“O, Türkiye’de gazeteciliği dünyaya açtı. 32. Gün’le her hafta dışımızda bir dünya olduğunu hatırlattı. İnat ve ısrarla başka hayatları önümüze getirdi. Solo çalmaya, haber atlatmaya bayılırdı… Ama aynı zamanda takım oyununa inanırdı. Çok sayıda öğrenci yetiştirdi. Ama söz konusu haberse babasını bile tanımazdı… Ne askeri takardı, ne de iktidarı. Bu yüzden yapabildi kimsenin cesaret edemediği onca programı… Bu yüzden yazabildi herkesin titreyip yazmaktan çekindiği kitapları. En sorulamaz denilen soruları da sordu… En basit hataları da yaptı. Dürüsttü, samimiydi. Devlet başkanlarının karşısında çok rahattı. Ekranın karşısına geçip kendisiyle dalga da geçerdi. Çocuk gibiydi… Hem muzip, hem masum. Her daim neşeli biriydi” (bianet.org, 2013).
Bu paragrafta resmedilen isim, yaptığı programlarında; “Aman kimselere söz vermeyin de yine beraber olalım.” diye seyircilerine veda eden meşhur gazeteci Mehmet Ali Birand’dır.
Mehmet Ali Birand Kimdir?
Birand, Elazığ’ın Palu ilçesinden Mürvet Hanım ile Karadeniz’in Ereğli ilçesinden İzzet Birand çiftinin oğludur. 9 Aralık 1941 yılında İstanbul’un Beyoğlu ilçesinde dünyaya gelir. Babası henüz iki yaşındayken kalp krizi sonucu hayatını kaybeder. Çocukluğu İstanbul, Erenköy’de geçen Birand, ilkokulu Erenköy Zihnipaşa’da okur. Orta öğrenimine 1955 yılında Galatasaray Lisesinde başlar. Okul masrafları dayısı Mahmut Dikerdem tarafından karşılanan Birand, 1962 yılında buradan mezun olur. Lise’den sonra İstanbul Üniversitesi Filoloji Fakültesinde Fransızca bölümü okumak ister ancak ekonomik zorluklar nedeniyle bir yıl bile dolmadan okuldan ayrılır.
Gazeteciliğe İlk Adımı
Birand, henüz 3 yaşındayken sol bacağı kaynar su dökülmesi sonucu yanar. Bu yüzden 5 ayrı ameliyat geçirir. 5’inci ve son ameliyatı için 1963 yılında Londra’ya giderken, Galatasaray Lisesi yıllarından tanıştığı gazeteci yazar Abdi İpekçi, Milliyet’in Londra muhabirliği görevini kendisine verir. Gazeteciliğe ilk adımını bu şekilde atan Birand, Londra’da kaldığı bir yıl içinde hem İngilizcesini geliştirir hem de Milliyet için çalışır.
Brüksel Hayatı
Birand, 1971 yılında Milliyet’in kurucusu Ali Naci Karacan’ın torunu Cemre Güngören ile evlenir. Bu evliliğin ardından Brüksel’de 20 yıl boyunca gazeteci olarak çalışır. Brüksel’deki gazeteciliğinin dönüm noktası 1974 Kıbrıs Harekatı olur. Bunun sebebi 20 Temmuz 1974 tarihinde Türkiye’nin müdahalesiyle yeni bir boyut kazanan Kıbrıs Savaşı günlerinde gazetecilik yapmış olması ve olayları yakından takip etmesidir. Kendisinin hem İngilizce ve hem de Fransızca bilmesi nedeniyle o dönem, geçici olarak Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçiliği’nde görev yapar. Olayların merkezinde görev yapıyor olması ve çeşitli gazete ve dergilerde yazılar yazması onu popüler hâle getirir. Bu yönüyle hem savaş öncesi hem de savaş sonrası birçok önemli röportajlar yapar. Bunlardan biri, dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’tür. Bu röportajında, Kıbrıs’a müdahale kararının niçin alındığını ve bu konudaki düşüncelerinin ne olduğunu sorduğu sorularla net ortaya koymuştur. Onun ardından o gün itibariyle Kıbrıs Türk lideri durumunda olan Rauf Denktaş ile de bir röportaj yapar. Bu röportajında, Denktaş’ın Türkiye’nin müdahalesi hakkındaki düşüncelerini ve Kıbrıs Türklerinin geleceğini irdeler.
