Cennetten kovulduğumuzu hatırlayarak yine bir cennete kavuşma arzusuyla yanıp tutuşan ruhumuz, bize her zaman lâkayt kalan tabiatın ihtişamı karşısında acılarla kıvranırken; rüya dolu geceler kadar hülya dolu günlerle geçirdiğimiz ve hikmetine hiçbir akıl erdiremediğimiz hayatımız var. Demem o ki hayal ile hayat arasında, atimizden ümitsiz bir şekilde hatıralarımızın genç ve güzel vücutlarını okşamaktan başka tesellimiz de kalmadı. Dolayısıyla sevdiğimiz, beklediğimiz şeyler için ancak Allah’ın lütfundan başkaca ümidimiz de yoktur (Zariç, 2014, s. 5).

Bu satırlar, Abdülhak Şinasi Hisar’ın Geçmiş Zaman Köşkleri isimli eserinde geçmektedir. O, bu eseriyle çevresine şefkat ve merhamet dağıtan, ağızlarından dökülen her cümlenin arkasından duaların okunduğu insanların yaşadığı Büyükada’daki büyükbabasının köşkünü anlatmaktadır.

Doğumu ve Eğitimi 

Abdülhak Şinasi Hisar, Mahmut Celaleddin Bey ile Emine Neyyir Hanım’ın ilk çocuğu olarak 14 Mart 1887’de İstanbul Rumelihisarı’ndaki bir yalıda doğar. Dolayısıyla onun çocukluğu Rumelihisarı, Büyükada ve Çamlıca köşklerinde geçer. Babası Osmanlı’da birçok dergiyi çıkaran Mahmud Celaleddin, Türkçe öğretmeni ise Tevfik Fikret’tir. Galatasaray Lisesinde okurken de Recaizade Mahmud Ekrem gibi isimler hocasıdır. Babası onun ismini, Tanzimat Dönemi yenilikçi sanatçılardan Şinasi ile Abdülhak Hamit’in adlarını birleştirerek koyar (Uysal, 1961, s. 21).

Hisar, henüz üç yaşlarındayken babasından ayrı kalır. Babanın bıraktığı boşluğu nineleri ve dedeleri doldurur. 1898’de Galatasaray Sultanî’sinde (Mekteb-i Sultanî) yatılı olarak okur. Burada hem edebiyatla ilgili yeni bilgileri kaynağından öğrenme arzusu hem de Mösyö d’Hollys isimli öğretmene duyduğu sempati onun Fransızcaya ilgisini arttırır. Buradaki arkadaşları arasında Hamdullah Suphi, Emin Beliğ, Refik Halit ve Ahmet Bedî gibi isimler vardır. Ahmet Haşim ise sınıf arkadaşıdır (Türinay, 1993, s. 52).

1905’te Galatasaray Sultanî’sindeki eğitimini bitirmeden Paris’e kaçar ve orada Prens Sabahattin, Abdullah Cevdet, Abdulhalim Memduh gibi isimlerle tanışır. Burada Yahya Kemal’le de dost olur ve onun devam ettiği Ecole Libre des Sciences Politiques’e (Serbest Siyasi İlimler Mektebi) kaydolur. Orada kaldığı yıllarda birçok sanatçının yanında, hayranı olduğu ve etkisinde kaldığı yazar Maurice Barrés ile de tanışır (Uysal, 1961).

Bu arada II. Meşrutiyet ilan edilince üç yıl devam ettiği okulunu bitirmeden İstanbul’a döner. İş tercihinde Prens Sabahattin’in teşebbüs-i şahsî görüşü belirleyici olur ve bunun sonucu olarak bir Fransız şirketinde çalışmaya başlar. (Türinay, 1993, s. 68) Paris’ten döneli neredeyse on iki yıl olmasına rağmen içindeki sanat ve edebiyat tutkusu onu özel teşebbüste çalışmaktan vazgeçirir ve 1921’de İleri Gazetesi ve Dergâh mecmualarında yazmaya başlar. Bu arada Yarın Dergisi’nde Saatler ve Mevsimler başlığıyla ilk şiirlerini yayımlar (Uçman, 2010, s. 673-690).

Tarihler, 1921’i gösterirken beklenmedik bir kabz hâli yaşar ve yedi yıl kalemi eline almaz. Bambu ağacı gibi uzun süre bekledikten sonra, 1928’den itibaren tekrar; sohbet, hatıra ve denemeler yazar. Hemen her hafta Milliyet Gazetesi’nde edebî sohbetler üzerine yazı yazan Hisar, Ülkü, Varlık ve Ağaç dergilerinde de hatıra türünde denemeler yazar (Zariç, 2014, s.1).

