Oxford sözlüğünde “nehir” anlamına gelen Peru, Latin Amerika’nın önemli ve tarihi değer taşıyan bir ülkesidir.  

Yıllar önce buraya geldiğimde hatırladığım ilk şey, gri bulutlarla kaplı gökyüzü olmuştu. Yaz kış, gece gündüz fark etmez; ne zaman ayak bassanız bu ülke sizi sisli ve gri havasıyla karşılar. Ancak pazar günü gelirseniz alabildiğine parlak güneşle karşılanırsınız. Haftanın altı günü genel olarak bulutlu olan hava, pazar günleri ilginç bir şekilde açılıverir. Pazar güneşi o kadar önemlidir ki bu ülkede, para birimlerinin adı İspanyolca güneş anlamına gelen Sol’dur. Ayrıca Güneş Kapısı ve Güneş Tapınağı adlı mekânlar da güneşin kıymetini göstermesi açısından önemlidir. 

Tarihî mekânlar demişken İnka medeniyetine değinmemek olmaz. 11. yüzyılda başlayan bu medeniyet, İspanyolların 1532’de Latin Amerika’yı işgal etmesine kadar sürmüştür.  Şimdilerde yerli halkın dili ve tarihi neredeyse unutulmuş olsa da uzaydan bakıldığında dahi görülebilen Nazca işaretleri, İnka medeniyetinin varlığını haykırmaya devam etmektedir. Ancak tarihî olarak Nazca işaretlerinin İnka öncesine MÖ 200-700 yıllarında yapıldığı söylenmektedir. Çöl ortasındaki bu ilginç çizimlerin ne anlama geldiği ise sır olarak varlığını devam ettirmektedir.   

Bir gün yolunuz Peru’ya düşerse İca şehrinde çöl safarisini,  Büyük Okyanus’ta feribot gezisiyle müthiş doğa harikalarını görmenizi tavsiye ederim. Bu gezide sizi bir sürpriz de bekliyor olacaktır. Fok balıklarını izlerken birden penguenlerle karşılaşmak size unutulmaz an  yaşatabilir. Aynı zamanda çöl safarisinin meşhur olduğu bu yerde serap olduğu zannına kapılacağınız harika bir yer var.             

Hayır, hayır, yanlış görmüyorsunuz! Bu cidden çölün ortasında bir vaha. Bizzat görmüş olmasam bir fotomontaj olarak düşünebilirdim. Sanırım bu serap, dünya gözü ile görülmesi gereken yerler listesinde ilk sırada yer alır. Uygun fiyatla heyecanlı bir safari ile ziyaret edebileceğiniz bu serap görünümlü yerde, ünlü balık yemeği olan “ceviche” yiyebilir hatta vahadaki derede yüzebilirsiniz. Ancak ciddi bir güneş yanığı ile karşılaşmamak için önlem almayı unutmamalısınız. Peru ve Latin Amerika güneş ışınlarını diğer kıtalar gibi eğik açılı değil, dik açılı alıyor. Bunu geldiğim ilk yıl, üçüncü derece yanığa maruz kalarak oldukça acı bir şekilde öğrenmiştim. Bizler geldiğimiz yer itibarıyla beyaz tenliyiz ve buradaki koyu tenli insanların aksine güneşe karşı çok hassas bir derimiz var. Bu yüzden bu coğrafyada yanınızda güneş kremi ve Meksika şapkası bulundurmak ayrıntı gibi olsa da oldukça önemlidir. 

Bu arada Peru’nun sembolü olan Machu Pichu’dan bahsedeyim biraz. İnternet arama motorunda Peru yazdığınızda karşınıza ilk olarak çıkan ve turizm açısından oldukça önemli olan bu yer, Cusco şehrinde bulunuyor. Dünyanın yedi harikasından biri. Giden herkesin hayranlıkla bahsettiği bu yere gitmek bana henüz nasip olmamış olsa da gelmek isteyen herkese ilk sunacağım gezi önerisi 2430 metre yükseklikteki bu harika yer olur elbette.

Bu kısa tarihî ve turistik turdan sonra günlük hayata karışmaya ne dersiniz?  

Perulular şaşılacak şekilde Türkiye’yi ve tabii ki bizleri seven bir toplum. Yanlış okumadınız, evet. Bir çoğumuz daha onların haritadaki yerini hemen gösteremezken, onlar bizi neden seviyorlar acaba?  Bu topraklara ilk geldiğinizde farklı bir ülkeden olduğunuz anlaşılır ve çok geçmeden nereli olduğunuz sorulur. Cevabınız Türkiye ise, yüzleri gülümseme alır. Sonra da uzun bir  muhabbete maruz kalma olasılığınız, tecrübelerime dayanarak söyleyebilirim ki, yüzde yüz.  Ancak çoğu kişi 2000’li yılların dizilerini -onlar da daha yeni İspanyolca dublaj olmasından dolayı- biliyor. Binbir Gece Masalı, Elif gibi diziler yani. Bu dizileri benim gibi buraya geldiğinizde siz de ilk defa duymuş olabilirsiniz ama bunu belli etmemeye çalışmanız iyi olur. İlk anda bir hayal kırıklığı yaşanmasın. Çünkü Perulu dostlar dizilerin kritiğini yapıp spoiler almaya heves ediyorlar bazen. 

