“19 yaşında, heyecanlı bir gençtim. Şiirde kafiyesiz ve vezinsiz şiirler yazılmaya başlanmıştı. O dönemin şairleri, geçmişi kötülüyordu. Kötülemekle kalmıyor aynı zaman da Divan edebiyatıyla dalga geçiyorlardı. “Gül bülbül, gül bülbül başka bir şey yok.” diyorlardı. Bir de o dönem şiirlere yabancı isim verme geleneği vardı. Ben de ”Monna Rosa” koydum şiirimin adını. Tek gül anlamında bir şey. Tamamıyla kendimi denemek için yazdım şiiri. Ayrıca akrostiş şiir yazma modası da çok yaygındı. Genç şairler çok hevesliydi akrostiş şiirler yazmaya. Ben de gencim tabii, hem hece ölçüsüyle olsun hem de akrostiş olsun diye o şiiri kaleme aldım” (Güran, 2015).
Bu satırlar, hem şiirleriyle hem de ortaya koyduğu şairlik anlayışıyla edebiyatımızda önemli bir yere sahip olan ve düşünce tarihimizde diriliş mimarı olarak bilinen Sezai Karakoç’a aittir.
Doğumu, Eğitimi ve Partisi
22 Ocak 1933’te Diyarbakır Ergani’de dünyaya gelen Karakoç’un çocukluk ve ilkokul yılları da burada geçer. Ortaokulu Maraş’ta, liseyi Gaziantep’te parasız yatılı olarak okur. Bu okulların hepsinde de en başarılı öğrenciler arasında yer alır. Henüz o yıllarda Namık Kemal, Ziya Paşa, Tevfik Fikret ve Ziya Gökalp okuduğu yazarlar arasındadır. Lisede okuma listesine Batı klasiklerini de ekleyen Karakoç, üniversiteye başladığında dünya klasiklerinin neredeyse tamamını okumuştur. İlk başlarda felsefe okumayı hedeflerken bir ara ilahiyat okumayı da düşünür. Ancak ailesinin imkânsızlıkları onu bünyesinde parasız yatılı bulunan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesine gitmeye mecbur edince bu fakültenin Maliye Bölümünden 1955’te mezun olur.
Fakülteyi bitirdikten sonra Hazine Genel Müdürlüğüne memur olur. Daha sonra maliye müfettişi olunca görevi gereği Anadolu’yu gezer. İmkânsızlıkların zorlamasıyla başladığı bu görevden 1973’te ayrılır. Ardından İstanbul’da Diriliş Yayınları ve Diriliş dergisini kurar. 1990’da Diriliş Partisi ile siyasete göz kırpan şair, vefatına dek partinin başında kalır (biyografya.com, t.y.).
Karakoç ve Diriliş Düşüncesi
Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte hızlı değişimin bir sonucu olarak birçok kimse durduğu yeri değiştirir. İşte böyle bir zaman diliminde Karakoç, tıpkı kışta ölmesine rağmen baharda yeniden dirilen yeryüzüne atıfta bulunarak, pörsümeye yüz tutmuş bir toplumu yeniden diriltme manasında Diriliş adını verdiği yeni bir düşünce ve edebiyat dergisini çıkartmayı düşünür. Zira ona göre yerli ve bizden olan her şeyi fantezi düşüncelerle inkâr eden yeni bir nesil gelmektedir. Şayet bunun önü alınmaz ve başkalaşma fantezisinin yerine yeni bir dil ve üslup konmazsa nesiller arası uçurumların oluşması kaçınılmaz olacaktır. Bu yüzden ilk kez 1954 yılında kullandığı diriliş kavramını dergiye isim yapar ve yeni bir gençliğin yetişmesi için tüm edebiyat ve düşünce dünyasını bu alana yoğunlaştırır. Ancak her yeni gibi ilk çıktığında diriliş ismi de yadırganır. Bunun sebebini kendisi şöyle anlatır: “Zira bu isim o gün itibariyle daha çok öldükten sonra dirilme anlamına gelen Basubadelmevt terimini çağrıştırmaktaydı. Hâlbuki ben bunu sadece metafizik anlamda değil, aynı zamanda tarihî ve sosyolojik anlamda dirilişi ifade etmek maksadıyla kullanıyordum.” (haber7.com, 2021).
