“İşte şimdi yazacağım.” diye oturduğum sandalyeden iki  aylık kızımın ağlama sesiyle kalktım. Sanırım bu, bugün tekrarlanan üçüncü benzer eylem. Canım kızım, hayatının ikinci ayında, annesinin kalemiyle şakalaşıyordu resmen. Minik bedeni ve anlık değişen ruh hâliyle iki aydır hayatımın merkezi oluvermişti. Aslında hamilelik sürecinde her ne kadar benimle olduğunu hissetsem de onun yeryüzüne gelmesi bir başkaymış.

Birçok cümle sığdırabilirim “anne olmak” kavramının ardına fakat sanırım bu günlerde benim kalbimi en çok titreten, onun için endişelenmek oluyor. Çünkü artık gökyüzünde rengârenk uçurtmalar uçmuyor. Bir melanettir ki sardı sokaklarımızı… Bu yılların çocukları, martılara simit atan bir nesli tanımayacak diye ödüm kopuyor. Hem de nasıl! Beştaşı, körebeyi, istopu bilmeyen çocuklar, kahkahası eksik büyümez mi peki? Bütün bu düşünceler son zamanlarda beni sarıp sarmalamış iken okuduğum bir yazıda “Guatemala Endişe Bebekleri” ile tanıştım. 

Bir inanışa göre insanlar, bu oldukça minik bebeklere endişelerini, korkularını anlatıyorlarmış ve sonra da bu bebekleri gece yastıklarının altına koyuyorlarmış. Guatemala bebekleri ise sabaha kadar bu endişelerle meşgul olup onları konuşuyorlarmış ve böylelikle endişe sahipleri bu duygularından kurtuluyorlarmış. Boyutları 10 ile 20 milimetre boyunda olan bu bebekleri, Latin Amerika ülkeleri genellikle endişeli ve korkuları olan çocuklar için kullanırmış. Kimisi bezden kimisi tahtadan kimisi de telden yapılırmış. Hepsinin de vazifesi aynı. Haftanın her günü için farklı bir bebek kullanılır fakat pazar günleri es geçilirmiş. Bir bakıma tatil günü gibi. Sonuçta “Küçük de olsa bu bebeklerin sorumlulukları ağır, bir gün de dinleniversinler.” diye düşünmüşler bebekleri yapan ustalar. 

Her ne kadar kulağa mümkün olmayacak bir iş gibi gelse de umudumuzu tomurcuklandırmaya değer bence.  Belki anlatırsak renklenir bir şeyler; belki bağırırsak endişeleri, Guatemalalara uçurtmalar kıpırdar sokaklarda… Hatta yastığımızın altında, o minik bebekler endişelerimizi konuşurken bizler gelecekteki çocuklarımız adına sokaklara dökülür ve “İstooop!” diye bağırırız. 

Umarım onlar bize yetişir, biz onlara geç kalmayız. Her neyse başına oturup yazamadığım yazının düşünceleri aklımdayken akşam yemeği için bir tencere koyayım ocağa, belki bir süpürge ve yetişirse bir miktar kahve ile yazarım Guatemala bebeklerini.

Pışşş, pışş, pış, pış…

Öğle uykusu uzun sürsün Allah’ım!