Bunun yanında görünüşümüz, tenimiz, gözlerimizin rengi hatta İspanyolca konuştuğumuzdaki aksanımız onların çok hoşuna gidiyor. Dizilerdeki o ünlülere benzediğimizi söyleyip bize de o insanlarmış gibi davranıyorlar. Bu yüzden biz de kendimize o ünlülerden pay çıkarma eğilimine giriyor ve bundan memnun oluyoruz.

Ayrıca verdiğimiz en ufak bir hediye -özellikle Türkiye’den ise- gözlerinde mücevher değerinde! Hatırlıyordum da bir keresinde dil öğretmenime laf arasında gazetelerinin bizdeki gazetelere göre oldukça küçük olduğundan bahsetmiştim. Öğretmenim merak etti ve benden bir Türkiye gazetesi istedi. Biraz zor bir istek olsa da dedem aracılığı ile Peru’ya bir gazete örneği  getirttim. Sabah derse giderken sevinçliydim. Gazeteyi öğretmenime teslim ettiğimde onun gözlerindeki heyecan ve sevinci görmenizi isterdim. 

Peru’da beni şaşırtan başka bir olay Peru’nun başkentinde gördüğüm Atatürk anıtı oldu. Pasifik okyanusunun hemen karşısında, üzerinde; “Paz En Casa, Paz En El Mundo” yani Cumhuriyet kurulduktan sonra 20 Nisan 1931 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk’ün, seçim nedeni ile ulusa sunduğu yazılı açıklamada söylediği ‘Yurtta barış, dünyada barış” cümlesi vardı. Bir okyanus ötesinde bulunan ülkede bizden izler olması çok hoşuma gitmişti. Dünyanın bir köy kadar küçük olabildiğini ispatlayan bir olaya şahitlik etmiştim. Pozitif ve parlak bir etkileşim.  

Hazır şehre inmiş ve okyanus kenarına gelmişken Miraflores ilçesine gidelim. Hemen her gün akşamüzeri pembe ve mor renklerle harikulade bir gökyüzüne şahit olursunuz burada. Bu ferahlatıcı atmosferde yürüyüş yapabilir, isterseniz 12-15 dakikalık paraşüt keyfi deneyimleyebilir veya okyanusun büyüklüğüne rağmen kendinize güveniyorsanız okyanus sörfünü yaz kış demeden yapabilirsiniz. Emin olun ki burada yaşadığım süre boyunca bulunmaktan en çok keyif aldığım yer burasıdır. Denize, okyanusa ilginiz ve zaafınız varsa sizin için de öyle olacaktır, eminim. 

Ben hiç paraşüt veya okyanus sörfü deneyimlemedim. Anadolu’da bir inşaat çalışmasını izleyen insanlar gibi ben de paraşütçüleri ve sörfçüleri izlemekten zevk alıyorum. Ancak bir gün bunları da deneyimleyeceğim. Artı, spor yürüyüşü yaparken yetenekli insanların ip üstündeki akrobatik hareketlerine ve birçok köpeğin koşarak sahipleriyle eğlenmesini görecek olmanız da aklınızın bir köşesinde dursun.   

Size bahsetmek istediğim başka bir şey;  geldiğimiz yerde büyük bir lüks olsa da burada fakirlerin meyve ve sebzeleri sayılan ürünleri. Ejderha meyvesi, avokado, mango, granada ve daha nicesi. Burada o kadar ucuz ve her evde olması o kadar normal ki bu meyveleri özgürce hiç maddi sıkıntı çekmeden yiyebildiğinize şaşırabilirsiniz. Ayrıca Peru, patatesin ana vatanı. Kiminin 20 bin, kiminin 10 bin tür dediği Peru patatesleri hayatın her yerinde. Bazılarının odunsu görünüşü sizi yanıltmasın. Acıya ve tatlıya çalan türleri ile bütün Peru restoranlarında ana menü yanında mutlaka patates geleceğini bilmelisiniz. Peru’ya has sarı sosları orijinal tadı manipüle etse de ona bir şans vermenizi tavsiye ederim.  

Burada çok farklı kültürlerden mutfaklar var ve tabi Türk mutfağı da. Bu yüzden ne yesem diye çok araştırmanıza gerek yok. Ayrıca her sokak başında chifa adlı Çin restoranları göreceksiniz. Çinliler hem işlerini hem de yemek kültürlerini buraya oldukça başarılı bir şekilde taşımış durumda. Tabii Kore ve Japon mutfakları da size özel menüleri ile sırada.  

İster tatile ister yaşamaya gelin, Peru sizin için unutulmaz anılara gebe bir ülke. Elbette her ülkenin kendine göre farklı özellikleri vardır. Sizler de benim gibi ilk zamanlarda alışılmadık uygulamalarla karşılaşabilirsiniz. Bu, bazen güzel heyecanlara bazen hafif şaşkınlıklara sebep olsa da hayatın akışı, size gelecek günün ümitlerini sunmaya devam edecektir.