her gün başka mevsim geçer denizimden

maya tutmamış sabahlarda boğaza kabaran

akşamüstleri Altıparmak’ta kaybolan ses

ölmüş üşümelerde genzimi yakan tuzlu su

çoğalıyorum saçlarımı bu şehre bırakıp

korkusuz yürümelerin gölgesinde

dilimi kanatmayan yumuşak mor şekerler

gündüz bitince kusarım içtiklerimi

güneşe pembe tükürüp mavi bağırıyorum geceye

artık bölünerek yıkarım kendimi

ama en namuslularının aynasında da bakamam yüzüme

tanımadığım bir ağız bana kendimi dudaklarımla okşamayı öğretiyor

korkuyorum kırıntılarımı süpürmeye

ya kaybolursa tişörtüyle tavuk yumurtası temizleyen adam

turuncular çok kolay yaşıyor hayatı

uzun saçlı olanları da öyle

hani o Arapça ağlayıp Kürtçe gülen

İsa’dan önce de böyleydi

ellerimizi kirletmeden topladığımız yapraklar

hepsini yakıyorum şimdi

koridor oynuyoruz  Şelomo Hosea ve ben

dikenlere sarılı çizgilerde

kazanmada kaybeden

şulesi ağlatılmış sabahlarda

tutunduğu dilekle uçan kuş

geriye kalan çiğnenmiş iksir şişesi ve kan

ölüyorsun okuduğum tüm kitaplarda

hepimiz diğerinden doğuyoruz