-Üç, iki, bir! Kayıt başlıyor.

-Merhaba sevgili takipçilerim! Ben Murat, eşim Selda ile yine yayındayız. Nasılsınız? Umarım hepiniz iyisinizdir. Bugün sizlerle şeker hamurundan çiçek yapacağız. Beğenmeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen! 

-Hayatım, Mustafa Bey, Zeliha Hanım selam veriyor. Ayşenur yine bizi takipte. Ümmühan kızıyla beraber izliyor.

-Bizi takip edip destek verdiğiniz için ne kadar teşekkür etsem az. Eşim Selda yorumları okumaya devam edecek. Haydi biz başlayalım. Daha önceki videolarda kek ve kremanın nasıl yapıldığını anlattım. Kabaran pandispanya ve pasta kreması başlığıyla aratabilirsiniz. 

Selda bir yandan kamera takibi yapıyor diğer yandan da yorumları okuyordu. Youtube canlı yayınını dikkatle yönetiyordu. 

-Şimdi çiçeklerimizi yapmaya geçebiliriz.

Murat daha önceden hazırladığı renk renk şeker hamurlarını gösterdi. Şekil verici aparatları tanıttı.

-İnce uçlu ve kalın uçlu fırça, kürdan, makas, kalem uçlu parça, küçük merdane.

Arada Selda’ya bakıyor, her şeyin yolunda olmasına özen gösteriyordu. Önce küçük renkli hamurları merdane ile açtı. Sonra şekilleri yapmaya başladı. Pembe, mor çiçekler parmaklarının arasından yumuşak dokunuşlarla ortaya çıkıyordu. Selda, kamerayı yakın çekime almış seyirciye en iyi hâliyle görüntüyü ulaştırma çabasındaydı. Murat: “Bahar çiçeklerini çok severim. Aslında baharı severim.” dediği anda Selda’yla göz göze geldiler. Sonra hemen Murat devam etti:

-Siz bu yöntemlerle başka çiçekler de yapabilirsiniz.

Papatya yaparken küçük küçük kestiği parçaları fırçaya aldığı azıcık suyla yapıştırdı. Selda, yorumlarda ısrarla sorulan “Bu işe nasıl başladınız?” sorusunu özellikle es geçiyordu. Murat bahar çiçeklerine kürdandan çizikler atarken bir noktaya daldı gitti. Eşinin konuşmasını duymadı. Bu küçük odadan yirmi yıl öncesine seyahat etmekteydi. Zihninde on yaşındaki Murat’ın yanına gitti.

Özel günleri çok da önemsemeyen babası Murat‘ın yanındaydı. Murat pastanın üzerindeki mumları üfledi. Babası “Aslan oğlum!” deyip alnından öptü. Sert bakışları aynı olsa da gözlerinin içi gülüyordu. Herkes şaşkındı. Murat gururla etrafına baktı. Hem LGS‘de Türkiye üçüncüsü olmuştu. Bu kadarcık olsun şımarsındı. Başını daha da dikleştirdi. Kardeşleri gıpta ile belki de kıskançlıkla babalarına ve ona bakıyorlardı.

“Çocuklarınıza en güzel ve özel pastaları bu tarifle sizin yapacağınızdan eminiz.” cümlesini duyduğunda eğik başını kaldırdı Murat. İrkildi. İri bedeninde yüzü sanki daha küçük duruyor, yeşil gözleri kanlanmış görünüyordu.

Hamurdan çiçeklere özenle, ağır ağır ince uçlu bıçakla şekil vermeye devam etti. O sırada telefonu çaldı. Titreşim masayı zınlatıyordu. Murat hemen telefonunu sessize aldı. Ters çevirip tekrar masaya bıraktı. Elleri titreyerek gözlüğünü çıkardı. Vücudundaki ani harareti dindirmek için bir bardak su aldı. Selda kamerayı Murat‘ın ellerinden mutfağa çevirdi.

“Bakın, merak ettiğiniz mutfağımız. Murat çok temiz çalışır. ” derken Selda, Murat‘a kaş göz hareketi yapıyordu. Murat esmer teninden süzülen terleri peçeteyle sildi. Çiçeklerin yanına pembe kurdela yaptı. Telefon susmuştu. 

Aniden ayağa kalkan Murat, önceden hazırladığı pastayı buzdolabından aldı. Hızlı hızlı çiçekleri yerleştirdi, kurdeleyi taktı. Selda:

-Evet arkadaşlar, pastamızın son hâli karşınızda. Yorumları videonun altına bırakmayı ve beğenmeyi unutmayın lütfen. 

-Murat, sen bir şey demek ister misin?

-Bizi takipte kalın. Görüşmek üzere sevgili takipçilerimiz…

Bilgisayar tuşuna basan Selda, kıvırcık saçlarına parmaklarını geçirdi.

-Bir video çekmek için ne kadar emek veriyoruz, biliyorsun di mi Murat? Beni kızdırıyorsun. Koca adamsın ama hâlâ baban aradığında kızacak diye panik oluyorsun. Canlı yayında girdiğin hâllere bak.

Başını sağa sola istemsizce sallayan Murat Selda’ya sinirle baktı. Sakalıyla oynarken çıkıştı.

-Bilmiyormuş gibi konuşma. Babam o benim. Ne emeklerle okuttu beni. Öğretmen olduğu hâlde cumartesi günleri pazarda satış yaptı. Sırf altı çocuğunu okutmak için… Anlıyor musun?

Sesi çatallandı. Selda bir şey diyecekti ki elini ona doğru aniden uzattı.

-Yeter meseleyi uzatma. Aynı şeyleri anlattırıyorsun bana.

Selda bu defa hızla söze girdi.

-Asıl sana yeter. Bunca şey yaşadın. İşinden atıldın. Beş parasızken ne yaptı baban? Laf saymaktan başka.

-Ne olursa olsun o benim babam. Atamam. Hakkını ödeyemem.

-Ben sana at demiyorum. Her aradığında konuşmak zorunda değilsin. Bu kanal için ne kadar çok uğraştık. Ödün kopuyor işten atıldığını insanlar öğrenecek, takibi bırakacak diye.

-Sus, sus!!!

-Susmuycam. Psikolojin düzeldi mi? Kardeşlerin mi destek verdi? Sevindiler hatta babanın gözünden düştün diye. Sakalınla oynamaya, kafanı sallamaya devam ediyorsun. Annen, “Oğlum başımızı öne eğdirdin.” demedi mi?

Murat, masanın üzerindeki çiçekleri, aparatları yere fırlattı. Selda önce irkildi, sonra devam etti.

-Sen Brüksel’e göreve giderken övünmeyi biliyorlardı ama. “Oğlumuz üç dil biliyor.” diye. Şimdi ne oldu? İki pasta siparişi alıcaz diye canımız çıkıyor. Sense hâlâ ailemi bırakamam deyip yurt dışına çıkmayı bile reddediyorsun. 

Murat hınçla yerinden fırladı. Çarpılan kapının sesi geldiğinde Selda hâlâ söyleniyordu. Hem hıçkırıklarla ağlıyor hem de yerden rengârenk çiçekleri eline almış onlara bakıyordu. Zayıf, uzun bedeni yorgundu. Bilgisayar kamerasındaki ışık dikkatini çekti. Koştu. Yorumlar yağıyordu. Canlı yayını açık unuttuğunu anlayan Selda‚ “Hiiihhh!” diye uzunca nefes aldı. Açık kalan ağzını eliyle kapattı. Yayını sonlandırdığında yere yığılmıştı.