Tarih, 19 Ocak 1999’u gösterirken dönemin cumhurbaşkanı, Amerikan Kongresi’nde tarihî bir olayın kayıtlara geçmesi adına bir konuşma yapar. Bu konuşmada, aslen Afro-Amerikalı olan ve “Sivil Haklar Hareketi’nin Annesi” unvanına sahip bir kadından bahseder. Sonra da kongrenin özel davetlisi olarak şeref locasında oturmakta olan bu kadını göstererek: “Şu an o da aramızda. Bugün ayağa kalkıp kalkmayacağına kendisi karar verecek.” (Kadıbeşegil, 2021) der. Bunun üzerine, hem ABD başkanı, hem yüksek yargı üyeleri, hem de bütün milletvekilleri ve senatörler onu ayakta alkışlar. O da onların bu tezahüratlarını karşılıksız bırakmaz ve oturduğu yerden ayağa kalkarak kongre üyelerini selamlar.
ABD’nin 42. Başkanı William J. Clinton’ın kongre konuşmasından aldığımız bu paragrafta resmedilen kadın Rosa Louise Parks’tır. Kendisi otobüste beyaz bir insana yer vermeyi reddederek “Sivil Haklar Hareketi” adına ilk kıvılcımı başlatan insandır.
Rosa Louise Parks Kimdir?
Rosa Parks, 4 Şubat 1913’te ABD’nin Alabama eyaletinde marangoz bir babanın evladı olarak dünyaya gelir. Sonrasında anne ve babası boşanırlar. O da hayatının ilk yıllarını annesi, büyükannesi ve erkek kardeşiyle birlikte Pine Level bölgesindeki küçük bir çiftlikte geçirir. İlk eğitimini öğretmen olan annesinden alır. Daha sonra Alabama İlkokulu’na ve ardından Kız Meslek Lisesi’ne gider. Ancak büyükannesinin ölümü üzerine eğitimini yarıda bırakır. Okula tekrar devam etmeye karar verdiğinde ise bu sefer annesi hastalanır. Bu yüzden kardeşiyle birlikte çalışmaya mecbur kalır.
Zaman hızla ilerlemektedir ve Rosa 19 yaşında Raymond Parks ile evlenir. Eşinin de desteğiyle 1934 yılında lise eğitimine kaldığı yerden devam ederek Afro-Amerikalıların ancak %7’sinin lise diplomasına sahip olduğu bir dönemde okulunu bitirir. Bundan sonra ev temizliği dâhil pek çok işte çalışır. En son terzilik yapmaya karar verir. Eşi Raymond, “Renkli İnsanların Gelişimi Ulusal Birliği” (Şenol, 2019) NAACP (National Association for the Advancement of Colored People) aktif üyesidir. Rosa da eşiyle birlikte bu derneğin çalışmalarında faaliyet gösterir.
NAACP Sekreterliği ve Gençlik Konseyi
Onun için hayat inişli çıkışlı devam ederken ülkedeki adaletsizlik de zirveye ulaşmıştır. Öyle ki derilerinin renginden dolayı bu insanlar, yalnızca alt düzey okullara gidebilmekte ve kütüphanelerden ödünç kitap almalarına izin verilmemektedir. Parks, bu adaletsizliği sona erdirmek için aktif olarak mücadeleye başlar. Kısa sürede Montgomery’nin önde gelen aktivistlerinden biri olarak NAACP’ın sekreterliğine yükselir. Ardından takvimler, 1940’ı gösterirken Parks, NAACP Gençlik Konseyi’ni kurar. Daha sonra eyalet çapında ayrımcılık kurbanlarıyla röportajlar yapar.
Jim Crow Yasaları
Jim Crow yasaları uyarınca 1900 yılından itibaren siyah ve beyazlar arasında hayatın her alanında ırk ayrımcılığı yapılmaktadır. Bu yasaya göre, Montgomery’nin belediye otobüslerindeki ilk dört sırada yer alan koltuklar, beyaz yolculara aittir. Ortadaki değişken koltuklar ise beyazların sıraları doluncaya kadar siyahların da oturabilecekleri yerlerdir. Beyaz sıralar dolduğunda siyahlar oturdukları bu koltuklardan en arkaya geçmek zorundadırlar. Eğer yer yoksa ayakta durmaları, ayakta da yer yoksa bir sonraki otobüsü beklemeleri gerekmektedir. Ayrıca siyahlar beyazların yanından yürüyerek arka tarafa yürüyemedikleri için ön kapıdan parasını öder ve sonra arka kapıdan binerlerdi. Derileri renkli olan bu insanlar, yolcuların toplamda yüzde 75’ini oluşturmaktaydı. Ancak buna rağmen kendi aralarında konuşurken “Bu büyük bir haksızlık!” şeklinde yakınsalar da hiçbir zaman bu zulme karşı koyamazlardı. Ta ki, 42 yaşındaki terzi bir kadının “Artık yeter!” demesine kadar…
Artık yeter!