Diriliş Dergisi ve Muhtevası
Karakoç, derginin hem kurucusu hem başyazarı ve hem de yayın yönetmeni olup genellikle Zülküf Canyüce, Mehmet Yasin, Mehmet C. Güneş, Sait Yeni gibi isimlerle yazar. İlk iki sayısı Ankara’da aylık yayımlanan dergi, Mart 1966’dan itibaren değişik periyotlarla İstanbul’da yayımlanır. Kısaca yayın dönemleri şöyledir: I. Dönem: Mart ve Nisan 1960. II. Dönem: Mart 1966-Nisan 1967. III. Dönem: Ekim 1969-Ocak 1971. IV. Dönem: Eylül 1974-Şubat 1976 arası 18 sayı olarak çıkar. Bu dört dönemde de aylık olarak yayımlanır. V. Dönem: Mayıs 1976’da 19. sayı ile başlar. Daha sonra edebiyatın yanı sıra siyasete de yer veren dergi, pazartesi ve perşembe günleri yayımlanır ve 1978 Mart ayında 60. sayı ile sona erer. VI. Dönem: Ekim 1979’da 61. sayıdan başlayıp tekrar aylık olarak 12 sayı devam eder. Ocak 1983’te 73. sayıdan itibaren günlük gazeteye dönüşen Diriliş’in bu yayın dönemi, 17 Haziran 1983 tarihli 233. sayıya kadar sürer. VII. Dönemi ise 25 Temmuz 1988’de haftalık olarak tekrar 1. sayıdan başlayan dergi Şubat 1992’de sona erer.
Derginin muhtevası, başlangıçtan itibaren edebî ve fikrî çalışmaların ortak bir atmosferde götürülmesi ve İslâm âleminin genel durumuna bir bakış olarak belirlenmiştir. Ancak zaman içinde İslam toplumlarının kendi gerçekliğini idrak etmesi ve bu amaçla günün şartlarına göre kendilerini yeniden yapılandırması üzerine düşüncelere de dergide yer verilir. Dolayısıyla bu doğrultudaki görüşler, edebiyatın şiir, hikâye ve deneme türündeki örnekleriyle yeni bir anlayışı doğurur. Ayrıca dergide telif kadar tercümeye de önem verilir ve ana kaynak olarak Doğu-Batı klasiklerinin yanı sıra, çağdaş şair ve yazarların eserleri de yer alır (Eroğlu, 1994, 7/371-372).
Karakoç’un Şiir Anlayışı
Sezai Karakoç’un ilk şiiri, Sabır Mehmet Leventoğlu (M. L.) imzasıyla Büyük Doğu’da yayımlanmıştır. Daha sonra şiir ve şiire dair düşüncelerini Edebiyat Yazıları adını verdiği üç kitapta toplamıştır. Şiirlerinin omurgasını tabiri yerindeyse metafizik düşünce oluşturur. Karakoç’un kendisi de aslında hem geleneksel yapısı hem de düşünce atmosferi itibariyle metafizik bir ruha sahiptir. Cumhuriyet’in ilk yıllarında Necip Fazıl, Ahmet Kutsi Tecer ve Yahya Kemal gibi şairlerde görünen bu anlayışı Karakoç, modern şiirin diliyle çok ustaca işlemiştir. Onun metafizik şiir anlayışına, Balkon isimli şiirinden aldığımız şu dörtlük güzel bir örnektir:
“İçimde ve evlerde balkon
Bir tabut kadar yer tutar
Çamaşırlarınızı asarsınız hazır kefen
Şezlongunuza uzanıp ölü…”
Karakoç ve Şair
Karakoç, Edebiyat Yazıları adlı eserinde şairin genel çizgilerini, Pergünt Üçgeni dediği üç ilkeyle anlatır. Peer Gynt (haberler.com, t.y.) Norveçli Henrik İbsen’in (1828-1906) en ünlü oyunlarından biridir.
Bunlardan ilki; şair, kendi kendisi olmalıdır. Ona göre şairin kendi olabilmesinin biricik yolu, değişime ve başkalaşıma açık olmasıdır (Karakoç, 1988, s. 82). Yani diğer bir tabirle yenilenmeye ve değişime açık olmalıdır. Ancak şair, yenilenmeye açık olmakla beraber kendi medeniyet mirasıyla ve kendi kültürüyle örgülenen iç kimliğinin öne çıkarılmasını ve onun yörüngeleşmesini de ihmal etmemelidir. Dolayısıyla o, kendisi olmayı, toplumun bütün kesimleri tarafından kabul gören; milletin, hafıza, şuur ve vicdanından beslene beslene devam edegelen duygu, düşünce, dil ve sanat telakkisinin hayata taşınması olarak ifade eder.
İkincisi; şair, kendine yetmelidir. Bunun anlamı yeterlilik ilkesi olup şair, eserinin tohumunu ve onu geliştirecek iklimi, kendi özünde meydana getirmelidir (Karakoç, 1988, s. 82). Yani popülist yaklaşımlara girmeden, başkalarını taklit etmeden kendi olarak kalmalıdır ve şairin kendi zihin imbiğinden geçirerek ortaya koyacağı saf, berrak ve duru hakikatler başkasının fantezilerinden her zaman daha yeğdir.
