Elisabeth Nevyjel ile Türkçe Üzerine Söyleşi – Niyazi SANLI

Elisabeth Nevyjel Kimdir?

Elisabeth Nevyjel, 1948 yılında Viyana’da doğdu. 1967’de Matura sınavı ile liseyi bitirerek Pedagojik Yüksek Okuluna girdi. 1969’da mezun oldu ve hemen çalışma hayatına başladı. 1969-2010 yılları arasında ilkokul öğretmeni olarak çalıştı. 2001-2002 ders yılında, İstanbul’da, Özel Alev Okulunda Almanca öğretmeni olarak görev yaptı. Viyana’ya döndükten sonra 10 sene daha çalışmaya devam etti. Onun yanında Pedagojik Yüksekokulunda da “Daz” konusu ve “İnterkültürel müzik, çok dilli şarkılar” ile ilgili seminerler verdi. 2010 yılında emekli oldu. O zamandan beri ders kitapları yazmaya başladı. Bugüne kadar tamamı E. Weber Yayınevinden çıkan 15 tane kitabı yayımlandı. 10 seneden beri haftada iki gün olmak üzere bir okulda öğretmenlik yapmaktadır. Elisabeth Nevyjel, evli olup iki kızı ve 3 torunu vardır.

Niyazi SANLI: Türkçeyi neden ve nasıl öğrendiniz?

Elisabeth NEVYJEL: Türkçeyi öğrenmeye 40 sene evvel karar verdim. O zaman sınıfımda ilk defa Türk öğrenciler vardı. Onlarla anlaşmak çok zordu. O yılda tesadüfen Pedagoji Enstitüsünde öğretmenler için bir Türkçe kursu başladı. Ben de o zaman Türkçeye çok ilgi duydum ve kursa katıldım. 3 yıl boyunca kursa katılıp grameri ve cümle kurmayı iyice öğrendim. Bir süre sonra ilk defa Türkiye’ye gittim ve orada konuşup yavaş yavaş sohbet ederek Türkçemi geliştirme imkânı buldum.

N.S: Türkçe öğrenmek sizin hayatınıza ne / neler kattı? 

E.N: Türkçeyi öğrenirken bana yeni bir dünya açıldı. Önce dili, sonra kültürü tanıdım ve Türk arkadaşlar edindim. En iyi arkadaşlarımın biri meslektaşım Selma Otuk oldu. Türkçe konuşmayı en çok onunla sohbet ederek öğrenip geliştirdim. 

N.S: Türkçe öğrenirken en çok zorlandığınız bölümler neler oldu?

E.N: Yeni başladığım zaman Almancadan çok farklı olan grameri bana zor geldi. Ama zaman zaman onu anladım ve kullanabilir seviyeye ulaştım. Bugüne kadar bana en zor gelen şeylerden birisi de yeni kelimeleri ezberlemek oluyor. Genellikle benim için konuşmanın, anlamaktan daha kolay olduğunu söyleyebilirim. Özellikle çok hızlı ve farklı ağızlarda Türkçe konuşan insanları anlamak oldukça zor oluyor.

N.S: Türkçeden başka diller de öğrendiniz mi? Sizce dil öğrenmenin insan hayatına katkıları nelerdir?

E.N: Lisede İngilizce, Latince ve eski Yunanca öğrenmek zorundaydım. İngilizcem fena değil ama az kullandığım için çok rahat konuşamıyorum. Türkçem daha iyi. Okuldan sonra bir yıl İtalyanca kursuna gittim ve bu dili A2 seviyesinde biliyorum. Okulda biraz Sırpça / Hırvatça öğrenmeye  çalıştım ama o dilden sadece birkaç kelime biliyorum. Gramer öğrenmediğim için konuşamıyorum. Mısırlı olan ikinci eşimle tanıştığım zaman Arapça öğrenmeye başladım. Maalesef başarılı olamadım. Birkaç basit kelime ve cümleden başka bir şey bilmem. Lazım olmadığı için de bıraktım. Bence her yeni dil, yeni bir pencereyi açabilir. Fakat öğrenirken dil ile beraber mutlaka kültürle de ilgilenmek gerekir. Yoksa dil canlandırılamaz.  

N.S: Diller arasında mantık benzerliği buluyor musunuz? Dillerin aynı kökenden geldiğini düşünüyor musunuz?

