Babaannemden dinlemiştim doğduğum günü. Bahçedeki erik ağaçlarının ortasına reçel kazanları kurup tüm çocuklarına kış için reçeller yapardı. Kayısı, erik, vişne, çilek reçelleri. Bu tatlı telaşın olduğu bir gün, henüz doğumuma iki hafta varken birdenbire annemin çığlıklarıyla  telaş kaplamış haneyi. Mavi pervazları olan kapının yanı başındaki gizli bölmede, radyodan etrafa yayılan Türk halk müziği eşliğinde olmuş doğumum. 

O telaşla, babaannemin yıllardır yaptığı reçeller kazanlarda unutulmuş ve ilk defa o yıl evimiz reçelsiz kalmış. Beni sevmişler tatlı niyetine. Babaannem “Reçelim!” diye severdi beni. Bende babaannemden hatıra olarak bir reçelin tarifi kaldı; bir de evimin en güzel köşesinde, onun çeyizinden kalan tahta komodini. Baktıkça doğduğum seneyi hatırlatan o  komodin, babaannemin hatıralarıyla dolu…

Giden gitti, bense bir türkü eşliğinde yaptım ilk erik reçelimi. Radyodan yükselen Türk halk müziği ve yüzümde bir gülümsemeyle.