Üçüncüsü; şair, kendinden memnun olmalıdır. Yani kendisiyle barışık olmalı ve ortaya koyduğu eser onu sevinçle titretmelidir. Dolayısıyla şair, eserini sevmeli ve okşamalı, ama yaramazlıklarına da göz yummamalıdır. Beğenmediği davranışlarını gücendirmeden ona anlatmalı, kendini düzeltme fırsatı vermelidir. Bu ilkenin temeli ve esası ise sevinçtir. Ama bu tek başına yaşama sevinci değil tam aksine başkalarına da aynı hazzı yaşatma sevincidir (Karakoç, 1988, s. 83).
Onun en meşhur şiiri ise, Monna Rosa modern bir Leyla ve Mecnun denemesi olup 14 kıtadan oluşur. Her kıtanın başındaki harfler akrostiş yöntemiyle sıralandığında ortaya Muazzez Akkaya ismi çıkar ve şiirin son kıtası da M harfiyle başlar. Bu şekliyle ifade Akkayam şeklini alır. Adı geçen Akkaya rivayete göre şairin yıllar önce ilk âşık olduğu Geyveli genç kızın adıdır.
Onu şiire cezbeden şey ise geçmişimizde çokça kullanılan, o gün itibariyle unutturulmaya çalışılan Gül ve Bülbül mazmunlarını yeniden edebiyata kazandırma arzusudur. Bu maksatla, 19’undan itibaren yazmaya başladığı şiirlerinde hem hece vezninde ısrar eder hem de Gül kavramını yeniden diriltmeye çalışır. Bilindiği üzere Roza Batı dillerinde Gül demektir. Bu nedenle birçok eserinde gül imgesini kullanır ve Monna Rosa (Ümütlü, 2020) şiirini de bu düşünceyle yazmıştır. Aslında bu şekilde geçmiş şiir anlayışımıza sahip çıkarken, aynı zamanda İkinci Yeni olarak adlandırılan yeni şiire de bir başlangıç yapar.
Yazar, 88 yıllık ömrüne birçok eser sığdırmıştır. Başlıca şiir kitapları şunlardır: Monna Rosa (Şahdamar&Körfez&Sesler), Hızırla Kırk Saat (Taha’nın Kitabı&Gül Muştusu), Zamana Adanmış Sözler (Ayinler&Çeşmeler), Leyla ile Mecnun, Ateş Dansı, Alınyazısı Saati. Ayrıca Deneme ve Edebiyat Yazıları adı altında birçok eseri de mevcuttur.
Verilen Ödüller ve Vefatı
Karakoç’a, 2006’da Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Kültür ve Sanat Büyük Ödülü verilmiştir. Ancak bu ödül için bakanlığa bir mektup yollayarak ödülün para kısmının kültür sanat işlerine harcanmasını, diğer kısmınınsa bildirdiği adrese yollanmasını talep etmiştir. Kendisine bunun dışında farklı alanlarda sekiz adet daha ödül takdim edilmiştir.
Edebiyatımıza yeni bir anlayış getiren Sezai Karakoç, 16 Kasım 2021 tarihinde dünya sürgününü tamamlamıştır. Şehzadebaşı’nda Gün Doğmadan şiirinde yerleşecek yer aramamak, caminin avlusunda, soğuk bir taşa oturmak, gün doğmadan ifadelerine yer verdiği gibi Şehzadebaşı Camisi’nden de son yolculuğuna uğurlanmıştır.
Kaynaklar
biyografya.com (t.y.). Sezai Karakoç. www.biyografya.com, https://www.biyografya.com/biyografi/17233
Eroğlu, E. (1994). Diriliş. İçinde: TDV İslâm Ansiklopedisi, (ss. 9/ 371-372), TDV Yayınları.
haberler.com (t.y.). Sezai Karakoç biyografisi. haberler.com, https://www.haberler.com/sezai-karakoc/biyografisi/
Güran, B. (2015, Eylül 9). Sezai Karakoç ve Türk şiirinde metafizik. dirilisyazilari.wordpress.com, https://dirilisyazilari.wordpress.com/2015/09/09/sezai-karakoc-ve-turk-siirinde-metafizik/#more-1030
haber7.com (2021, Kasım 16). Ünlü şair, yazar ve düşünce adamı Sezai Karakoç Hakk’a yürüdü, haber7.com, https://www.haber7.com/guncel/haber/3162938-unlu-sair-yazar-ve-dusunce-adami-sezai-karakoc-hakka-yurudu
Karakoç, S. (1988). Edebiyat Yazıları. Diriliş Yayınları.
Ümütlü, S. (2020). Sezai Karakoç’un portresi ve “Köşe‐3” şiirine bir yorum denemesi. Bartın Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 5(1), 143-153.