekilde yeniden yaşatmanın mümkün olduğunu gösterdi. Müzikseverlere, edebiyat tutkunlarına ve sinema hayranlarına unutulmaz bir deneyim sundu.  Her bir nota, her bir şarkı ve her bir performans, kalplerimizde iz bıraktı. 

Öyleyse ne diyoruz? Philharmonic Orkestrası ve Shire Korosu hâlâ içimizde bir yerlerde. Bir gün Lasse Spangenberg ve Drew Cullingham adını bir “DUVAR”da görürseniz bu büyülü serüveni deneyimlemek için mutlaka bir bilet alın ve yüzüğünüzü evde unutmayın.