Türkiye ile kardeş Türk devletleri arasındaki ilişkiler, 1990’lı yıllardan itibaren artmaya başlamıştır. Kırgızistanlı Türkolog Gülzura Cumakunova da o yıllarda Türkiye’ye gelmiş ve Türk-Kırgız dil bilimi, sözlük ve edebiyatları alanında birçok güzide çalışmalara imza atmış önde gelen bilim insanlarından biridir. Onun en önemli çalışması, Türkçe-Kırgızca sözlükler ve Kırgız edebiyatının önemli temsilcilerinin eserlerini Türkçeye kazandırma alanındadır.
İbrahim TÜRKHAN: Değerli hocam, kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
Gülzura CUMAKUNOVA: Ben, Prof. Dr. Gülzura Cumakunova. Ankara Üniversitesi emekli öğretim üyesiyim. Kırgızistanlıyım. Bundan 30 yıl önce Ankara Üniversitesinin daveti üzerine Türkiye’ye geldim. O zamandan beri ailemle birlikte Ankara’da yaşıyorum. Eşim Razak Saydilkanov. 3 çocuğumuz var.
İ.T: Türkçeyi ne zaman öğrenmeye başladınız? İlk başladığınızda yapı ve şekil bakımından sizi zorlayan konu oldu mu?
G.C: Mesleğim itibari ile Türkolog olduğum ve tezimi de Manas Destanı’nın tarihi ve karşılaştırma incelemesi üzerine yaptığım için bir şekilde Türkiye Türkçesiyle önceden de temasım olmuştu. Fakat aktif konuşma becerisi farklı oldu tabii. 1993 yılında Türkiye’ye gelince Ankara TÖMER Dil Öğretim Merkezinden tam kurs alarak öğrendim. En ilginç şey de öğleden önce Türkçe dersi alıp öğleden sonra ise Kırgızca dersler vererek çalışmam olmuştu. Hızla yol aldığımı, 4 ay sonra “Türkçe Öğreniyoruz” kitabının “Türkçe-Kırgızca Sözlük”ünü hazırladığımı hatırlıyorum. Türkçenin yapısı özellikle şekil bilgisi, Kırgızcadan epeyce farklı. Örneğin, fiil zamanlarından sadece “di’li geçmiş zamanın” tam uyduğunu, diğer zaman kalıplarının hepsinin farklı olduğunu söylersem anlaşılır. Genel olarak baktığımızda, çok işlek olan Türkiye Türkçesinin gramer yapısı, Kırgızcaya göre çok daha kolaylaştırılmış unsurlara sahiptir.
İ.T: Malumunuz, Türk dilinin uzun bir tarihi var. Yüzyıllar süren bir süreçten sonra Türk dili günümüzdeki seviyeye geldi. Türk dilinin sizi en çok etkileyen yönü nedir?
G.C: Türk dilini bütün diğer Türk dillerinden ayıran en iyi şey, kendi kendine yeter düzeyde olması yani Türk toplumunun bütün kesiminin tüm ihtiyaçlarını herhangi bir başka dile ihtiyaç duymadan karşılayabilmesidir. Türk dili, ülkenin devlet dilidir. Böyle de olmalıdır ki bazı ülkelerde olduğu gibi iki dillilik karmaşıklığına kapılmasın. İsteyen, elbette ihtiyacı olduğunda başka dilleri de öğrenebilir ve kullanabilir. Ona engel ya da zorlama yoktur. Bizim gibi eski SSCB’den ayrılan bağımsız ülkelerde günümüzde de ulusal dillerimiz tam bağımsızlığına kavuşmuş değildir. Hâlâ Kiril alfabesini kullanan da tam olarak kendi alfabesine geçen de kısmen geçen de ülkeler bulunmaktadır. Fakat hepsinin de imlası, terminolojisi hâlâ Rusçanın etkisi altındadır.
İ.T: Türk dili sahasında çalışmaya nasıl karar verdiniz?
