aynı şarkıları mırıldanırdı

bir zamanlar

bu ülkenin insanları,

aynı kalpte yakılırdı

kimi harabe sayfalar.

çarşının bakışlarıyla birleşirdi gülüşler,

ıslak eller beklerdi sabırla

kahve dumanında kavuşmayı.

artık

kendi buğusunu taşıyor

bu ülkenin insanları,

parmağının izi kalıyor dokunduğunda

ama boşluğunun değil.

rüzgâr dağıtıyor sağa ve sola onu,

tüyleri yolunmuş bir karganın

kırık bir aynada kaybolması kadar acı.

kendini dolduracağı boşluğu arıyor

bugün, ertesi gün…

çekmecede unutulmuş mektuplar,

yıpranmış gazeteler,

tozlu plaklar arasında

sahneye çıkmaya yüksünüyor

seninle aramdaki mesafe.

belli belirsiz bir yansıma sadece,

kırılmış ve çoğaltılmış, o kadar.

uslu bir çocuk

olup oturuyor, başını kaldırmıyor hiç.

seyirciler

duvardaki çatlaklardan bakıyor ona,

göğünün yüzü aynı,

aynı yitirdiği kıvrımlar.

yine de insanlar

başarabiliyor

kendi adını hatırlamayı hâlâ.

aramızda sızan uğultular bile

değmiyorken birbirine,

titriyor lambalar,

sakince paylaşılıyor karanlık.

üzerinde duru bir sessizlikle

yağmur sürüklüyor yaprakları,

bulutları aralıyor insanlar için.

her adım yeni bir tekrar,

prova, prova!

sesler kesiliyor.

yıkanıyor surların bekareti,

köşeler, köşeliler

bir kıskaç gibi keskinleşiyor,

kanatlar çarpıveriyor boşluğa.

bir ülke

gözlerimin içine bakıyor.

günde iki kez kırılıyoruz

ülkemle bir aynanın önünde.

yine anlıyoruz:

sıkıştırdığımızı

ay ışığını kirli taşların arasına.

eski cümlelerin yazıldığı,

her biri birer ışık kırıntısı, ayrı

ama saklı aynı gölgede.

aynı kaldırımlar,

sessizlik aynı, karanlık da.

birbirini takip etmiyor

üzerime giydiğim ayak izleri,

siliyor harp nizamına girmiş notaları

kehanet yurdundan kopardığım.

bir kapı daha kapanıyor,

bir başkası açılmazken.

düne kadar bir umut vardı,

şimdi frengi kadar soluk

ve kısacık;

yaşlı bir köpeğin ölümü kadar.

işte bu yaz akşamı,

evvel zaman içinden

bir çocuğun elinde böyle oyuncak olur.

bir banka bırakılmış kırmızı defterin sayfasında,

asılır pencere önüne tozlu bir tül gibi,

kendiliğinden yayılıverir öylece

karışır mevsimlerin kokusuna.

ve gökyüzü aydınlanır,

alır meyvenin çürük rengini.

biz

bu ülkenin insanları,

yerleşen boş sokaklara

birer ışık kırıntısıyız,

titreriz hâlâ.

biter bu prova da

bu perde kapanır,

bir gün yeniden başlarız.