Ayrıca savaşın dünya gündemini meşgul ettiği o günlerde, dönemin Yunanistan Başbakanı Karamanlis, BM Genel Sekreteri Kurt Waldheim ve İngiliz Dış işleri Bakanı James Callaghan röportajlar gerçekleştirir. Bu röportajlar, dönemin olaylarını anlamak için şimdilerde önemli bir kaynak teşkil etmektedir. O günlere ışık tutan yazılarından biri de, Kıbrıs’ın Kaderi başlığıyla 22 Temmuz 1974 tarihinde Hürriyet gazetesinde yayımlanır. Bu yazısında Birand, Türkiye’nin Kıbrıs’a müdahale etmesinin nedenlerini ve sonuçlarını değerlendirmiş ve adanın durumunu ele almıştır. Daha sonra Lefkoşa’da bulunduğu dönemde tuttuğu günlüklerden oluşan, Kıbrıs Güncesi adlı kitabıyla da Kıbrıs Savaşı döneminde yaşananları anlatır.
Birand, o savaş günlerinin kendisini nasıl parlattığını bir röportajında şöyle dile getirir:
“Eskiden içine kapanık ve dış ilişkileri sorunlu olan Türkiye, birden bire dünyanın gündemine oturdu ve bütün gözler Ankara’ya çevrildi. Amerika’nın silah ambargosu, Kıbrıs konusunu daha da ön plana çıkarınca uluslararası ilişkiler, o döneme kadar görülmemiş derecede arttı. O zaman, benim gibi dışarda çalışan gazetecilere ihtiyaç inanılmaz derecedeydi. Bunun üzerine ben, sadece Brüksel’de bulunan NATO ve Avrupa Birliği gibi kurumlarla yetinmedim. Dışarıda yaşamanın avantajını kullanarak görev sınırlarımı oldukça genişlettim ve sürekli Washington, Atina, Strasbourg (Avrupa Konseyi) arası mekik dokumaya başladım. Dünya görüşüm inanılmaz derecede genişledi ve bilgim çok çok arttı.” (Tazegül, 2022).
32. Gün Programı ve Gazetecilik Kişiliği
Birand, 1985 yılında TRT1’de politika, siyaset, uluslararası ilişkiler ve aylık haber konularını içeren 32. Gün adlı televizyon programını yapmaya başlar. Programa konuk ettiği yabancı devlet adamları ile dikkat çeken Birand, bu sayede yurt genelinde oldukça tanınan bir isim olur.
Tarihler, Haziran 1991’i gösterirken Birand, Belçika’dan ayrılır ve İstanbul’a döner. Bu arada uzun yıllar çalıştığı Milliyet gazetesinden de ayrılır. Ardından Sabah gazetesine geçen Birand, 32. Gün programını da TRT’den Show TV’ye taşır.
Yıllar su gibi akıp giderken tarihe 28 Şubat postmodern darbe olarak geçen (1997) süreç başlar. Bu süreçte Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir tarafından imzalanan Andıç belgesinde ismi geçtiği için çalıştığı gazeteden kovulur ve 32. Gün programının yayını da durdurulur. Daha sonra o günleri bir haber kanalında şöyle anlatacaktır:
“Ben 28 Şubat’a ilk başta pek anlam veremedim. Bazı gazetecilerin, ‘Hayır bu mesele sadece silahla çözülecek bir şey değildir’ dediği için Genelkurmay’ın emir verip yalan doküman üretip, gazetecilerden intikam almasını hiç anlayamamıştım. Zaman içinde bana çok koydu… Bir anda bütün etrafınız boşalıyor. Ne olur ne olmaz endişesiyle kimse selam vermiyor, kimse yanınıza uğramıyor. Yazdığınız şeyleri, doğruymuş değilmiş tartışan da yok. Çok korumasız kalıyorsunuz birden bire.” (haber7.com, 2011).
1997 Temmuz ayına gelindiğinde ise Birand, bir yandan CNN Türk’ün kuruluşunu yaparken aynı kanalda Manşet adlı bir program başlatır. Bu arada Posta gazetesinde başyazı yazmaya başlar. 2005’te Kanal D Ana Haber Bülteni’nin Genel Yayın Yönetmeni koltuğuna oturur. 2009 Ocak’ta ise hem Kanal D’nin, hem de CNN Türk’ün Genel Yayın Yönetmeni olur.
