Size komik gelecek ama rüyalarımda aslan kovalıyorum. Zebralarla koşuyor, zürafaların fotoğraflarını çekiyorum. Hipolardan ödüm kopuyor, timsahların saldırısından kaçıyorum. Sabahlara kadar deklanşöre basıyorum. 

İnsan sevdiklerini özlüyor. Zirvelere, dağlara ciddi özlem duydum. Dağ taş, dere tepe gezme, yağmurlarda ıslanıp derelerde yüzme özlemi… Kışın bitip ağaçların en tatlı yeşille bezendiği ve zirvelerde hâlâ parlayan karların, aşağılarda çaylara dönüştüğü zamanı… Sık sık rüyalarıma girerdi. Sabahında ruhumu saran, gece gezdiğim yerlerin tatlı kalıntısı ve öte yandan hepsinin rüya olduğunu bilmenin buruk tadı… Nasıl anlatılır, bilmem!

Bir dönem zeytin ve peynir özledim. Maydanoz ve ıspanak, ayva ve nar, erik ve incir… İncir sık sık rüyalarıma girer hâlâ. Özellikle siyah incir; içi kıpkırmızı, henüz tam olgunlaşmamış. Koparmışım. Sütü, elimi tatlı tatlı kaşındırmış. Aldırmamışım, ne de olsa yıkayınca geçecek diye. Isırıyorum. Çekirdekler çıtırdıyor. İncir çekirdekleri dünyanın merkezi oluyor.

Evimizin yanında üç incir ağacı vardı. İkisi, sarı incir ağacıydı; iri ve ballı incirleri olurdu. Yemekle bitmezdi; konu komşuya dağıtılır, kış için kurutulur, pekmez ile reçeli yapılırdı. Bir de büyük incir ağacı vardı ki yarısı sarı incir, yarısı siyahtı. Babam aşılamıştı muhtemelen. Hikâyesini dinlemek kısmet olmadı. Ağaca tırmanır, oradan evin çatısına geçerdim. Evdeysem çatıya çıkar, oradan incir yerdim. Rüyalarıma giren incir de incir ağacı da o. Benim çocukluğum, anılarım, eskiyle bağımmış meğer…  KESMİŞLER!

Çekim Bilgileri

Camera: Nikon  Z 50

Lens: Nikon 50-250mm 

Diyafram: f/6.3

Perde Hızı: 1/1250 

ISO: 640

Odak Uzaklığı: 250mm