G.C: Yukarıda belirttiğim gibi, ben önce Kırgız Bilimler Akademisinin Türkoloji Bölümünde çalıştığım ve ilk araştırmalarım hep karşılaştırmalı Türk dilleri üzerine olduğundan, bu sahaya erken adım atmıştım. Türkiye’ye geldikten sonra bir yüksek öğretim kurumunda çalıştığım, derslerimi lisans, lisansüstü seviyelerde Türkçe yürütme zorunda olduğumdan o seviyeye göre uygun dil becerisini geliştirmem ve bunu sağlamak için büyük çaba harcamam gerekiyordu. Ben onun üstesinden çabuk gelebildiğimi düşünüyorum. 1993 Mart ayında gelmeme rağmen, 1995 Ağustos ayında ilk monografim olan “Manas Destanı, Kırgız Dilinin Tarihi Kaynağı” adlı kitabımı yayınlamayı başarmıştım. Manas Destanı’nın 1000. yılına hitap eden bu kitap, aynı zamanda da bir Kırgızistanlı Kırgız’ın Türkiye’de Türkçe yazıp yayımladığı ilk eser sıfatına da sahiptir.
İ.T: Türk dili ve edebiyatı alanında çalışmalar yapıyor musunuz? Varsa ne tür çalışmalar?
G.C: Kırgız dili, edebiyatı, tarihi, etnografyası, Türk dilleri tarihi, Türk sözlük bilimi, halk bilimi, Manas Destanı, Aytmatov araştırmaları gibi alanlar üzerine Amerika Birleşik Devletleri, Azerbaycan, Güney Kore, İngiltere, İsveç, Rusya, Kazakistan, Kıbrıs, Kırgızistan, Kosova, Macaristan, Makedonya, Özbekistan, Romanya, Tataristan, Türkiye ve Türkmenistan’da uluslararası 81, yerel (Kırgızistan, Türkiye) 19 olmak üzere toplamda 100 bilimsel toplantıda bildiriler sundum. Bunların bazıları Kırgızca, Rusça ve İngilizce sunulmuş olmakla birlikte, çoğunluğu Türk dilinde yazılmış ve sunulmuştur. Türk diline, daha doğrusu, Kırgız diline yaptığım en göze görülür katkım, herhâlde akademik seviyede hazırladığım ve yakında ikinci baskısı da çıkmış olan “Türkçe-Kırgızca Sözlük”tür. İlki 2005 yılında yayımlanmış 50 bin kelime kapasiteli bu sözlük, sözlük biliminin bugünkü taleplerine göre yapılmış, hayatımın dokuz senesine mal olmuş bir yayındır. Ayrıca 25 yıllık eğitimci tecrübemin meyvesi diyebileceğim “Türkçe Açıklamalı, Uygulamalı Kırgız Grameri” kitabım da yoldadır. Gramer kitabının Türkiye’de birçok üniversitede açılmış Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümlerindeki önemli bir eksikliği dolduracağını düşünüyorum.
İ.T: Türk edebiyatında en çok etkilendiğiniz şair ve yazarlar kimlerdir?
G.C: Bağımsızlık öncesi yıllarda Türkiye, dolayısıyla Türk edebiyatı bize kapalı vaziyette idi. Yazarlardan Nazım Hikmet, Aziz Nesin ve Reşat Nuri Güntekin’in bazı eserlerini Kırgızca, Rusça çevirilerinden okuyorduk. Yaşar Kemal ve Zülfü Livaneli’yi Cengiz Aytmatov önderliğinde oluşturulan Isık-Köl Forumu vasıtasıyla tanıdık. Buraya yerleştikten sonra Cahit Sıtkı Tarancı, Atilla İlhan, Sabahattin Ali, Orhan Kemal, Orhan Pamuk gibi şair ve yazarların başını çektiği zengin Türk edebiyatı ile tanışma ve sevme imkânımız oldu.
İ.T: Türkçe, Türk edebiyatı ve dolayısıyla Türk kültürü ülkenizde yeterince tanıtılıyor mu?
G.C: Evet, ülkem Kırgızistan’da Türkçe çok iyi tanıtılıyor. Üniversitelerimizde Türkoloji kürsüleri bulunmakta olup en çok okunan ve araştırılan dillerden biri de Türkçedir. Hem Türk edebiyatı hem Türk dili üzerine araştırmalar, tezler yapılmaktadır. Türkiye’ye gezmeye veya çalışmaya gelecekler için açılmış özel dil kursları bu konuyu daha ileri boyutlara taşımaktadır. Türkiye tarafından açılan ve Türk dilinde eğitim veren Kırgız-Türk Manas Üniversitesi ile özel sektöre ait Ala-Too Üniversitelerinin başarıları, onlara olan dolayısıyla Türkçe olan talebin gittikçe artmasına vesile olmaktadır. Türkçenin yaygınlaşmasında Türk dizilerinin de yadsınamayacak rolü vardır. Türk dizileri çevrilmiş ya da altı yazılı gösterilmeleri sayesinde halkın çoğunun Türkçeye epeyce aşina olmasına da vesile olmaktadır.
