Yıldız gamzeli gece

gündüzü kavuniçi

sel alır olgun başakları

kurak iklimlere

salkım saçak

dökülünce sesi

Ay’ı çevirme yolundan

sürmeli geceler hatırına

işte geldim

sekerek düşlerimden

dizlerine mülteci

Vaktinden önce gidişin

ayıbıdır şairlerin

konarsan kanatlarıma

yer ağır

gök uçurum

soluğu rüzgâr

bakışı kafes

uğuldar kulaklarımda

Nâzım!

Ey dilimin bel kemiği

maya tutmayanı ışığın

yoksul kırlangıçlar uyur

buz ekini kirpiklerinde

Merkür’ün sesi soğur

sol omzumdan seken

güneş

alnımın aydınlık izi

utanırım öperse

sağır olur kulaklarım

zakkumlu takvimler

örer ağlarını

ellerin

sonbahar emeklisi

Sen

kovulmuş gündüzler ülkesi

bir türkülük nefestin

kalbin sönmüş ateş böceği

ruhun!

ceviz ağacı kadar cömert

Sen

haziran akşamlarına meftun

kış güzeli

borçluyum sana

yaz günü kadar

boy vermiş gülüşün

rengi kehribar

söyle!

senin kaç kışın bahar