Takvimler, 1 Aralık 1955’i gösterirken onun ismini tarihe yazdıran olay yaşanır. Geçimini terzilik yaparak karşılayan Parks, iş gününün sonunda sadece bir an önce otobüse binerek eve gitmek ve dinlenmek istemektedir. Otobüs şoförü, Afro-Amerikalı yolculara karşı tahammülsüzlüğüyle bilinen James Blake’dir. Onun özelliği ise beyazlara ait sıralar dolduğunda colored (siyah yolcular) tabelasını iki sıra arkaya çekerek siyah yolcuların arkaya geçmesini istemesidir. O gün şoförün isteği üzere Parks’ın yanında oturan erkek yolcu kalkıp arkaya geçerken o ise boşalan cam kenarına geçerek şoföre umursamaz bir bakışla bakar. Artık bu aşağılayıcı düzenden, itilip kakılmaktan ve yok sayılmaktan bıkmıştır. Şoförün “Niye kalkmıyorsun?” sorusuna gayet rahat bir tavırla; “Çünkü kalkıp yerimi bir başkasına vermem gerektiğine inanmıyorum.” (Şenol, 2019) der.
Parks, ayrımcılığın neden olduğu bu durumu direnişten sonra katıldığı bir programda şöyle anlatır: “Otobüslerdeki bu muameleye direnişim 1 Aralık günü başlamadı. Aslında bu aşağılanma duygusu yüzünden işime yürüyerek gidip geldiğim çoktur.” (Şenol, 2019). Onun bu ruh hâletini ise Martin Luther King Jr, 1958’de yayımlanan ‘Stride Toward Freedom’ adlı kitabında şöyle yorumlar: “Kimse, bardağın dolması kuralını bilmeden Rosa Parks’ın eylemini anlayamaz. Bir an gelir insan ‘Artık yeter!’ der, daha fazlasını kaldıramaz ve taşar. İşte o an geldiğinde, yoksul ve çelimsiz bir kadın bile olsa, en kudretli düzeni sarsar.” (Tunçdemir, 2015).
Onun bu tutumu kamu düzenini bozan bir davranış olarak görülür ve derhâl polis çağrılır. Gelen polis onu tutuklar. 1992 yılında kendisi, o günü şöyle anlatır: “Tutuklanırken tek bildiğim, bir daha asla bu aşağılamayı kabullenmeyeceğim ve bu utancın yolcusu olmayacağımdı. Zira parasını ödediğim koltuktan kaldırılarak aşağılanmak istemiyordum. Tutuklanma arzum da yoktu. Ancak yol ayrımına gelince, direnişi seçmekte tereddüt etmedim. Çünkü buna yeterince katlandığımı hissettim.” (Tunçdemir, 2015).
Boykot Çağrısı!
Tutuklanarak gözaltına alınan Parks, NAACP Başkanı Edgar Nixon’ın kefaleti (100 $) ödemesiyle tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılır. Nixon, bu durumu Politik Konsey üyesi ve Eyalet Üniversitesi Profesörü Jo Ann Robinson’u haberdar eder. Bunun üzerine Robinson, o gece hiç uyumadan 35 bin el ilanı hazırlatır ve halkı otobüsleri boykot etmeye çağırır. Kadınların Politik Konseyi (Women’s Political Council), boykotu örgütleyen ilk grup olur. Siyahların gittiği kiliseler, “İnsani muamele görünceye, siyahi şoförler de işe alınıncaya ve ortadaki değişken statülü koltuklara ‘ilk gelen oturur’ statüsü verilinceye kadar boykota devam” (Kandilli, 2019) kararı alır. Advertiser gazetesi de habere ilk sayfada yer verince eylem bütün şehirde duyulur. O günden sonra bu insanlar tam 381 gün her yere yürüyerek giderler. Halktan bir kadının anlık direnci neticesinde oluşan bu eylem, arkasındaki isimle beraber büyümeye başlar. Siyahlar buldukları her özel araçla, bilet fiyatına yolcu taşımaya başlar. Bazı beyazlar da arabalarıyla siyahlara destek verir. Otobüsleri işleten şirket büyük maddi zarara uğrar ve bir süre sonra iflas etme noktasına gelir.