Hisar’ın kendine has edebiyat tarzı olduğu gibi şahsiyeti de sıra dışı olup çocukluğunda geçirdiği bir hastalık yüzünden aşırı temizlik takıntısı vardır. Bu yüzden hiç meyve yiyemez, çok az kimseyle tokalaşır. Mikrop korkusuyla devamlı taksiye biner, lüks lokantalarda yemek yer. Ömrü boyunca hiç evlenmeyen yazar, babasından kalan serveti de bu şekilde tüketir (Türinay, 1993, s. 85). Özel hayatındaki bu titizliği kitaplarının yayımlanmasını da geciktirmiş olup bu yüzden ilk romanı olan Fahim Bey ve Biz 50 yaşındayken yayımlanır. 1941’de neşredilen bu roman o gün itibariyle bir şaheser sayılır ve CHP Hikâye ve Roman Mükâfatı’nda üçüncülük kazanır. Bütün bu yazma işlerinin arasında, Fransız Kültür Cemiyeti, Pierre Loti Dostları Cemiyeti, Türk Edebiyatçılar Birliği, İstanbul Fetih Cemiyeti, İstanbul Enstitüsü, Yahya Kemal Enstitüsü gibi kuruluşlarda kurucu veya üye olarak yer alır. 1954’te Galatasaray Sultanîsinden arkadaşı olan Hamdullah Suphi Tanrıöver’in başkanlığını yaptığı Türk Ocakları tarafından çıkarılan Türk Yurdu dergisinin genel yayın müdürlüğünü yapar. Bu dergi 1957’de yayın merkezini İstanbul’dan Ankara’ya taşıyınca görevinden ayrılır (Aras, TDEA, ss. IV/244-24).

Eserleri 

Onun eserleri dört grupta ele alınabilir. İlk grupta Boğaziçi ve eski devrin yalı ve köşkleriyle ilgili üç eseri, ikinci grupta üç roman denemesi, üçüncü grupta daha çok hatıralara dayanan üç biyografi, dördüncü grupta da antoloji mahiyetinde iki eseridir.

Bunlardan Boğaziçi Mehtapları yarı deneme, yarı hatıra tarzında olup Boğaziçi Yalıları ise onun çocukluk hatıralarını, yalılardaki eski eşyalarla onların manevi çehrelerini oluşturan insanlar üzerinde durur. İçleri merhametli, şefkatli insanlarla dolu eski zaman köşklerini anlattığı Geçmiş Zaman Köşkleri eserinde de yazar, kaybolmuş çocukluk cennetinin hatıralarını anlatır. Fahim Bey ve Biz romanında ise roman kahramanı Fahim Bey’in şahsında, kendi gençlik yıllarından başlayarak bütün ömrü boyunca kendi hayatından, insanlardan, hayatın gerçeklerinden kaçan, daha çok muhayyel bir dünyada yaşayan kendi hayatını hikâye eder. Çamlıcadaki Eniştemiz onun ikinci roman denemesidir. Bu eserinde yer yer çocukluk hatıralarını hikâye ederken daha çok içinde yaşadığı çevre üzerinde durur. Ayrıca eski âdet ve gelenekleri, günlük hayatı ve eski evleri dolduran manevi havayı da bu eserinde anlatmıştır. Ali Nizamî Beyin Alafrangalığı ve Şeyhliği eseri de bir roman denemesi olup diğerlerinde olduğu gibi yine uzak akrabalarından birinin oğlu olan Ali Nizami Bey’in hayatını hikâye eder. Bu romanlardan sonra onun kaleme aldığı biyografik mahiyetteki üç eseri İstanbul ve Pierre Loti, Yahya Kemal’e Veda ve Ahmet Haşim: Şiiri ve Hayatı adlarını taşımaktadır. Son olarak yazarın Aşk İmiş Her Ne Var Âlemde ile Geçmiş Zaman Fıkraları adlı kitapları ise birer antoloji mahiyetindedir (Uçman, TDV).

Edebî Yönü

Hisar’ın edebiyata olan ilgisi çocukluk döneminde başlar. O, bu duruma bir röportajında şöyle değinir: Diyebilirim ki edebiyata duyduğum alaka, ilk çocukluk yazılarımdan daha evvel başlamıştır. Ailem bana isim olarak, iki şairin isimlerini vermiş olmasına rağmen onların tesiri altında kaldığımı söyleyemem. (Hisar, 2009b, s. 115).

Onun Galatasaray yıllarında okuduğu yazarlardan biri de Pierre Loti’dir. Onun üslubunu lirik bulan Hisar, bu sayede insanın iç dünyasına yönelen bir üslup yakalar. Yazdığı sınırlı sayıdaki şiirlerinde hece vezninin değişik ölçülerini dener. Toplam on beş kadar olan bu şiirlerinde Ahmed Haşim’in egzotik, hissî ve empresyonist tesirleri görülür. Ayrıca o dönem takip ettiği Servet-i Fünûn’da çıkan mensur şiirlerin etkisiyle Martılar adlı bir şiir yazar (Bilge, 2013).