İ.T: Türkçenin zenginliği, anlatım gücü ve söz varlığı hakkındaki düşünceniz nedir?
G.C: Türkçe, asırlar boyunca üç kıtaya hükmeden bir imparatorluğun dili olarak tabii ki hem zengin, hem yaygın bir dil olarak gelişmiştir. Onun çok çeşitli alanlarda kullanılması kullanım kapasitesini, anlatım çeşitliliğini artırmıştır. İyi ki de öyle olmuştur. Çünkü bu sayede önümüzde örnek alabileceğimiz bir kardeş dilimiz vardır. Yeni bağımsızlığını kazanmış Türk dillerinin, Türkçenin tarihî gelişimi ile özellikle de Atatürk tarafından başlatılan, hâlen de sürdürülmekte olan dil reformundan öğreneceği çok şey vardır.
İ.T: Yurt dışında Türk dili sahasında yapılan araştırmaları yeterli buluyor musunuz?
G.C: Genel Türk dilleri konjonktüründen bakıldığında, Türkiye Türkçesinin hem yurt dışında hem yurt içinde kapsamlı çalışmalara tabi tutulduğunu söyleyebiliriz.
Örneğin Kırgızistan’da Kırgız-Türk Manas Üniversitesi, Ala-Too Üniversitesi, Kazakistan’daki Yesevî Üniversitelerinde yapılan araştırmalar, Türk Akademisi tarafından yapılmakta olan ortak çalışmalar buna örnek olarak gösterebilir. Ayrıca Türk Dil Kurumunun son yıllarda çıkardığı farklı sözlükler ve üniversitelerde yapılan yüksek lisans ve doktora tezlerindeki konu çeşitliliğinden de bunu görmek mümkündür. Bugünlerde TDK tarafından çok kapsamlı bir proje olarak “Türk Dillerinin Karşılaştırmalı Sözlüğü” projesi yapılmaktadır. Ben de o çalışmada Kırgız Türkçesini temsil etmekteyim. Bu çalışmanın dillerimiz arasındaki büyük bir boşluğu dolduracağına inanıyorum.
İ.T: Kardeş halklardan birine mensup bir bilim insanı olarak, -dillerimiz birbirine yakın olsa da- başka ülkeden gelmiş biri olarak, Türkçenin yabancı dil sıfatıyla öğretilmesi konusunda ne düşünüyorsunuz? Türkçe öğrenilmesi zor bir dil midir?
G.C: Bizlere ya da kendi dilini iyi bilen Türk kökenlilere Türkiye Türkçesinin öğrenilmesi zorluk teşkil etmeyecek, fazla uzun da sürmeyecektir diye düşünüyorum. Çünkü Türkçe mümkün olduğu kadar kolaylaştırılmış işlek bir dildir. Ama farklı dil gruplarından gelen öğrencilere tabii ki zor olacaktır. Türkçe bir eklemeli dil olduğundan fazla kelimeye ihtiyaç duymaksızın cümle yapısını eklerle düzenleyebilecek imkânlara sahip. Fakat başka dillerin böyle bir imkânı olmadığı için aynı anlamı verebilmek için bir sürü kelime kullanması gerekmektedir. Örneğin, ben öğrencilerime 36 harften oluşan bir Kırgızca soru kelimesini yazarım: Kırgızcası: Tegirmençilerdikindegilerdensizderbi? Türkçesi: Değirmencilerdekindekilerden misiniz? Rusçası: Вы из тех, кто остаётся в доме мельников? İnglizcesi: Are you one of those who stays in the millers’ house? Fakat Türkçede de bu eklerin sıralanması, sıralanırken değişimleri, her ekin anlamları bilinmesi gibi zorlukların aşılması gerekmektedir.
İ.T: Türk dilini öğretme sürecinde öğrencilerin en çok zorlandığı, anlamada sıkıntı çektiği konular hangisidir?