Bu arada Parks, hakkındaki davadan ayrımcılık yasalarını ihlal ettiği gerekçesiyle 5 Aralık günü hapis cezasına çarptırılır. Ancak mahkeme bu cezayı erteler.
Direnişin Başkanı Genç Bir Vaiz
Bu insanların boykot çağrısına katılım, beklenenden çok fazla olunca Nixon, yakalanan bu ivmeyi fırsata çevirir ve Montgomery İyileştirme Derneği’ni (Montgomery Improvement Association) kurar. Derneğin başkanlığına ise Dr. Martin Luther King Jr’i getirir. Yapılan bu boykot, beyazları büyük bir öfkeye sevk eder. Bunun neticesinde Nixon ve King’in evleri bombalanır. Bu şiddet eylemleri, onları aldıkları bu boykot kararından vazgeçiremez. Ancak bu kaosun oluşturduğu dram her geçen gün daha fazla ilgi çekerek ülke gündemine oturur.
King, boykota katılan herkesi bu şiddet eylemleri karşısında pasif direnişe çağırır. Yapılan bu protesto kısa sürede ülkenin diğer bölgelerine de sıçrar ve her renkten binlerce insan, eşit haklar talebiyle sokaklara dökülür. İş bu noktaya taşınınca Yüksek Mahkeme, 13 Kasım 1956’da ayrımcılığın anayasaya aykırı olduğu kararını verir ve bu karardan sonra 20 Aralık 1956’da boykot sona erer.
Bu karardan sonra bile devamlı ölüm tehdidi alan Parks, Michigan eyaleti şehirlerinden olan Detroit’e kalıcı olarak yerleşir. Kongre üyesi olan John Conyers ise onu 1965’te kendi ofisinde idari yardımcı yapar. Parks, 1988’de emekli oluncaya kadar bu görevi sürdürür.
Rosa Parks: My Story
1970’li yıllarda hem eşini, hem erkek kardeşini ve hem de annesini kanserden kaybeden Parks, 1987’de gençliğe hizmet etmek için Detroit’te “Rosa ve Raymond Parks Kişisel Gelişim” adında bir enstitü kurar. Ayrıca ülkenin değişik yerlerinde yaşanan insan hakları ihlallerine destek vermek için davalara katılan Parks, boş kalan zamanlarında “Rosa Parks: My Story” (Benim Hikâyem) (Saçı, 2021) ismiyle kendi otobiyografisini yazar.
İşte bu hikâyeyi merak eden bazı gazeteler, zaman zaman onunla röportajlar yapar. 1990’lı yıllarda kendisiyle yapılan bir röportajda otobüsteki o eylemi hakkında şunları söyler: “Artık bir insan ve bir vatandaş olarak hangi haklara sahip olmadığımı kesin olarak bilmek istiyordum. İnsanlar, benim o gün çok yorgun olduğum için koltuğumdan kalkmayı reddettiğimi sanıyorlar. Doğru, yorgundum ama asıl sebep fiziksel yorgunluğum değildi. Yaşım, henüz 42 idi ve yaşlı da sayılmazdım. Benim yorgunluğumun asıl sebebi, sürekli aşağılanmak ve bunu kabullenmiş olmamdı. Zira, artık teslim olmaktan bıkmıştım. Tek yorgunluğum buydu.” (Saçı, 2021).
Aldığı Plaket, Ödül ve Madalyalar
Derisinin renginden dolayı alt düzey bir okula giderek ancak bir lise diploması alabilen Parks, insanlık adına verdiği bu mücadelenin neticesinde, 43 farklı üniversiteden fahri doktora derecesi alır. O, Yunus Emre’nin, “Yaratılanı hoş gördük, Yaradan’dan ötürü” ifadesini ABD çapında ete kemiğe büründüren bir insan olması hasebiyle aynı zamanda yüzlerce plaket, ödül ve madalyaya layık görülür. Bunlardan bazıları şunlardır:
ABD’nin 42. Başkanı olan Clinton, 1996 yılında kendisine özgürlük madalyası verir. Ertesi yıl Michigan eyaletinde 4 Şubat’ı takip eden ilk pazartesi, Rosa Parks günü ilan edilir. 1999 yılında ise ABD yasama organı kendisine Kongre Altın Madalyası’yla ödüllendirir (Saçı, 2021).