Genellikle roman ve fıkra alanında eserleriyle tanınan Hisar, romanlarında Osmanlı toplumunun karakterlerini işler. Onun romanlarının edebiyat dünyasında geniş yankı bulmasının bir sebebi de genel manada insanı anlatmasıdır. Dolayısıyla Hisar, her şeyden önce insan ve insanın geçirdiği değişimi romanlarında işler. Bu yüzden diğer romancılardan farklı olarak roman kahramanlarının arkasından yürüyerek; kahramanın eğilimlerine, iç ve dış dünyasına bağlı kalarak kahramanını özgür bırakır. Dolayısıyla o, daha çok bir gözlemci konumundadır (Uysal 1961, s. 135-136).

Abdülhak Şinasi Hisar’ın en sevdiği romancı Paul Bourget’dir. Fransa’ya gitmeden önce onun bütün romanlarını okur. Düşünce ve duyguların iç içe olduğu bu romanlardan etkilenmesi onun kendi iç dünyasında yaşadığı güvensizliktir. Zira gençlik yıllarında aile bireylerine duyduğu güvensizlik onu bir arayışa iter. Bu yüzden ruhsal bir tatmin aracı gibi gördüğü kitaplar, zamanla onun fikrî arayışlarına kaynaklık eder. Ancak annesi kanalıyla edindiği kültürle Galatasaray Sultanî’sinde aldığı eğitim bir tezatlık oluşturduğu için romanlarında genel olarak bu çatışmanın psikolojik boyutu görülür.

Çocukluk ve ilk gençlik dönemini Boğaziçi’nde geçirdiği için edebî şahsiyetinin ağırlık noktasını geçmiş zamanın hikâye edilmesi oluşturur. Aslında o da önceleri diğer Batıcılar gibi geleneksel hayatı benimsemesine rağmen giderek aradığı şeyin mazisinde ve kendi kültüründe olduğunu anlar. Bu yüzden kayıp cennetini çocukluğunda arar. (Uçman, 2010). O gün itibariyle Cumhuriyet Devri yazarlarının birçoğu eserlerinde yeni Türkiye’nin modernleşme macerasını anlatırken kendince daha güzel ve anlamlı bulduğu geçmiş zamanı, Türk milletinin asırlarca süren Boğaziçi medeniyetini bütün ayrıntılarıyla dile getirir. Dolayısıyla onun hatıra türündeki roman ve biyografilerinin ortak özelliği bir geçmiş zaman nostaljisi taşımaktadır. O, 1943 yılında Ulus dergisinde çıkan Edebiyatta Roman adlı yazısında romanı melez ve karışık bir edebiyat nevi olarak tanımlarken, bir romanın en büyük meziyetinin Roman’a benzememesi olduğunu söyler (Hisar, 2009: 41-43). 

Evet, uzun lafın kısası, Cumhuriyetin ilk yıllarında kendi kültürümüzü savunma adına kıyasıya mücadele eden Hisar, daha önce de bahsedildiği gibi aşırı titizliği yüzünden evlenmez ve rivayete göre Ben biraz daha uyuyayım (Öztekin, 2021) dedikten sonra sonsuz uykuya dalarak 3 Mayıs 1963’te Cihangir’deki evinde hayata veda eder. Sanatçının kabri Merkezefendi Mezarlığı’ndadır.

Kaynakça

Aras, V. (1986). Hisar, Abdülhak Şinasi. İçinde: TDEA, ss. IV/244-246.

Bilge,  Y. (2013). Abdülhak Şinasi Hisar’ın romanlarında mekân-insan ilişkisi. [Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi], Fatih Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Hisar, A. Ş. (2009). Kitaplar ve Muharrirler III-Romana Dair Bazı Hakikatler (1943-1963). YKY Yayınları.

Öztekin, M. (2021, Mayıs 3). Abdülhak Şinasi Hisar… Maziyi yazdı diye gözden düşürüldü. Türkiye Gazetesi, 

https://arsiv.turkiyegazetesi.com.tr/kultur-sanat/abdulhak-sinasi-hisar-maziyi-yazdi-diye-gozden-dusuruldu-787319

Turinay, N. (1993). Abdülhak Şinasi Hisar. MEB Yayınları.

Uçman, A. (2010). Abdülhak Şinasi HİSAR. İçinde: TDV İslam Ansiklopedisi, ss. 18/129-131.

Uçman, A. (2010). Geçmiş Zaman Peşinde Bir İstanbul Âşığı: Abdülhak Şinasi Hisar (1888-1963). Türkiye Araştırmaları Literatür Dergisi, 8(16), 673-690.

Uysal, S. S. (1961). Abdülhak Şinasi Hisar. Sermet Matbaası.

Zariç, M. (2014). Abdülhak Şinasi Hisar’ın eserlerinde hayallerden hakikate insan. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 5(2), 14-30. DOI:10.1501/sbeder_0000000069 14

Zariç, M. (2014). Abdülhak Şinasi Hisar’ın dil konusundaki görüşleri ve eleştiri anlayışı. Batman Üniversitesi Batman Üniversitesi Yaşam Bilimleri Dergisi, 4(1), 20-30.