G.C: Türk kökenlilere Türkçenin söz varlığındaki Arapça, Farsça ve diğer dillerden Türk yapısına uydurulmuş alıntılar zorluk yaratabilmektedir. Çünkü Türk dillerinin çoğu alıntıları Rus dili vasıtasıyla ve Rus imlasına göre aldıkları için dilin bu katmanı ile ilgili karmaşıklığı çözmeleri de bayağı bir zaman alacaktır. Uluslararası terminolojideki farklılıklar de benzer zorluklar yaşatabilmektedir. Latin alfabesine Türkiye Türkçesinden farklı alfabelerle geçmiş olan kardeş dillerdeki durum da belli engellerin aşılmasını zorunlu kılmaktadır.
İ.T: Türkçeyi yeni öğrenenlere neler tavsiye edersiniz?
G.C: Türkçe, dünyada bugüne kadar bütün Türk dillerinin temsilini yapagelmiş bir dildir. Dünyanın en uzak köşelerinde bile bir Türk restoranını bulabileceğiniz gibi Türkçe konuşan kardeşlerimizi de bulabileceğinizi unutmayınız. Türkiye’den çok uzak Türk dili temsilcisi de olsanız, derdinizi çat pat anlatabilirsiniz ve yalnız olmadığınızı anlarsınız. Ama ciddi öğrenmek isterseniz, bu dilin en az 600 yıllık cihan devlet dili tecrübesine ve her konuda yazılı eserleriyle büyük bir havuza sahip olduğunu da bilmeniz gerekir.
İ.T: Türkçe ile Kırgızcanın ortak yönlerini birkaç cümleyle söyleyebilir misiniz?
G.C: Bir yıl, öğrencilerime Konstantin Kuzmiç Yudahin’in 40 bin kelimelik “Kırgızca-Rusça Sözlük”ünün “Kırgızca-Türkçe” tercümesindeki ortak kelimeler üzerine bitirme tezleri yaptırmıştım. Sonuçta 7 binden fazla ortak kelime bulunmuştu. Genel olarak ortaklığın organ adları, sayılar, renkler, hayvan ve coğrafi terimler gibi söz varlığının temel gruplarda daha fazla olduğu ortaya çıkmıştı. Bu, tercümansız anlaşabilecek düzeyde ortak kelimeye sahip olduğumuz anlamına gelmektedir. Kırgızca ile Türkçe mesafe olarak en uç noktalarda bulunan diller arasındadır. Söz dizimi kalıplarının de benzer olduğuna göre gramerlerdeki farklılıkları uygun yöntemlerle hafifleterek direkt konuşabilme imkânlarını yaratma üzerinde çalışmalıyız.
İ.T: Türk dilini bir cümleyle anlatacak olsaydınız, nasıl bir cümle kullanırdınız?
G.C: Türkçe, esas Türkçe kelimelerin yanı sıra tarihî komşularından kendi yapısına uydurarak oluşturduğu zengin söz varlığını millî gramer ve söz dizimi kalıplarına mükemmel oturtabilen; son iki yüzyılda bilinçli Türkçeleştirme politikası sayesinde halk dilinden yoğun beslenerek sözlük kapasitesini sürekli artıran; uluslararası kelimelerin kimini kendi sistemine göre uydurarak kimine güzel eş değerler bularak çağa uygun sözcük ve terimler oluşturabilen; ahenkli, yumuşak telaffuzu sayesinde “Dünyanın Beşinci En Güzel Dili” unvanını kazanan; Türk Dünyası’nda en fazla konuşma sayısı ve oranına sahip tarihî tecrübesinden örnek alınabilecek güçlü bir dildir.
İ.T: Helezon Dergisi okurlarına mesajınız var mıydı?
G.C: Helezon dergisinin, bugün bana yöneltildiği gibi güncel ve aktüel konular üzerinde yayınlar yaparak okur kitlesini artıracak başarılar elde etmesini, popüler bir dergi hâline gelmesini temenni ediyorum.
İ.T: Vakit ayırıp bizimle röportaj yaptığınız için çok teşekkür eder, iş ve aile hayatınızda başarılar dileriz.
Gülzura Cumakunova, Orta Asya ülkelerinden gelip de ilk prof.luk ünvanını alan değerli bir ilim adamı ve Türkologdur. Onun bu alandaki en önemli katkısı yetiştirdiği öğrenciler ve Kırgızca -Türkçe olarak karşılıklı hazırladığı sözlüklerdir diyebiliriz. Gülzura Eceye bundan sonra da başarılar diliyorum.