“Sivil Haklar Hareketi Annesi” olarak tarihe geçen Parks, her fâni gibi 24 Ekim 2005 tarihinde hayata veda eder. Detroit Belediyesi, onun öldüğü günden itibaren beş gün boyunca şehirdeki belediye otobüslerinin ilk dört sıradaki koltuklarına siyah kurdela taktırır. Ayrıca o, bir eyalet kongre binası içine defnedilen ilk sivil Amerikalıdır. ABD’nin ilk siyah kadın dış işleri bakanı olarak onun cenaze törenine katılan Condoleezza Rice, ‘Parks olmasaydı muhtemelen ben bugün dış işleri bakanı olamazdım.’(Tunçdemir, 2015) der.
Onun ardından ABD’ye aynı renkte ilk başkan olan Barack Obama, 1 Aralık 2013’te Henry Ford Müzesi’nde (Detroit) sergilenen o otobüste, Parks’ın zorla kaldırıldığı koltuğa oturur. Onun objektiflere verdiği bu fotoğraf, ABD’de yaşanan insan hakları mücadelesini göstermesi açısından çok önemlidir.
Kaynaklar
Kadıbeşegil, S. (2021, Şubat 13) “PROTEST BRANDS” ya da “Sosyal Tepki Markaları!”, https://www.salimkadibesegil.com/tr/2021/02/13/protest-brands-ya-da-sosyal-tepki-markalari/
Şenol, S. (2019, Mayıs 31). Otobüste Yer Vermediği İçin Tutuklanan Rosa Parks Kimdir?, https://medium.com/t%C3%BCrkiye/otob%C3%BCste-yermedi%C4%9Fi-i%CC%87%C3%A7in-tutuklanan-rosa-parks-kimdir-c5c92c5e5b91
Tunçdemir, C. (2015, Aralık 1). Rosa Parks ayağa kalkmayı reddetti ve ülkeyi ayağa kaldırdı. Amerika Bülteni.
http://amerikabulteni.com/2015/12/01/rosa-parks-ayaga-kalkmayi-reddetti-ve-ulkeyi-ayaga-kaldirdi/
Kandilli, S. (2019, Ağustos 18). Dünyayı Aydınlatan Kadınlar: Hayatları ve Giyim Tarzları. Elchee. https://blog.elcheewear.com.tr/dunyayi-aydinlatan-kadinlar-hayatlari-ve-giyim-tarzlari/
Saçı, C. (2021, Şubat 21) Rosa Parks: Otobüste Beyaz Bir İnsana Yer Vermeyi Reddederek Sivil Haklar Hareketini Başlatan İsim. Listelist. https://listelist.com/rosa-parks/
Harika bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık. Keşke bizde de Roza Parks gibi insanlar olsaydı.
.
Böyle güzel yorumlar günümüz dünyasında çok önemli. Teşekkürler ????….
Çok güzel olmuş. Emeğinize sağlık
Her insan olmasada böyle davranışlar, tutumlar sergilenmesi, kendi ırkının üstün olduğu düşüncelerine sırtını yaslayan kişilere manevra kabiliyeti bırakmayacaktır.
Makale gayet derli toplu, anlaşılır ve özet olarak verilmiş.Bütün yangınların bir kıvılcımdan meydana gelmesi gibi, bütün toplumsal itaatsizliklerin de küçük direnç veya isyanla otoriteye karşı baş kaldırışla başladığını gösteren güzel bir örnek olmuş. İşgal altındaki anadolunun da bu işgalden kurtulması ve toplumun huzura kavuşması için bir ümit ve çıkış yolu göstermesi açısından çok uygun bir zamanda yazılması ayrıca takdire şayandır diye düşünüyorum.
Kaleminize sağlık.Keşke ülkemizde de haksızlıklara sadece küçük bir kesim değil herkes karşı çıksa..işler kısa zamanda değişirdi..ama bazılarında nasıl bir BARDAK var ki HİÇ DOLMUYOR.
Elinize sağlık yine bilgilendiren, düşündüren güzel bir yazı olmuş.