yankılı dönengeceli velvele
seyri sefasında arsız hergele
sarmış ruhunu egosantrik
büyülü şaşaalı çerçeve
rızasız varılmazdı yitiği olmayaydı
bilinmezdi sezgisi ahı cihanı sarmayaydı
kıskacına sarmış yalpalayarak
derya köpüğüne şakırdadı
yosunlarla düello hinliğinde
sataşmanın en yetkin cinliğinde
muştulu buluşların zevkiyle
şaha kalktı yeminler binbir ışık havliyle
yad ederdi evvelinin cehlini
hiç bilmedi kelamının fehmini
cevval bir duruştu sermayesi
kilitli ruhunun avanesi
yılmadı çıktı dağ tepe demeden
boşluğa varsa da yolu hiç bilmeden
yoklukta bulacaktı aslını
giyecekti cevahirlik faslını
şaşmasa iyiydi dengesi bulduklarıyla
dimağı berraktı her türlü sorduklarıyla
destanları dize getirirdi
muştusu ol’maktı dolduklarıyla
eğirirdi tesellinin örgüsünü
yad ederdi vaveylanın süngüsünü
bağrına takıldı eyersiz at hülyası
dağlarda süzülür şaha kalkan sedası
çarmıha gerilmiş azminin
tecelliden yoksun cezminin
süresizdi selası
helvası edilesi aymazlığı
musalladan caymazlığı
seherlerde kuş olurdu
bakışını seller vurdu
içini alevler
silüeti maşukunun
felahlıktı hâllerine
demlendi durdu
içtenliğin hasletine
baka baka yoğruldu
şekil buldu
şeklendi ahenklendi
sanki yaralı kalbi
heklendi…