1963 yılında Milliyet’in Londra muhabirliği ile başlayan gazetecilik serüveni, 1985’te TRT’de başlattığı 32. Gün programıyla hafızalarda yerini alır. Brüksel’de görev yaptığı dönemde 30 Sıcak Gün, Diyet, Bir Pazar Hikayesi, 12 Eylül 04.00, Emret Komutanım gibi kitaplar kaleme alır. Yazdığı bu eserlerin yanında 1989’da yaptığı Kıbrıs Belgeseli ve onun hemen ardından Demirkırat belgeselleri gündeme oturur. Ekip ruhuna çok ciddi önem veren Birand, bu belgesellerin ardından arka arkaya, 12 Mart-12 Eylül ve Özallı Yıllar belgeselleriyle Bâb-ı Âli’ye ayrı bir bakış açısı kazandırır. Bu arada Türkiye’nin içinde bulunduğu gerçekleri dile getiren, yukarıda isimlerini yazdığım kitapları hem İngilizceye hem Almancaya hem de Yunancaya çevrilir. Uzun yıllar boyunca yüzlerce konferansa katılıp konuşmalar yapan Birand, bir yazar olarak ulusal ve uluslararası birçok ödüle layık görülür. Bunlar; Avrupa Konseyinin, Yılın Gazetecisi (1987), TÜYAP kitap fuarının, Yılın Yazarı (1976), ayrıca 1993 yılında Lion kulüplerine ait Melvin Jones Fellow ödülünü ve Fransızların Şövalye nişanı olan, Chevalier de L’Ordre National de Merite (biyografi.info, 2023) ünvanına da sahiptir.
Hastalığı ve Vefatı
Birand, ilk başta pankreas kanseri olduğunu öğrenir. Sonra da bununla ilgili seri hâlinde birkaç ameliyat geçirir ve ardından kemoterapi görmeye başlar. Tedavisinin bir parçası olarak safra kesesindeki stentlerin değiştirilmesi gerekmektedir. Bunun için gittiği İstanbul Amerikan Hastanesi’nde ameliyat sonrası yoğun bakım ünitesine yatırılır. Tarihler 17 Ocak 2013’ü gösterirken 71 yaşında yaşamını yitirir. Cenazesi, 19 Ocak 2013’te Doğan TV Center’da yapılan tören sonrası Teşvikiye Camii’ne getirilir ve burada yapılan cenaze töreninin ardından Anadolu Hisarı’ndaki aile kabristanında defnedilir.
Onun vefatının ardından aynı dönemde yaşayan birçok meslektaşı onunla ilgili düşüncelerini dile getirir. Onlardan biri de Hoşgörünün Simgesiydi başlığıyla bir yazı kaleme alan Oral Çalışlar’dır. O yazısında şöyle yazmıştır:
“Mehmet Ali Birand, hepimizin yaşamının bir parçasıydı. Bütün evlere girdi, herkesin sempatisini kazandı. Bazı cümleleri yanlış söylemesi bile onun hoşluğu kabul edildi. Türkiye’de hoşgörünün ve gazeteciliği sempatik kılmanın simgelerinden biriydi. Meslektaşı olmak bizim için her zaman büyük bir onurdur. İlkeleri olan bir insandı. Doğru haberi vermek, özgürlükçü bir tavır almak, baskı karşısında Türkiye’nin demokratikleşmesini hayal etmek, Kürt meselesinin çözümü için tehlikeyi göze almak gibi esaslı hasletleri de vardı. Barışı görmeyi en çok hak edenlerden biri Birand’dı (bianet.org, 2013).
Kaynaklar
bianet.org, 2013 Ocak 18). Meslektaşlarının Kaleminden Birand. bianet.org, https://bianet.org/haber/meslektaslarinin-kaleminden-birand-143662
biyografi.info (2023, Aralık 29). Mehmet Ali Birand Biyografisi. biyografi.info, https://www.biyografi.info/kisi/mehmet-ali-birand#google_vignette
haber7.com (2011, Haziran 6). M. Ali Birand bir kez daha ‘içini döktü. haber7.com, https://www.haber7.com/televizyon/haber/750868-m-ali-birand-bir-kez-daha-icini-doktu
Tazegül, F. (2022, Ocak 29). Mehmet Ali Birand. edebiyatdefteri.com, https://www.edebiyatdefteri.com/211033-mehmet-ali-brand-/