E.N: Türk dilinde ne kadar çok Arapça sözler olduğunu Arapça kursuna gittiğimde fark ettim. Sonra bazı kelimelerin de Farsçadan geldiğini öğrendim. Avrupa dillerinden hiçbiri Türkçeye benzemiyor. Sadece Macarcanın grameri benziyor. Dünyadaki bütün diller, herhâlde tek bir kökten türemiş ama dil bilgisi uzmanları da onu bilmezler. Bildiğimiz gibi Avrupa dillerinin bazıları Latince kökenli bazıları ise Kuzey bölgelerindeki dillerden geliyor. Farsça-Kürtçe-Daricenin kökleri de aynı. Türkiye Türkçesi ile bütün Türk dillerin kökenlerinin aynı olması gibi. (Azerbaycan Dili, Türkmence, Özbekçe, Kırgızca…)

N.S: Almanca ve Türkçeyi karşılaştırdığınızda ne söylemek istersiniz?

E.N: Ben Türkçe öğrenmeye başladığım andan beri, Türk öğrencilere Almanca öğrenmenin neden o kadar zor geldiğini anladım. İki dilin hem gramer hem de kelime hazinesi çok farklıdır.  Almancadaki “der, die, das”, her Almanca öğrenen kişiye zor gelir. 

N.S: Türkiye’de bir eviniz olduğunu biliyoruz. Türkiye’de neden bir ev satın aldınız?

E.N: İstanbul’da çalıştığım dönemde, çok güzel bir sitede bir ev kiralamıştım. Orası benim için inanılmaz ideal bir yerdi. Sakin, deniz manzaralı, havuzlu bahçesi olan çok güzel bir evdi. O yıldan sonra Viyana’ya zor döndüm. İstanbul’daki evim hep aklımda, rüyalarımdaydı… Birkaç yıl sonra komşularımdan birisi, sitede bir ev satılık olduğunu haber verdi.  Hemen İstanbul’a gittim ve o evi satın aldım. Bundan dolayı çok mutluyum. 

N.S: Türk kültüründe en çok beğendiğiniz şey nedir?

E.N: Türkler, Avrupalılardan daha sıcakkanlı insanlar. İstanbul’a yeni geldiğim ve ev aradığım zaman arkadaşlarım ve komşularım bana çok yardım ettiler. Bunu unutmam mümkün değil.  Bazen Avusturya’da yaşayan Türklerden utanıyorum çünkü onlara yardım eden Avusturyalılar az bulunuyor.

N.S: Türk kültüründe veya Türklerin davranışlarında en tuhaf bulduğunuz şey nedir?

E.N: Bazı şeyler bana yabancı geldi ama “tuhaf” demek istemiyorum. Mesela “zaman kullanımı” çok farklı. Viyana’da her şeyin belli bir saatte yapılması gerekir. Türkiye’de “saat 7’de” değil, “akşama doğru” denir ve geç kalanlara kimse kızmaz. Ne yazık ki hiçbir şey belli olmaz.  Planlar, programlar sık sık son anda değişir veya unutulabilir. Trafik de İstanbul’da çok farklı. Viyana’da herkes kurallara uyar. İstanbul’da hemen hemen herkes hızlı gitmek ister. Bu yüzden önceliğin kime ait olduğuna çok dikkat edilmez. 

N.S: Dilini ve kültürünü öğrendiğiniz bir milletle olan ilişkiniz nasıl değişiyor?

E.N: Tanımak, anlayabilmek demek. Ben artık Türkiye’deyken kendimi yabancı olarak hissetmiyorum. Hem Viyana’da hem de İstanbul’da iyilik de var kötülük de var. Son yıllarda yabancıların Türkiye’de yaşamaları zorlaştırıldı. Buna karşılık Türklerin de Avrupa’da yaşamaları daha zor hâle geldi.

N. S: Türkçe yazan yazarlardan en çok kimi beğeniyorsunuz? Neden?

E. N: Türkçe kitapları okumak bugüne kadar bana biraz zor geliyor çünkü kelime hazinem çok zengin değil. Buna rağmen her sene yaz tatilinde İstanbul’dayken bir iki kitap okumaya çalışıyorum. Örneğin Zülfü Livaneli’nin kitaplarını çok seviyorum. Aynı zamanda Aziz Nesin de çok hoşuma gidiyor. Livaneli’nin kullandığı dili kolayca anlayabiliyorum. Bununla birlikte konularından da  hoşlanıyorum. Aziz Nesin’in kitaplarını okumak hiç kolay değil ama yazdığı hikâyeleri ve içindeki mizahı beğeniyorum.

N.S: Değerli Elisabeth Hanım, bizimle röportaj yapmayı kabul edip sorularımızı cevapladığınız için çok teşekkür ederiz.  

E.N: Röportaj için beni seçtiğinizden dolayı ben de çok sevindim ve gurur hissettim. Bunun için hem size hem de Helezon dergisine çok teşekkür ederim. Umarım ki verdiğim cevaplardan memnun olursunuz!